HAKİKAT AŞKI SORDUŞiirin hikayesini görmek için tıklayın HAZRETİ ALİ’NİN YAHUDİ ALİMLERE VERDİĞİ CEVAP
-------Ömer bin hattap halife olduğunda birkaç Yahudi alimi yanına gelerek; sen Muhammed-in dostu ve ondan sonra emir sahibisin dediler. Biz sana çeşitli konular hakkında sorular sormak istiyoruz. Eğer bu sorulara cevap verebilirsen İslam dininin hak dini ve Muhammed’in gerçek peygamber olduğuna inanacağız. Eğer cevap veremezsen İslam dininin batıl ve Muhammed’in yalancı bir peygamber olduğunu anlarız. -------Ömer istediğinizi sorun dedi. Bunun üzerine Yahudi alimleri sorularını sormaya başladılar. Bize göklerin kilidini ve anahtarının ne olduğunu söyle? İçindekiyle birlikte yüzen mezar nedir? İnsanlardan ve cinlerden olmamasına rağmen kavmini uyaran kimdir? Yeryüzünde yürüyüp-te ana rahminden doğmamış beş canlı kimlerdir? Keklik ve horoz öterken ne der? Kurbağa vırıklarken ne der? At kişnerken ne der? Eşek anırırken ne der? Toygar kuşu ne der? -------Ömer başını yere eğdi ve ömer’e bilmediği sorular sorulunca bilmiyorum demesinde bir ayıp yoktur. Çünkü bu soruları bilmiyorum ki dedi.Yahudiler ayağa kalkarak Muhammed’in peygamber olmadığına ve İslam’ın batıl olduğuna tanıklık ettik dediler. Bunun üzerine Selman-ı el Farisi ayağa kalkarak biraz beklemelerini söyledi. -------Hazreti Ali’nin yanına giderek Ey Ali, İslam’ın yardımına yetiş dedi. Hazreti Ali, ne oldu ki? Diye sordu Selman olanları bir bir anlattı. Ömer Hazreti Ali’nin geldiğini görünce ayağa kalktı ve Ey Ali, sen her sorunu çözersin dedi. Hazreti Ali, Yahudilere dönerek bana istediğinizi sorun dedi. Peygamber bana ilimden bin kapı öğretti ve her kapıdan bana bin kapı açıldı. Sorularınıza cevap vereceğim. -------Yalnız bir şartım var size, tevratınızda yazdığı gibi cevap verirsem dinimize girecekmisiniz? Yahudiler evet dediler. O zaman sorularınızı sorun! Bize göklerin kilidini, ve anahtarının ne olduğunu söyle. (Göklerin kilidi Allah’a ortak koşmaktır. Çünkü kul müşrik ise hiçbir ameli kabul edilemez. Bunun anahtarı ise Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmektir.) Peki içindekiyle birlikte yüzen mezar nedir? ------Yunus bin mettayı yutan balıktır ki; onunla yedi denizde dolaştı. İnsanlardan ve cinlerden olmadığı halde kavmini uyaran kimdir? O Davut oğlu, Süleyman’ın karıncasıdır. Kavmine dedi ki; ey karıncalar yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları bilmeden üzerinize basmasınlar. Yeryüzünde yürüyüp de ana rahminden doğmamış olan beş canlı kimlerdir? -------Bunlar, Adem, Havva, Salih’in devesi, İbrahim’in koyunu, Musa’nın asasıdır. 1-) Keklik öterken ne der? 2-) Rahman, tahtına oturdu der. 3-) Horoz öterken ne der? 4-) Allah’ı zikredin ey gafiller der. 5-) At kişnerken ne der? 6-) Allah’ım müminler kafirlerin üzerine yürüdüğü zaman onlara yardımcı ol der. 7-) Kurbağa vırıklarken ne der? Yüce Rabbim, denizlerin içinde tesbih edilendir der. 9-) Eşek anırırken neder? 10-) Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun der. 11-) Toygar kuşu öterken ne der? 12-) Allah’ım Muhammed’e ve Ehlibeyt’ine kin güdenlere lanet et der. -------Yahudiler üç kişiydiler. İkisi dediler ki; tanıklık ederizki. Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed’de onun elçisidir peygamberidir. Üçüncüsü ise, ey Ali arkadaşlarımın kalbine iman ve tasdik girdi. Ancak benim sormak istediğim bir sorum daha var dedi. İstediğini sor dedi Hazreti Ali, Yahudi bana öldükten sonra 309 yıl sonra Allah’ın dirilttiği topluluktan haber ver dedi. Hazreti Ali, bunlar Ashab-ı kehf tir. Peygamberimize inen kuranda bunların hikayeleri mevcuttur. -------İstersen bunların hikayesini anlata bilirim dedi. Yahudi kitabınızı okuduk dedi. Eğer gerçekten alimsen bana Ashab-ı kehf-in isimlerini, bulundukları şehrin ismini, kehf-in içinde bulunduğu dağın ismini, kehf isminin nereden geldiğini açıkla. Bana onların hikayelerini baştan sona kadar anlat. -------Hazreti Ali, Resulullah bana onların hikayesini anlattı dedi. Cahiliye döneminde efsus denilen bir rum şehri vardı. İslamiyet geldikten sonra adı Tarsus oldu. Onlara hükmeden iyi bir kral vardı. Kralları öldükten sonra fars krallarından dikyanus askerleriyle efsusu işkal etti. Efsus’u krallığına merkez yaptı ve içinde büyük bir saray inşa etti. -------Yahudi; eğer gerçekten alimsen bana o sarayı tarif et dedi. Hazreti Ali; ey Yahudi kardeşim uzunluğu ve genişliği bir fersah olan mermerden olan bir saray inşa ettirdi. Sarayda dört bin altın kaplamalı sütun ve bin kadar altından kandil vardı. Kandillerin içinde uzun kat, kat sıralanmış gümüş taneleri vardı. -------Sarayın doğusuna ve batısına yüz seksen asker koymuştu. Güneş doğduğu zaman buradan doğuyor. Battığı zaman yine buradan batıyordu, sarayda altından ve çeşitli mücevherlerden yapılmış uzunluğu seksen, genişliği kırk zira (karış) olan bir taht vardı. Tahtın sağında ve solunda seksen tane altından koltuk vardı. -------Sağında kumandanları, solunda hükmü altında bulunan kralları otururdu. Tahtına oturur ve başına tacını giyerdi, Yahudi, eğer gerçekten bir alimsen tacın neyden yapılmış olduğunu söyle dedi. Hazreti Ali, taç denizden çıkarılmış değerli incilerden yapılmış olup dokuz köşesi her köşesinde yıldızlar gibi parlayan değerli taşlar vardı. Kral kendine kumandan çocuklarından elli kişi edindi. -------Onları yanından hiç ayırmadı, bilgin evlatlarından altı kişiyi kendisine vezir yaptı. Hiçbir işini onlara danışmadan yapmazdı. Üçü sağında, üçü solunda otururdu. Yahudi; eğer gerçekten bir alimsen bana bu altı kişinin isimlerini söyle dedi. Hazreti Ali, sağındakiler TEMLİHA, MEKSELMİNA, MEHSELMİNA, idi. Solundakiler ise, FMERTALYUS, KEŞTUS, ve SAYİNDUS idi. Kral her konuda onlara danışırdı. -------Her gün avluda oturup yanına insanlar toplanınca, içeri üç kişi geçerdi. Birincisinde içinde miks dolu altından bir kap bulunurdu. İkincisinde içinde gül suyu bulunan gümüşten bir kap vardı. Üçüncüsündeyse, bir kuş vardı. Kuşa emir verdiğinde kuş uçar ve gül suyuna dalardı, ikinci emri verdiğinde kuş gül suyundan çıkar ve miske dalardı. -------Üçüncü emri verdiğindeyse kuş uçar kralın üstüne gelir ve kanatlarındaki gül suyu ve miski kralın üzerine silkelerdi. Kral hükmünde otuz yıl boyunca hiçbir ağrısı