KEFEN DİYE GİYDİK KARANLIĞI....Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Kardeşim,canımın parçası,adaklar gülü daha yirmisin de,yetim yanı kırık,dokunsan ağlayacak,maden mühendisi oldu çok zorluklarla...yürek yarısını genç yaşında dul kalan anam ve yazgısı gonca yürek paresi kız kardeşimle çok geceler bekledik ...Kapıyı çaldığı an,onu karşımız da bulduğumuz an çok boynuna sarılıp ağladık....Biliriz o beklemeleri yangınları...Göçüğün acısını bilir bu yürek...Çok arkadaşını şehit verdi kara elmasa...Soma da,karadon da ve diğer ocaklar da yiten canların,solan güllerin anısına....Ruhları şadolsun......
..................
Essalatü hayrul minen nevm, Açtım pencereyi ezan-ı muhammediye doldu içime...... Güneş doğmadan durdum namaza. Ağaran günü başka makamlarla karşıladı Bahçeme sığınmış bir bülbül.... ........................ Bir ölgünlük vardı bu yıl baharda, Yüreğimde bir taş ağırlığı, Söğüt dalları suya eğilmiş, Anamın dudağında ihtiyar bir dua. Gündoğumun da beni yolcularken, Peşin bir amin’i vardı her daim ... Nedense, Her mayıs da yutar Kara kuyular nice yıldızları. Nice evleri ışıksız, Nice gözleri ağıtsız bırakır. Başı eğik büyüdük, Yetimlik,yokluk gibi sarılmış cana, On dördünde karalara bulandım, Korkardım kavgalardan, Kalp kırmaktan da, Çekinirdim hakkımı aramaktan Ama korkmazdım ölümden..... .................... Her şafakta, Yeni bir umutla atılırdık kollarına ölümün, Yavuklumuz gibi, Yarınımız gibi sarar sarmalardık… Yoksul olmaktı suçumuz.... Kurban olduk ,küçücük ihmallere, Ben de bir yetim, bir dul, Bir ihtiyar ana bıraktım geride. Beklerler beni her iş dönüşünde … Her kampana çalışında, Ha geldi, ha gelecek, diye. Ölmez bir umut kalır yüreklerinde, Alışılmaz ölümlere...... Mayıs göğü çığlıklara bulandı, Kendim su verdim yangınıma, Çelikleşti yüreğim. Yükümü dağlara versem dayanmaz, İçimde bir özlem, bir sıkıntı, bir umut… ................ Vurdum kazmayı yüreğime, mezar niyetine Boğazımızdan geçen her lokmada kömürün karası Kısa olan ömrümüz değil, Derin olan yoksulluğumuz. Yoksul olmasak, Hiç öper miyiz her sabah Çocuğumun alnını, Anamın elini, Elif’min gül teni yerine Ölümün solgun dudağını...... Ölüm hep öper alnımızın karasından, Sarar sarmalar bizi.... Mayıs soğuktu domur, domur O şafak ta, Kefen diye giydik karanlığı, Dilimde türkü, omzumda kazma, Düşümde elif’im, düşümde gül kokusu… Kapı önünde bıraktım Gül goncamı, Ay yanığımı, Bahar gülüşlümü, İndim kuyuya… Bir ses… Bir sessizlik… Bir çığlık… Beklemek düştü payımıza… Cesetlerimizin bulunmasını beklemek… ......................... Ardım sıra dualar okumadın mı anacığım..? Umutlu ve de kederli kara yüzüm yerine , Ciğerleri karbon monoksit dolmuş Yanmış bir ölüyü mü,getirip bıraktılar önüne. Çıkınım da yeşil soğan,çökelik Yoksul yanımız,açlık ve sefalet kokuyor, Korkaklık ve ezilmişlik diyarını yurt tutmuşuz bir kere… Öldük hepimiz… peri feride ÖZBİLGE 25.05.2014 Ve daha da öleceğiz ,bu yazgısı kara yoksullukta… Değrli üstad suskunbiradam (Turgay COŞKUN) ustama,şiirime hayat verdiği için çok çok teşekkür ederim...Yüreğinize emeğinize sağlık efendim....saygılarımla |