(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
ŞANIMIZ BİZİM şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ŞANIMIZ BİZİM şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Allah canımı alsın, bu şiir dünya durdukça baki kalsın! Baştan sona muhteşem bir şiirdi. Bu hafta okuduğum en güzel, en anlamlı şiirdi. Sizi ayakta alkışlıyorum değerli kardeşim. Var olun!
Gördün mü dünyada Türk’ün dengini? Tarihim, kültürüm dünya zengini. Şehit kanlarından aldı rengini; Al bayrağa süstür kanımız bizim…
Tuna nehri akmam diyor Kenarımı yıkmam diyor Ünü büyük Osman Paşa Pilevne'den çıkmam diyor இܓ
Düşman Tuna'yı atladı Karakolları yokladı Osman Paşa'nın kolundan Beş bin top birden patladı இܓ
Kara kazan coştu derler Dalga boydan aştı derler Osman Paşa'nın askeri Gece burdan geçti derler இܓ
Kılıncımı vurdum taşa Taş yarıldı baştan başa Ünü büyük Osman Paşa Askerinle binler yaşa இܓ
*Yöre Ekibi/Rumeli*
இܓ GÖK GİRSİN KIZIL ÇIKSIN- இܓ Mustafa ÖCAL இܓ - Dailymotion video ► 4:03► 4:03 www.dailymotion.com/.../xenvg1_gok-girsin-kizil-cik... 2 Eyl 2010 Eski Türklerde bir yemin. Kılıcın kabzası tutularak yapılan bu yemin, "eğer verdiğim sözü tutamazsam kılıcım ...
இܓ இܓ இܓ
Sultan İkinci Mehmed henüz yedi yaşlarında iken hocası Molla Ak Şemsüddin kulağına eğildi ve başarının en önemli kuralını fısıldadı: “Hedefini tespit etmelisin.” Önce hedef belirlendi: “Kostantiniyye mutlaka fethedilecektir.” Ak Şemsüddin hedef tespitinden sonrasını da söyledi: “Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üzerinden geçer. Sen dağ olmaya heveslenme, asla gururlanma; yol ol ki, herkes senin üzerinden geçerken, sen dağların bile üzerinden geçesin.” “Hocam, ya şartlar elverişli olmazsa?” diye sordu. Ak Şemsüddin hiç duraksamadan cevap verdi: “Şartlara teslim olmazsan şartlar değişir, sana teslim olurlar. Çok çalışır, çok dua eder ve çok istersen Allah’ın rahmeti tecelli eder, rahmet tecelli ettiğinde nice olmazlar tahakkuk eder. (gerçekleşir)” Ve günü gelince, çocuk yaşına bakmadan Bizans’ın fethini düşünmeye başladı. Çandarlı Halil Paşa, gencecik padişahın niyetini duyar duymaz telaşlandı. Sadrazamdı. Sadrazam olarak genç padişaha yol göstermek gibi bir sorumluluğu vardı. Bu çocuk (Padişah) bir çocukluk edip Bizans’ın üzerine yürümeye kalkarsa, alimallah Osmanlı mülkü pâymâl olabilir, hatta elden gidebilirdi. Ümmet-i Muhammed’i bir aceminin acemiliğine kurban etmeyecekti. İkaz görevini yapacak, kelle pahasına olsa bile Padişahı bu maceradan vaz geçirecekti. Bir gün hışımla genç padişahın huzuruna girdi ve selamı bile unutup sordu: “Sen ümmet-i Muhammed’i hisar önünde telef etmek mi istersün?” Genç Hünkâr, baba yadigârı Sadrazamının öfkelenmesinin sebebini az çok tahmin etmişti. Fakat ağzından duymak istiyordu: “Kangi sebepten ümmet telef olubdur koca vezirum?” “Bizans’ı feth itmeğe and virmişsün. Ümmetun telefatine başkaca sebep ne lâzım?” “Beli, and virdük. Ya biz Bizans’ı, ya Bizans bizi alacak dedük! Bir mahzuru mu var?” “Elbette!” diye cevap verdi Sadrazam, konuşurken uzunca sakalı titriyordu: “Elbette ki mahzuru var, olmayacak duadır ki, akl-ı selim olmayacak duaya hiç bir vakit amin dimez.” Sultan İkinci Mehmed gülümsedi: “Kangi duayı kabul edeceğini ancak Hak Tealâ bilür. Biz sadece arzımızı yapar hükm-i İlâhiyi bekleriz.” Kalktı, Sadrazamına doğru birkaç küçük adım attı. Gözlerine baktı: “Her daim dimez misin ki, kul kısmı gaza yolunda elinden geleni yapmakla mükelleftur. Biz dahi muştunun (fetih müjdesinin) tahakkuku cihetinde say edeceğiz. İnşaallah-ü Tealâ fetih mukarrerdir.” “Nereden belli ki?” “Doğru, henüz belli değil. Zaten teşebbüs olmadan tahakkuk olmaz. Biz dahi teşebbüs üzereyiz.” Koca Sadrazamın aklı bu işe bir türlü yatmıyordu. İkna olmamıştı. “Baban alamadı, ondan öncekiler de alamamıştı, sen nasıl alacaksın?” dedi hafiften alaycı.