olmadı. Hiç hastalık geçirmedi, kendisinde bunu görünce haddini aştı, azgınlık gösterdi. Allah’ı reddederek tanrılık iddiasında bulundu ve sapıklığa düştü. Kavminin büyüklerini çağırarak onlardan kendisine tapınmalarını söyledi. -------Kabul edenlerin her istediğini yaptı, kabul etmeyenleri ise öldürttü. Tüm kavmi onu tanrısı kabul etti. Uzunca bir zaman ona ibadet ettiler. Bir gün tacı başından tahtta otururken kumandanlarından biri Fars, askerlerinin isyan ettiğini ve kendisini kendisini öldürtmek için harekete geçtiklerini söyledi. Kral bunu duyunca o kadar sinirlendi ki, tacı yere düştü. Sağında duran üç vezirin en akıllısı olan TEMLİHA, olanları gördü ve kendi kendine eğer DİKYANUS, dediği gibi ilah olsaydı, niye üzülsün, niye uyusun ve niye diğer insanlar gibi hacet gidersin diye düşündü. -------Halbuki bunlar bir tanrının sıfatı olamaz, altı vezir hergün birisinin yanında toplanıyorlardı. O akşam sıra TEMLİHA’daydı. Onda toplandılar, yediler, içtiler ama TEMLİHA, hiçbir şey yemedi ve içmedi. Arkadaşları meraklanıp hayırdır TEMLİHA, neden bir şey yemedin diye sordular. TEMLİHA, kardeşlerim içime öyle bir ateş düştü ki; beni yemeden, içmeden alıkoydu dedi. Arkadaşları o ne TEMLİHA, diye sordular. -------TEMLİHA, düşüncelerim gökyüzüne daldı. Bir yere asmadan ve altına direk koymadan semayı havada kim tutu? Kim ayı ve güneşi belli bir düzeyde yarattı? Kim yıldızlarla geceyi süsledi? Sonra düşüncelerim yer yüzüne daldı. Sonsuz uzay boşluğunda bu dünyayı kim yarattı? İçinde bulunduğu sistemi kim düzenledi? -------Kim kendi atmosferi içinde onu hapsetti? Kim büyük, büyük dağlarla onu dengede tuttu? Daha sonra düşüncelerimi kendi nefsimde derinleştirdim. Kim beni annemin karnından bebek halinde doğmamı sağladı? Kim bana rızkından verdide onun nimetiyle yaşadım? Bütün bunları yapan kral DİKYANUS, olabilir mi? Dedi. -------Arkadaşları dediler ki; Senin kalbine düşen bizimde kalbimize düşmüştür. Sen bize yol göster. TEMLİHA, ey kardeşlerim kendime ve size bu zalim kraldan gökyüzünü ve yeryüzünü YARATAN’a kaçmaktan başka bir yol göremiyorum diye cevapladı. Atlarına binip şehirden üç mil kadar uzaklaştıktan sonra TEMLİHA, onlara kardeşlerim şu an dünya malı elimizden gitti ve bizimde onunla işimiz bitti. -------Atlarınızdan inin ve yürüyün. Belki Allah, bu vesileyle yolumuzu açık kılar ve bu durumdan bize bir çıkış yolu sağlar dedi. Atlarından inip yedi fersah yürüdüler. Yürümeye alışık olmadıkları için ayakları kanamaya başladı. Yolda bir çobanla karşılaştılar. Ona sende su veya yoğurt bulunur mu diye sordular. Dilediğiniz bende mevcuttur: dedi çoban. -------Ancak ben sizde kralların simasını görüyorum ve sanırım bir şeyden kaçmaktasınız. Bana hikayenizi anlatın. Dediler ki; biz öyle bir dine girdik ki yalan söylemek bize helal değildir. Doğru söylemek bizi kurtaracak mı? Dedi ki; evet ona başlarından geçeni anlattılar. Çoban biraz düşündükten sonra kalbinizdeki şüphe benim içime de düşmüştür. Beni koyunları sahiplerine götürünceye kadar bekleyin. ------Sonra size döneceğim: dedi. Dönmesini beklediler geldiğinde yanında köpeği de vardı. Yahudi