...// GÖZLERİNİN IŞIDIĞI YERDE...
Ötelerden süzülüp gelen meltemler
Kayboluyordu gecede Yıldız oyunlarıyla avunup duruyordum sensiz Siyah iki kılıcın sesi karışıyordu karanlığa Yüreğime bastırıyordum hüzünleri Yalandan ağlamıyordu badem ağacı inan Ötelerden süzülüp gelen meltemler kokunu alıp götürüyordu ellerimden Bir iki kadeh rakı bir parça peynirdi akşam Ve açelyaları kırmızıya boyayan Afrodit’ten başka bir nefes oluyordun Kendi tarihini yapıyor gibiyken. Uyurgezer bir çığlık adağındı karanlığın vurduğu yerde Işıklar kaçar gider buralardan sular yutar adımlarını bütün kuğuların Sapanlılardan başka kim kalır suçüstü yapılıp Sonra birer birer kuruşuna dizilecekken Kimsesizliğim terk edilmiş bir bağ kulübesi kadar dilsiz Her boşluk peşimize düşmek için arıyor işte bizi Yaşamı koparmak için çocuksu çığlıklar atmalısın Ve dolmalı bütün yönsüzlükler Kimi beklerim ben Bil mi yor sun… Yalnızlığın patiskasına hangi suskuları teğeller avuçlarımdaki dondurucu sıcaklık? De hadi Hadi de Bir göktaşı düşürmeliyim senin için bu şiire Çünkü bilebildiğin her şeye dokunabilmen Aklından geçenleri koruyabilmen Bir telefon numarasını anımsayabilmen Tüm soru işaretlerine borcunu ödeyebilmen Bir adrese ulaşabilmen Ve çünkü son kez gülümseyebilmen için bana Derin mavilikleri gizliyor gözlerinde deniz Korkuyu gözetiyor sesin Bir düelloya girişiyoruz sanki İnatla yok etmek için birbirimizi Eksiltmeye çalışıyoruz ikimizden birimizi Aptalca ihtirasları şımartıyoruz Ne ki noktasız ünlemler aşkın ayak izler Fena vedaları mı düşünedurmaktayız Galiba düşünedurmak bile yersiz Açılıp kapanan kapılardan geçip gidiyoruz evcilik oynarken Neler neler boşalmıyor ki küflü göklerden Yurtsuz suçlar doğuruyoruz satranç odalarında aynalara baka baka Her şah dediğimizde su topluyor ciğerleri sevdanın. Öteki gecelerden bir yenisini emziriyorsun Milini geldiği yollarda bırakarak mavilerini döküyor denize ırmak Kuş olup havalanıyor sönmüş ateşteki küller Aşk olsun dediğini duyuyoruz işte işaret fişeklerinin Yine ağıtlar düşüyor düello gecelerine İspanyol şampanyaları ıslatıyor baştan aşağı her yerimizi Utanmaz oluyoruz nehirler şöleninde Bir kuytuda aç bir kurt gibi büyütüyorum seni Ötelere kulaçlar atıyorsun kimi kez Bir ilahenin çağrısına koşuyorum sanki Dört bir yanım leyli leyli Dört bir yanım sen Bir granit yontudan ayrıksı değilsin İnan öpüp kokladıkça dimdiksin… ondörtşubatikibinondört |