Bu Yüklemin Çatısı Düş
Gözlerinde bir hıçkırık sesi.
Şimdiki tılsımlar çok tembel Yağmaktan bitap düşmüş bir bulut, ki en iyi arkadaşım Dilleri çok zehirli, şehvetli yorgunluklarının “Ağaç dallarında sallanan uyku kuyularını koparmayın, kırılırsınız” “masalları doğru sür, riayet et, ten edebine” Bana biçtiğiniz ömür bu mu; bu düzmecelerde Bu çivinin tahtası benim, çakın siz, çakın daha En baştan biliyordum, bir karanlıktan daha hızlı koşamayacağımı Bazı cümlelerimin paramparça kalmış özneleri Vakitsiz açan bir hüzün, ötesi çok daha ağır Yeni doğmuş bir merdiven, daha kaç basamağı acılar içinde Çıktıkça ateşler açıyor ışık çiçekleri, son basamakta ölü bir iskele Yanaşamıyorum, o kadınlı saatlerime, son basamak ıssızlığı Anadan doğma bir silgi, dilimdeki kirler Alamazsın sen çölümü, boynumda birikmiş intihar tanelerini Silemezsin fısıltımı, sana Onca yılın telaşı, Pazar yerinde satılan yokluklarım Daha o üzüm tepelerinde satacaklar geçmişimi Sonra dörtnala öleceğiz, morarmış geceler hep bedava Bir çatı katında döllenirken bir sonraki direncimiz İşte tam burada konaklayalım, sen iyisin, atları ben vururum Biliyorsun, bazı beraberlikler su istemez, iz istemez Nihayetinde; gül, dikenin anasıdır Oktay Coşar |
Bu yüklemin çatısını bulabilmek umuduyla girdim şiir hanenize.
Nerden bilirdim sizin çatının bir başka çatı olduğunu.
Meğer bu yüklemin öznesi de belliymiş nesnesi de.
Hane sahibi de öyle cömert ki sanırım konuklara acı kahve de olsa ikram eder.
Çatı belli,bize düşen kahveyi yudumlamak ikram eden olursa.