ayağa kalkarak ey Ali, eğer gerçekten bir alimsen bana köpeğin hangi renkten olduğunu ve ismini söyle dedi. Hz Ali, ey Yahudi, kardeşim köpeğin üzerinde siyah benekler vardı. Adi da kıtmir idi. Köpeği gördükleri zaman köpeğin kendilerini ele vermelerinden çekindiler. -------Taşlarla onu kovmaya çalıştılar. Köpek ayakları üzerine oturdu. Başını önüne eğdi. Fasih ve anlaşılır bir dille dedi ki; Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederken neden beni kovuyorsunuz. Bırakın sizi düşmanlarınızdan koruyarak Allah’a yaklaşayım. Köpeği bıraktılar çoban onları bir dağa çıkardı ve birlikte bir mağaraya gizlendiler. Yahudi, ey Ali, bu mağaranın adı nedir? diye sordu. ------Hazreti Ali, dedi ki; ey Yahudi, kardeşim dağın adı Naacilus mağaranın adı ise Vasid idi. Mağaranın avlusunda yemiş dolu ağaçları ve fışkırıp akan kaynak suyu vardı. Su ve yemek ihtiyaçlarını giderdiler. Karanlık battığındaysa mağaraya girip uyudular. Köpekse kapıda kaldı, Allah ölüm meleğine ruhlarını almasını emretti ve uyurken sık, sık sağ ve sola çevirmesi için kişi başına iki melek görevlendirdi. ------Kral Dikyanus, bayramından geri döndüğünde vezirlerini sordu. Durumu öğrenince seksen bin askeriyle birlikte izlerini sürmeye başladı. Dağa vardılar ve mağarayı buldular. Kral mağaraya yaklaştı ve onların yerde uyuduklarını gördü. Yanındakilere isteseydim onları cezalandırabilirdim fakat kendi nefislerine verdikleri cezanın yanında hafif kalır. Bana mimarları çağırın dedi ve mimarları getirtir mağaranın ağzını çamur ve taşlarla kapatır. -------Daha sonra yanındakilere şöyle dedi. Onlara deyin-ki eğer söyledikleri gerçekse gökteki tanrısı onları buradan çıkartsın. ------Mağaradakiler üçyüz dokuz yıl sonra Allah’ın onlara ruh üflemesiyle güneş doğarken uyandılar. Birbirlerine bu akşam yüce Allah’ı ibadette dalgınlığa düştük. Haydi kaynağa gidelim, bir baktılar ki; kaynak suyu artık akmıyor ve ağaçlar kurumuş. Birbirlerine bu ağaçlar nasıl kurur. Allah, onlara uyku hissini verdi, kim bize şehirden yiyecek getirecek dediler. TELMİHA, onlara dedi ki; kardeşlerim size benden başka kimse yemek getirmeyecek. ------Yalnız çoban, kardeşim bana elbiselerini ver bende sana elbiselerimi vereyim. TELMİHA, çobanın elbiselerini giydi ve şehre indi. Fakat geçtiği yerleri bir türlü çıkaramıyordu. Şehrin giriş kapısına varıncaya kadar yürüdü, kapıya baktığında kapıda, LA İLAHE İLLALLAH İSA RUHALLAH, (Allah’tan başka ilah yoktur ve İsa onun ruhudur.) ------Diye yazıldığını gördü TELMİHA, hayretler içinde kaldı! Gözlerini ovmaya başladı. Kendisini uykuda gibi hissetti. Kendine gelinceye kadar uzun süre bekledi ve şehre girdi. İncil okuyan çeşitli gruplarla karşılaştı. Daha sonra pazara kadar ulaştı. Orda bir fırıncıyla karşılaştı. Bu şehrin adı nedir? Diye sordu fırıncıya. Fırıncı Efsus dedi, peki kralınızın adı nedir? Diye sordu. TEMLİHA, fırıncı Abdurrahman dedi. -------Eğer dediklerin doğruysa benim durumum şaşırtıcıdır. Bana bu dirhemlerle bir ekmek ver dedi TEMLİHA, elindeki eski paraları uzatarak, dirhemler ağır ve büyüktü. Fırıncı dirhemleri görünce çok şaşırdı. Yahudi, ey