Genç hükümdar hışımla pencereye döndü. Bir süre yeniçerilerin koşturmasını seyretti. Onlar fethe inanıyordu. Ama yaşlı Sadrazamını henüz inandıramamıştı. Yüreğine ince bir sızı girdi. Bir an için endişelendi. Ne de olsa yaşlı Sadrazamın müthiş bir tecrübe birikimi vardı. Onbeş yaşından beri devlet hizmetindeydi. Kendisi ise onbeş yaşını geçeli ancak birkaç yıl olmuştu. Bu açıdan şartlar aleyhine görünüyordu. Fakat şartlara teslim olmayacaktı. Çandarlı’ya döndü: “Bak a vezirim” diye söze başladı, öfkesini tereddüdüne sarıp yutkunarak; “ben ne babama benzerim, ne babamdan öncekilere. Şimdiki zaman başkaca zamandır. Çaresi yok fetih olacak.” İhtiyar Sadrazam, tezini savunma kararlılığı içinde tek geri adım atmadı: “O zaman bil ki, bunun mes’uliyeti tamamiyle sana aittur, çünkü akıbeti hayır görmüyorum. Bizans İmparatoru ünvanını alayım derken, korkarım padişahlıktan da olacaksın. Bu ne hırs!” Padişah ilk defa öftkelendi: “Hırs değil iman!..” diye bağırdı, “dedik ya biz onu, ya o bizi! Hakikatli hükümdar olmanın başkaca çaresi yoktur.” “Elinde olanla yetinsene.” “Elimdekiyle yetinirsem elimde olan da gider Çandarlı, ne belledin. Zirvede durulmaz, ya devamlı tırmanırsınız, ya da aşağı kayarsınız. Ben gencim, tırmanacağım.” Çandarlı çıkmak için toparlanırken: “Ben söylemiş olayım, Hak Tealâ ve kulu nezdinde mes’uliyetten kurtulayım da, sen yine ne ki istersen yap, padişah sensin.” “Şükrolsun biz padişah-ı cihanız ve Kostantiniyye’yi feth edeceğiz.” “İmkânsız” diye dudak büzdü Çandarlı Halil Paşa. “Neden koca vezir?” “Çünkü surlar çok muhkemdir, muhkem surları yıkacak cesamette (büyüklükte) topumuz yoktur.” Genç hükümdarın karşısına yine şartlar ve sebepler çıkmıştı. Ak Şemsüddin Hoca’nın sözlerini hatırladı. Gülümseyerek sordu: “Surları yıkacak toplar günün birinde yapılacak mı?” “Evet” dedi Sadrazam, “günün birinde herhal yapılır.” Genç hükümdar kükredi: “İşte bu gün o gündür vezirim! Topları kullanarak surları tar ü mar edecek Padişah da karşında duruyor.” Ne demişti Ak Hoca:
இܓ , “Şartlara teslim olmazsan şartlar değişir, sana teslim olurlar. Çok çalışır, çok dua eder ve çok istersen Allah’ın rahmeti tecelli eder, rahmet tecelli ettiğinde nice olmazlar tahakkuk eder. (gerçekleşir)”இܓ இܓ இܓ ,
இܓ ,
Bâde-i nâb ile buldu rûh-ı cânân revnak
Bâde-i nâb ile buldu rûh-ı cânân revnak Gûyiyâ güller ile buldu gülistân revnak
Zülf-i miskîn ki rûh-ı yâr ile tâbende durur Şem'-i pürnûr ile san buldu şebistân revnak
Göricek yaşımı naz ile salınır ol yâr Cûyibar ile bulur serv-i hırâmân revnak
İşidip nâlemi handân olur ol yâr bulur Na'ra-i bülbül ile gonca-i handân revnak
Hatt u hâl ile bulur Avnî rûh-ı yâr şeref Bâblarla nitekim buldu Gülistân revnak இܓ , இܓ , இܓ ,
&
இܓ ,
Atlasdan cepkenli yiğit akıncı! Dönmedin geriye bunca yıl oldu. Gözlerim yollarda ruhumda sancı, Elimde güllerim buruşup soldu.
