YOK MU?Bu kıyamet habercisi saatler yok mu? Hastanelerde meydan savaşı! Başı yastığa düşenleri gitme diye, Tutup çekenlerin onurlu kavgası! Bu terli ellerimizden kayıp gidenlerin Yüzlerinde donup kalan anlam; Geride kalanların uğultusu yok mu? Bu hapishanelerde duruk bir saat gibi, Birbirlerinin yüzüne bakarak eskiyen, Feri sönmüş gözlerin matkap ucu gibi işleyen, Kalp burkuntuları yok mu? Bu felaket sandığımız aşk acıları... Ödenmeyen senetler, Kesat alışveriş krampları... Abartılmış kaygıları, esefleri, kırgınlıkları, Küçük hesapları tüketilen her günün ucuz ucuz... Kadehlerde dinecek sanılan hayat sancıları yok mu? Yakıcı en az ölüm kadar, Ağır vurgunu ömrümüzün; İnsanın insana zulmü Ve alçakça terk edilişlerimiz yok mu? İyi ama her şeye rağmen, Karanlığa bir mum gibi sokulan Ve usul usul kendi ateşinde eriyen... Kimsesiz kalp yangınlarına, Rabb’in yağmuru gibi dökülen, Gözyaşlarımız yok mu? Penceremizde fesleğen kokusunu, Petekte arı balını, Çocuğumuzun elinden tuttuğumuzda, İçimizdeki şükür gülünü, Farkına varılır kılan... Ve süreğen acıların içinde bile umudu besleyen, Hayata tutunuşlarımız yok mu? Söyleyin, ölümle yaşamak arasında, Gidiş gelişlerimizde her an, Bunca eziyetlerine rağmen bizi Dirim yakasında tutan, Allah’ın rahmeti ve merhameti yok mu? |