Ali, eğer gerçekten alimsen bana her bir dirhemin ağırlığını söyle dedi. Hazreti Ali, ey Yahudi, kardeşim her bir dirhemin ağırlığı on çeyrek (10-25) dirhem kadardı. ------Burada dirhem ölçü birimi olarak kullanılmıştır. Her bir dirhem 3.12 gr dır. Hazreti Ali, kaldığı yerden anlatmaya devam etti. Fırıncı ona sen bir hazine bulmuşsun ya bir kısmını bana verirsin yada seni krala şikayet ederim. TEMLİHA, ben hazine bulmadım bunlar üç dirheme sattığım hurmaların karşılığıdır. ------Üçgün önce buradan gittiğimde bu şehrin insanları kral dikyanusa tapıyorlardı dedi. Öfkelenen fırıncı bir hazine bulduğun halde b ir kısmını bana vermeyi kabul etmiyorsun. Bu da yetmiyormuş gibi üçyüz yıl önce ölen kendini tanrı sanan birini zikrederek benimle dalga geçiyorsun dedi. Fazla gürültü olunca etraflarındaki insanlar toplanmaya başladılar. ------Fırıncı daha sonra TEMLİHA’yı krallarının yanına götürdü. Çevresindekilerde onunla birlikte gittiler, akıllı ve adil bir kralları vardı. Kral durumu sorunca bu şahıs bir hazine buldu dediler. Kral TEMLİHA’ya dedi ki; telaşlanma çünkü peygamberimiz İsa, bulunan hazinelerden sadece beşte birini almamızı emretti. Bana bulduğun hazinenin beşte birini ver ve selametle git. TEMLİHA, ben hazine falan bulmadım, ayrıca ben bu şehirde yaşıyorum. ------Kral, sen bu şehir demi yaşıyorsun? Diye sordu. TEMLİHA, evet dedi, kral bu şehirde kimi tanıyorsun diye sordu. TEMLİHA, ona yaklaşık bin kişinin adını saydı. Fakat kral ve yanındakiler, bu şahıslardan kimseyi tanımadılar. Kral bu şahısları tanımıyorum ayrıca bu şahısların bizim zamanımızda olduğunuda sanmıyorum. Peki senin bu şehirde bir evin varmı dedi. TEMLİHA, evet istersen benimle birini gönder evimi göstereyim dedi. ------Kral onunla birlikte birkaç kişiyi yolladı, TEMLİHA, onları şehrin en yüksek evine götürdü. Bu benim evimdir dedi, sonra kapıyı çaldı kapıyı ihtiyarlıktan göz kapaklarını güçlükle açabilen yaşlı bir adam açtı, ne istiyorsunuz diye sordu. Kralın elçisi ona bu şahıs evin kendisine ait olduğunu iddia ediyor dedi. ------İhtiyar adam öfkelendi ve TEMLİHA’ya yönelerek senin adın ne diye sordu. TEMLİHA, TEMLİHA bin Falsin dedi, ihtiyar adam bir daha söylemesini istedi. O da bir daha tekrarladı. İhtiyar adam TEMLİHA’nın ayaklarına kapandı, ellerini öpmeye başladı ve Kabe-nin Rabbi üzerine yemin ederim ki; bu adam benim dedemdir. -------O kral dikyanustan kaçan yeri göğü yaratan ve Allah’a sığınan şahıslardan biriydi dedi. Hazreti İsa, onlardan bize bahsetmişti dedi ve onlar yeniden dirilecek dedi. Durumu haber kral hemen yanlarına geldi. TEMLİHA’ya hemen arkadaşlarının durumunu sordu. -----TEMLİHA, onların mağarada olduklarını söyledi. Şehri iki hükümdar yönetiyordu, biri Müslüman, diğeri hiristiyandı. Kral ve TEMLİHA atlarına bindiler yanlarındakilerde onlara katıldılar. Mağaraya yaklaştıkları zaman, TEMLİHA, onlara ey insanlar arkadaşlarım at adımlarını, hayvan seslerini ve silah çınlamalarını duyup Dikyanus-un onları öldürmeye geldiğini sanarak korkabilirler. -----Bu yüzden biraz bekleyin, içeri girip durumu onlara anlatayım dedi. TEMLİHA içeri