Bilmeyişine
Aze
Sen henüz köpürmedin sular gibi çöl yurdunda Yangınlar üflemedi ruhuna seraplar ülkesinde Karanlıklar sana gündüzler masalını anlatmadı Hasret tozunu solumadın daha kaldırımlarda Sokak lambaları iğreti bir edayla bakmadı göz bebeklerine Filistinli bir çocuğun gözlerinde acı emziren hayallere dalmadın Rüyalarında savaşlardan arta kalan kesik damarlarla dolmadın Bekleyişler yutkunmadın Suskunluklar tıkanmadı boğazına Hasret buseleri bir diken gibi batmadı dudağına Bir güvercinin ayaklarında özlem olup uçmadın Bir sigara dumanında efkâr olup duvarlara sinmedi kokun Aze, bir anne dudağında ölümcül buse olmadın Yüreğin kış gecelerinde muhabbete aç gözlerde santim santim erimedi. Kan dağlarında ırmaklardan aşk seyretmedin Aynalarda karşına çıkmadı ansızın ayrılık Takvim yaprakları ihbar etmedi özlem saatlerini Dokunmadı acılar bir buse gibi yüzüne Kalbinde firar eden heyecanlar olmadı Aze Duyguların İstanbul’la Mekke arasında köprü olmadı Düşlerinde Cennet ırmaklarında yüzmedin Karanlıklar en sükût duygularla çığlıkları biriktirmedi gözlerinde Dinlemedin en ölümcül naz şiirlerini Ediplerden, Sezailerden, Yahya Kemallerden, Turgutlardan… Ayrılıklar merhaba diye çalmadı kalbinin kapılarını Acılar yüzüne haykırmadı uykularında Saçlarına yıldızları toka yapıp takmadın Aze Kaynamadı içinde yar sızıları Yârin dokunduğu mektupları memleket bilmedin Şiirden örme kanatlarla uçmadın yar düşlerine Ellerin üşümedi sahipsizliğin acı yüzüyle Yağmurlar dokunmadı pencerelerine aşk müjdecisi gibi Bakışların çökmedi Leyla edasıyla çöllerin bağrına Hiç aşk dilenmedin dilencilerin şahından Kaç kez gözlerin kayboldu bir türkünün ahından Gecelere yürümedin hiç âşıkların sabahından Aze anlayamazsın beni Susamazsın benim gibi Gözlerin bir takvim yaprağı gibi yanmadıkça yar yüzünde |