Gezdiğim yerlerde hep seni sordum; Şimdi gelir diye hayâller kurdum. Günler geçti ben: “Yarın!” deyip durdum, Bin hafakan sînem boşalıp doldu...
Ger dizgini artık, şahlansın atın! Ger ki, va’dedilen günler pek yakın! Ufukta bahar var, unutma sakın! Zulmet silindi her yöre nûr oldu. இܓ , இܓ , இܓ ,
*Fethullah GÜLEN*
, இܓ ,Son gün olmasın dostum,çelengim,top arabam; Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam... இܓ ,
*Necip Fazıl KISAKÜREK*
önce ÎMAN.. ders RisaLe-i Nûr’dan
இܓ ,Demek ki, insanın vazife-i fıtriyesi taallümle tekemmüldür, duâ ile ubûdiyettir. Yani, "Kimin merhametiyle böyle hakîmâne idare olunuyorum? Kimin keremiyle böyle müşfikâne terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin lûtuflarıyla böyle nâzeninâne besleniyorum ve idare ediliyorum?" bilmektir. Ve binden ancak birisine eli yetişemediği hâcâtına dâir, Kâdiü'l-Hâcâta lisân-ı acz ve fakr ile yalvarmaktır; ve istemek ve duâ etmektir. Yani, aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı âlâ-i ubûdiyete uçmaktır. Demek, insan bu âleme ilim ve duâ vâsıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidad itibâriyle her şey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esâsı ve mâdeni ve nuru ve ruhu, mârifetullahtır. Ve onun üssü'l-esâsı da imân-ı billâhtır. Hem insan, nihayetsiz acziyle nihayetsiz beliyyâta mâruz ve hadsiz a'dânın hücumuna mübtelâ ve nihayetsiz fakrıyla beraber nihayetsiz hâcâta giriftar ve nihayetsiz metâlibe muhtaç olduğundan, vazife-i asliye-i fıtriyesi, imândan sonra duâdır. Duâ ise, esâs-ı ubûdiyettir. Nasıl, bir çocuk, eli yetişmediği bir merâmını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar, ya ister; yani, ya fiilî, ya kavlî lisân-ı acziyle, bir duâ eder, maksuduna muvaffak olur. Öyle de, insan, bütün zîhayat âlemi içinde nâzik, nâzenin, nazdar bir çocuk hükmündedir. Rahmânirrahîmin dergâhında, ya zaaf ve acziyle ağlamak veya fakr ve ihtiyacıyla duâ etmek gerektir; tâ ki, makâsıdı ona musahhar olsun veya teshîrin şükrünü edâ etsin. Yoksa, bir sinekten vâveylâ eden ahmak ve haylaz bir çocuk gibi, "Ben kuvvetimle bu kâbil-i teshîr olmayan ve bin derece ondan kuvvetli olan acîb şeyleri teshîr ediyorum. Ve fikir ve tedbîrimle kendime itaat ettiriyorum" deyip küfrân-ı nimete sapmak, insaniyetin fıtrat-ı asliyesine zıd olduğu gibi, şiddetli bir azaba kendini müstehak eder.
BEŞİNCİ NOKTA
İmân, duâyı bir vesîle-i katiye olarak iktizâ ettiği; ve fıtrat-ı insaniye onu şiddetle istediği gibi, Cenâb-ı Hak dahi "Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?"
இܓ , Havada Kartal Sesi Var Kar mı Yağacak இܓ , ( BAYBURT) இܓ , ► 2:01► 2:01 www.youtube.com/watch?v=O6GrbAm0GVc o 5 Oca 2012 - vatansever69 tarafından yüklendi Havada Kartal Sesi Var Kar mı Yağacak ( BAYBURT), Kadir Köprücü, Türkiye, Türkülerimizi yaşatalım ...
இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ & இܓ
Güp Günaydın New şehir ;)
Efenim dünya bir damla ise ahiret okyanustur düşüncesiyle…KaTRe KaTRe Rahmetin tecelli ettiği bu mübarek aylar ;
EKİM , BAKIM ve HASAD aylarıdır…
"Allahümme barik lenâ fi Recebe ve Şa'ban. Ve belliğnâ Ramazân. Vahtim lenâ bil'iman ve yessir lenâ bil'kur'an"
“Ey Allah’ım! Recep ve şabanı bize mübarek kıl, bizi ramazana kavuştur.” Ömrümüzü İmanla sonlandır.Bizlere KUR’AN la kolaylık ver.
Gördün mü dünyada Türk’ün dengini?
Tarihim, kültürüm dünya zengini.
Şehit kanlarından aldı rengini;
Al bayrağa süstür kanımız bizim…