dostlarının yanına girdi. Arkadaşları onu görünce seni Dikyanus’tan koruyan yüce Allah’a şükürler olsun dediler. TEMLİHA, bırakın Dikyanus-u ne kadar uyuduğumuzu biliyor musunuz dedi. Bir veya iki gün dediler, TEMLİHA, üç yüz dokuz yıl uyudunuz, Dikyanus öldü ve üzerinden birkaç yüz yıl geçti dedi. -----Halk yüce Allah’a iman etti. Şu an sizin için geldiler, ona dediler ki: sen bizi tüm insanlara fitne yapmakmı istiyorsun? Peki ne yapmak istiyorsunuz diye sordu. TEMLİHA, ellerimizi açıp Allah’a dua edelim dediler. Allah’ım bize bizim nefislerimizde gösterdiğin mucizelerin hakkı için ruhlarımızı bizi kimse görmeden al diye dua ettiler. -----Allah ölüm meleğine ruhlarını almak için emir verdi ve mağaranın kapısını kapattı. Daha sonra iki kral, yedi gün boyunca dağın etrafında dolaşmalarına rağmen mağaraya giren ne bir kapı ne bir çıkıntı buldular. Böylece Allah’ın kudretini gördüler. Müslüman kral benim dinim üzerine öldüler ve ben buraya bir mescit yaptıracağım dedi. ------Hrıstiyan kral onlar, benim dinim üzerine öldüler ve ben buraya bir kilise yaptıracağım dedi. Bu yüzden iki kral savaş başladı, Müslüman hrıstiyanı yenince mağara kapısına mescit inşa etti. Bu ehli kehfin hikayesidir. Allah için söyle bu söylediklerim tevratınıza uygunmu oldu? ------Yahudi, ne bir eksik, ne bir fazla söyledin. Beni Yahudi olarak çağırma şehadet ederim ki; Allah’tan başka ilah, yoktur ve Muhammed onun kulu ve elçisidir, ve sende bu ümmetin en alimisin yani (Hilafet senin hakkındır) dediler. ------Değerli canlar Ali’nin hilafetinin elinden alınmasını Yahudiler dahi anlamışlar ama bugün Ali’nin hilafetinin elinden alanların neslinden gelen zihniyet hala gerçeklerden kaçıp Alevilere ve Ali’ye inkar gelip hakaret etmekten geri kalmıyorlar. -----Bir de utanmadan ekranlarda boy gösterip Ali’nin yolunu çiğnemeye devam ediyorlar, Peygamber efendimizin bir hadisinde şöyle söylememişmi.(Ey ümmetim Ali’yi sevmek, Ali’ye inanmak, Ali’nin yolunda gitmek ibadetin en hayırlısıdır, ben ilmin şehriyim Ali, o şehrin kapıdır. Ali’yi sevmek, ve Ali’yi anlamak istiyorsanız önce ilmin kapısından geçiniz.) Kaynak (Velayet Alevinin sesi) Gerçek kaynak sahipleri Ebu ishak Ahmet bin Muhammed, es salebi, (ö-427) Arais et- teyacan; S-232- 239. El hilli; keşf-ül yakin, S.431-446. El emimi; el gadir; C.6. S.148- 155. El hatip şeyh Muhammed rida el hakimi; selani kalbe en tefkutuni; C.1. S.95-103 H.1416 Mektebet’üs Sadr Tahran bas.
Kör kalplere nur indi, cahil gözler açıldı
Zavallı iken insan, gök açılıp saçıldı Bal akıttı arılar, başa geçti alimler Müjdeler olsun bize, Hakk kapısı açıldı. Bir çocuk doğdu nurdan, dağ Tûr’dan vahiy indi Tebliğ edildi İslam, bu en mükemmel dindi Doğuşun sırrı vardı, Ali oldu tek cevap Allah emriydi Ali, nuru bir değil, bin’di. Kafirler soru sordu, tek bilen Ali oldu Yara oldu eşrafa, Ali tek merhem oldu Ali ilim bilmektir, Kur’an okumak arzken Hakikat aşkı sordu, tek çare Ali oldu. Vekil oldu bizlere, dem vurdu tüm gizlere Allah aşkı mutlaktır, bize ve de sizlere Sakın unutma kardeş, Allah farzıdır Ali Yezit’i bir şeytan say; sonra vurma dizlere. |