ŞEYTAN MASKE TAKARŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Prof. Dr. Nurullah Çetin
25 Kasım 2013/YENİ MESAJ GAZETESİ Yerli, milli ve İslami olan Anadolucular Dergâh çevresinde toplananlar, Nurettin Topçu çizgisi, Mistik Anadoluculuk, Milliyetçi Anadolucuk, Anadolu İslamcılık gibi adları olan Anadolu anlayışlarıdır. Bunlara göre Türk milleti, bir etnik topluluğu ifade etmiyor; tam tersine Anadolu’da yaşayan kavimlerin Müslümanlaşanlarından oluşan uyumlu, ahenkli, bilinçli, millî bir topluluğun adıdır. Bunlar, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerini reddeden, yok sayan yani Türk ve Müslüman kimliğini reddeden, Cumhuriyet sonrası Türk toplumunu ve kültürünü Eski Yunan kültürüne bağlamak isteyen, Eski Anadolu medeniyetlerini esas alan yani Mavi Anadoluculara bir tepkidir. Aynı zamanda milliyet düşmanı “yeryüzü Müslümanlığı” taraftarlarına da bir tepkidirler. Biz her ne kadar Orta Asya’dan Türk kavmi olarak geldikse de Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri sürecinde Anadolu’da yaşayan başka bazı küçük kavimlerin Türkleşmesi ve Müslümanlaşması ile “Türk Milleti” olduk. Dolayısıyla Anadolu’nun omurgasını ve ana gövdesini Türk kavmi teşkil eder. Diğer bazı küçük kavimlerin de eklemlenmesiyle Türkler, kavimden millet aşamasına geçtiler. Yani şu anda Anadolu’da yaşayan müslümanların tamamının adı “Türk Milleti” olmuştur. Hatta bu Türk milleti kapsamı içine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Müslüman olmayan vatandaşlar da dahildir. Anadolu, Müslüman Türk milleti için önemlidir. Çünkü Anadolu, Türklerin ürettiği özgün, evrensel, büyük kültür ve medeniyetle vatan edindiği bir yerdir. Onun için kutsaldır. Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması süreci, 1071 Malazgirt Zaferi ile yoğunluk kazandı. Osmanlı dönemi boyunca devam etti, 1915 Ermeni tehciri ve 1924 Türk-Rum mübadelesi sonucu kesin olarak tamamlandı. Yani Anadolu’nun Müslüman Türk kimliğini tamamlaması, Cumhuriyetle birliktedir. Anadolu Türklüğü deyince aslında hem Türkiye Türklerini, hem İran, Azerbaycan, Irak ve Suriye’de yaşayan Türkleri hem de Balkanlarda yaşayan Türkleri ve Avrupa’nın değişik ülkelerinde yaşayan Türkleri bir arada düşünmek lazım. İran’da 40 milyon, Irak’ta üçbuçuk milyon, Suriye’de de üç milyon Türk var. Azerbaycan’ın tamamı Türk. Türkiye, Azerbaycan, İran, Irak, Suriye Türklüğü, Balkan Türklüğü benzer ve ortak özellikleri çok olan bir Türk toplumsal yapısını ifade ediyor. Bunlar bir şekilde Anadolu merkezlidir, Anadolu ile daha çok ilgili ve yakındır. Anadolu Türklüğü, Orta Asya’dan gelen Türkmenlerin 1071’de Malazgirt Zaferi sonucu Anadolu’yu Türkleştirmesi ve Müslümanlaştırması sürecini yaşadı. Anadolu Türkleri çoğunluğu itibariyle Oğuz boylarından oluşur. Bunlar, Orta Asya’da iken göçebe idi, Anadolu’ya gelince yerleşik hayata geçti. Akıncı iken ekinci oldu. Şamanizm’den, Göktanrı dininden vazgeçip İslam dinini benimsedi. Orta Asya, Çin, Rusya ve Afganistan’da yaşayan Türkleri vatana mensubiyet bakımından düşünürsek bunlara Türkistan Türklüğü demek lazımdır. Bu durumda Türkistan Atavatan, Anadolu ise