5
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
2985
Okunma
Süt/unlu mermer beyaz bir cadde açılmışçasına
karbeyaz ve siyah; simsiyah
gece gibi karanlık bir masanın üstüne uzanmıştı kolları
ne kadar uzun, o kadar hüzün
nasıl bakışırsa yıldızlar
öyle güzel düşlere dalgın, ıssız zamanlarda bakışmıştık
ışığında gözlerinin katışıksız
içinde sonsuzun, aşkla uzayıp giden
hâlâ bakışırız...
Siz bilmezsiniz onu; ne sütü ne unu
nereden bileceksinizki, o gün orada siz yoktunuz
zerafet tanrıçası ve ben, yalnızca ikimiz vardık
sütü unla, unu sütle, sütunları ikimiz kardık
cella`sındaymışçasına bir tapınağın, karşımda kült heykeli
aşkın en uç noktalarındaydık; ölümsüzlüğe geçiş
yaşadığımız her an bir ömre bedeldi
hüzmesi gönülden göze inen
suskunluğumuzun fotonları gözbebeklerimizi deldi...
Bilmezsiniz orada unun sütle yoğrulduğunu
aşkla ezilip yüreğimin, özlemle hamur olduğunu
aktıkça sevgiyle gönül içre aktı zaman
gözlerde çiçeklenen hülyâlarla
gönülden gönüle nektar bıraktı zaman
korkarım, dokunsaydı bana o an
yapışır kalırdı tenimde, kelebek gibi bala konan
aşkın ölümsüzlüğünde intihar etmek nedirki;
zordur anlamak bazı şeyleri yaşamadan...
İşte o zerafet tanrıçasıydı
en bakir umutlarımı bekâretinde saklayan
yaşımı doğduğum yılla değil
gözlerinin ışığında mutlulukla hesaplayan
ben onun yüzünden aşka inandım
zorla değil hiçbirşey, aşkına gönüllü kutsandım
ne zaman çıkıp gittiyse o kapıdan
ruhum bedenden uçtu sandım;
oydu bana aşktan başka herşeyi yasaklayan...
Şaban AKTAŞ
15.12.2009