Anavatandır. Balkanlarda, Irak’ta Suriye’de, İran’da ve Türkiye’de yaşayan Türklerin çoğunluğu aslında Orta Asya kaynaklı Müslüman Türkmen Oğuz boylarıdır. Yukarıda belirtilen bütünlük içinde Anadolu Türklüğü, Bizans İmparatorluğuna ve Batılı, Avrupalı Haçlı saldırılarına karşı İslam dünyasını ve müslümanları savunan mücahit Müslüman Türklerdir. Türkistan Türklüğü ise Ruslara ve Çinlilere karşı savaşarak, var olma iradesini beyan ederek milletleşen Türklerdir. Batı için Anadolu, eskiden beri Asia Minor’dır. Yani Küçük Asya. Haçlı Batı için Anadolu, Hristiyanlığın beşiklerinden, eski vatanlarından biridir. 1071 Malazgirt zaferiyle birlikte Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması, Haçlı Batının hoşuna gitmedi. Bunu kendileri açısından bir yenilgi, bir toprak ve vatan kaybı olarak gördüler. Ve bu toprakları tekrar geri alabilmek için 1095’ten itibaren onlarca kez düzenledikleri Haçlı saldırılarında bulundular. Son fiilî askerî Haçlı saldırısı, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi sonrası İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Amerika’dan oluşan Haçlı ordularının işgalidir. Bu işgale karşı verdiğimiz Millî Mücadele, Anadolu’nun Müslüman Türk vatanı olarak kalması azminin, kararlılığının, iradesinin ve imanının fiiliyata dökülmüş halidir. O zaman askerî işgalle alamadıkları Anadolu’yu şimdi değişik politika ve para oyunlarıyla dolaylı yollardan ele geçirmeye, tamamen işgal etmeye çalışıyorlar. Bugünkü modern Haçlı Batı için Anadolu, Türklerden temizlenmesi ve tekrar Hristiyan yurdu yapılması gereken bir yerdir. Dolayısıyla Anadolu mücadelesi, aslında Türklerle Batılılar arasında bir mukaddes vatan mücadelesidir. Yani Anadolu, Müslüman Türk yurdu olarak mı kalacak, yoksa Haçlı batılılar tarafından ele geçirilip Hristiyan yurdu mu yapılacak? Mesele ve kavga budur. XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX Ehl-i Beyt gözyaşlarıyla anıldı 25 Kasım 2013/Yeni Mesaj Gazetesi 00:06 tsi Ehl-i Beyt gözyaşlarıyla anıldı Muharrem ayı münasebetiyle Elazığ’da Ehl-i Beyt sempozyumu düzenlendi. Yoğun bir katılımın yaşandığı sempozyumda duygu dolu anlar yaşandı YENİ MESAJ / ELAZIĞ Muharrem ayı münasebetiyle Elazığ’da Ehl-i Beyt sempozyumu düzenlendi. Murat İlkokulu Okul Aile Birliği Başkanı Ebru Aydın’ın organize ettiği sempozyuma konuşmacı olarak Araştırmacı-yazar Seçil Mumcuoğlu, Elazığ Cem Evi Bilim Başkanı Kazım Kaya, İlahiyatçı-yazar Fatih Kıvık, Sosyolog Ergül Güner ve Mimar Bayram Kavak katıldı. Sempozyuma İlahiyatçı yazar Fatih Kıvık’ın Kur’an tilavetiyle başlandı. Yoğun bir katılımın yaşandığı sempozyumda Bayram Kavak, Peygamber Efendimizin Veda Hutbesi sonrası Gadir-i Hûm denilen yere geldiğinde bir hutbe daha verdiği ve hutbesinde Hz. Ali’yi (as) kendisinden sonra halife, vasi ve imam tayin ettiğini ifade etti. İmam Hüseyin’in ismini Allah koydu Sempozyuma İstanbul’dan katılan konuşmacı Seçil Mumcuoğlu ise Ehl-i Beyt’in faziletinden bahsederek İmam Hüseyin’in (as) hayatından kesitler sundu. Mumcuoğlu, İmam Hüseyin (as) dünyaya geldiği zaman Hz. Ali’nin (as) onu Peygamber Efendimize götürdüğünü ve isim verme mevzuunda Hz Ali’nin (as) Peygamber Efendimizin önüne geçemeyeceğini ifade ettiğini söyledi. Mumcuoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü: “Peygamber Efendimiz de bu mevzuda Allah’ın (c.c) önüne geçemeyeceğini ifade etti. Bunun üzerine Cebrail (as) gelerek “Ali’nin (as) sana nisbeti Harun’un (as) Musa’ya (as) nisbeti gibidir” dedi. Dolayısıyla onun ismini Harun’un (as) oğlunun ismi olan Şübeyir koymasını istedi. Peygamber Efendimiz (sav) bu ismin Arapça karşılığını sorunca Cebrail (as) HÜSEYİN cevabını verdi.” Bir diğer konuşmacı Sosyolog Ergül Güner ise konuşmasında, İslam’ı anlamak için Ehl-i Beyt’i; İmam Zeynel Abidin’i, İmam Muhammed Bakır’ı, İmam Cafer Sadık’ı, İmam Musa Kazım’ı… ta ki İmam Mehdi’ye kadar on iki İmam’ı tanımamız, yaşamamız ve feyizyâb olmamız gerektiğinin altını çizdi. İlahiyatçı Fatih Kıvık, Ehl-i Beyt’i anlatan ayet-i kerimelere yer verdi. Tathir ayetin (Ahzab-33)’den ve kesa hadisinden bahsederek Ehl-i Beyt’in tertemiz ve masum olduğunu anlattı. Mededdet (Şura-23) ayeti ile de İmam-ı Şafi’nin Ehl-i Beyt’i sevmenin farz olduğu görüşüne yer verdi. Mübahele (Al-i İmran-61) ayetiyle de “Oğullarımızı oğullarınızı, kadınlarımızı kadınlarınızı, kendimizi kendinizi çağıralım…” ayetinde oğullarımızdan kasıtla İmam Hasan ve İmam Hüseyin Efendilerimizin, Allah tarafından Rasûlullah (sav)’ın oğulları olarak tanımladığını ifade etti. Kadınlarımızdan kasıtla da Hz Fatıma validemizin kastedildiğini ve kendimizden kasıtla da Rasûlullah (sav) ve İmam Ali (as)’nin bir kastedildiğinin altını çizdi. Kıvık, konuşmasında birçok Ehl-i Beyt ile ilgili hadislerin Emevi ambargosuna takıldığını ve günümüze kadar devam ettiğini anlattı. Elazığ Cem Evi Bilim Başkanı Kazım Kaya, ise Kerbela faciasından kare kare kesitler sundu. Celal Abbas’ın ambargoyu kırıp kırbasıyla Ehl- Beyt taraflarına su getirmek için adeta kılıçla budandığını ve şehadet şerbetini içtiğini gözleri yaşlı bir şekilde anlattı. Kazım Dede’yi dinleyenler de gözyaşlarını tutamadılar. Biz eskiden bu gibi cümleleri konuşamazdık, korkardık diyen Kazım Dede bu gibi etkinlilerin devamlı surette yapılması ve bu konuların anlatılması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Baş’a teşekkürler Ayrıca Elazığ Cem Evi Bilim Başkanı Kazım Kaya Ehl-i Beyt’i sürekli olarak Türkiye’nin birçok ilinde yaptığı programlarla gündem eden Prof. Dr. Haydar Baş’a teşekkür etti. Son olarak Kazım Dede’nin dua cümlesi ve aşure dağıtımıyla sempozyum son buldu.
Politika yok bende, siyaseti hiç övmem
Haklıya haklı derim, haksıza bile sövmem Allah aşkıyla varım, her konuda böyleyim Ceddim Ehl-i Beyt iken; nurdur mühürlü dövmem. Dünya iktidarı boş, istediğin kadar coş Varacağın yer toprak, kabir olmayacak loş Yüzlerce ayet indi, ilmin tek kapısına Girmek istersen ilme, hep İmam Ali’ye koş. Dinde zavallı çoktur, bilerek günah işler Dindar ise dik durur, mutlak hayırlar işler Aldırmaz pis şeytana, Yezid’e lanet eder İşkence görse bile, sökülse de tüm dişler. Her şeytan maske takar, çok güzel sözler eder Görünüşte alimdir, sahte hocalık eder Şeytanı aptal sanma, çok kurnazdır her işte Bir benzeri Yezit ’tir; Allah’a düşman eder. |