VESİLEDİR EHL-İ BEYTŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Allahümme Salli Duası:
Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd. Allahümme Barik Duası: Allâhümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd. Ezan Duası: Allahumme Rabbe hazihi’d-da’veti’t-tamme. Vesselatil kâimeti ati Muhammedenil vesilete vel fazilete ved-dereceter-refîah. Vebashu makamen Mahmudenillezi veadteh. İnneke lâ tühlifü’l-mîâd. Cuma Namazı, Kerbela ve Ehl-i Beyt: Cuma namazı, dördü ilk sünnet, ikisi farz ve dördü de son sünnet olmak üzere on rek’attır. Cuma günleri öğle vaktinde kılınır ve o günün öğle namazının yerine geçer. Cuma namazının farzı cemaatle kılınır. Tek başına kılınmaz. Her namazda olduğu gibi, (SAV) Peygamberimiz ve soyu (Hz. Muhammed-Hz. Fatıma-Hz. Ali- Hz. Hasan-Hz. Hüseyin) Ehl-i Beyt vesiledir ve şefaat konusunda Allah emri ile fazr ve yetkili kılınmıştır. Kerbela şehitleri namaz niyazla anılır. Ehl-i Beyt farz olduğundan anılmadığı namaz niyaz yok hükmündedir..! Prof. Dr. Haydar Baş 20 Ağustos 2013/Yeni Mesaj Gazetesi Ehl-i Beyt’in namaza verdiği önem Hacı Bektâş-ı Veli’yi anma programlarında yaptığımız konuşmamızda Ehl-i Beyt imamlarının kıldıkları namaz hakkında bilgiler vermiştik. Hz. Ali Efendimizin, Hz. Hasan ve Hz Hüseyin efendilerimizin, Hz. İmam Zeynelabidin (as) Efendimizin günde biner rekât namaz kıldıklarını ifade ettik. İmam Muhammed Bakır (as) günde 300 rekât namaz kılardı. İmam Zeynelabidin Efendimizin bir lakabı İmam Seccad’dır. Seccad, çok secde eden manasındadır. Bu lakap, ona secde yapmaktan alnında oluşan nasırlar nedeniyle takılmıştır. Ehl-i Beyt imamları ve Ehl-i Beyt yolu, İslam’ın farzları konusunda hiç kimsenin ulaşamayacağı noktada çok öndedirler. Gerek namazda, gerek oruçta, gerek zekâtta, gerekse hacda bu konular ifade edilirken asıl kaynak Ehl-i Beyt imamlarıdır. O yolda gidenlerin bu ibadetleri hayatına geçiriş şekli ve verdikleri bilgilerdir. Bu konuda yazdığımız bilgileri Sünni kaynaklardan değil de Şii eserlerden alıntılar ile vermeyi uygun bulduk. Abdullah Turan’ın "Ehl-i Beyt Mektebinde Namaz" isimli eserinde şu bilgi yer almaktadır: "Ehl-i Beyt fıkhına göre asaleten farz olan namazlar şunlardır: Günlük namazlar, beş vakit farz olan namaz. Ayet namazları, farz tavaf namazı, cenaze namazı." Yine aynı eserde İmam Cafer Efendimizin namaz çeşitleri hakkında şu bilgileri verilmektedir: "Farz ve nafile olan namazlar elli bir rekâttır. Ayakta kılınan bir rekât yerine geçen yatsı namazından sonra oturduk yerde iki rekât olarak kılınan vuteyre namazı da bunlardandır. Günlük namazlardan farz olanı on yedi, nafile olanı is, otuz dört rekâttır." (El-Vesail, c.3, sayfa 32) Hatta İmam Cafer Efendimiz, yarenlerini şöyle anlatır: "Bizim Şialarımız, züht ve ibadet ehlidirler. Gece gündüz elli bir rekât namaz kılarlar. Geceleyin ibadet için uyanık kalıp gündüzün oruç tutarlar, mallarının zekâtını verirler, Kâbe’ye hac yaparlar ve her türlü haramdan sakınırlar." (Bihar’ül Envar, c.82, sayfa 291) Kendine namazdan soru soran bir kişiye İmam Rıza Efendimiz şu yanıtı buyurmuştur: "Bilesin ki, Allah sana rahmetini indirsin; bir gündüz ve gece zarfında Allah-u Tealâ’nın farz kıldığı ve sünnet olan namazlar elli bir rekattır. Bunlardan on yedisi farz, otuz dördü ise sünnettir. Öğle dört rekât, ikindi dört rekât, akşam üç rekât, yatsı dört rekât ve sabah iki rekâttır. Bunlar hazar halindeki farzlardır. Yolculukta ise farz namazlar on bir rekâttır. Öğle iki rekât, ikindi iki rekât, akşam üç rekât, yatsı iki rekât ve sabah iki rekâttır…" (Bihar’ül Envar, c.82, sayfa 301) Ehl-i Beyt imamlarının mübarek hadislerinde, namazın farz bir ibadet olduğu vurgulanmaktadır. Bunun yanında, beş vakit namazın kılınış şekli, namaza hazırlık, abdestin alınışı, namazda örtünme, namaz kılınan yer, namazı bozan şeyler, namazda şüphe konusu da hadislerle izah edilmiş, bugüne kadar ulaşmıştır. Ehl-i Beyt mektebinin takipçileri, Bihar’ül Envar’da, Kuleyni’nin Usul’ü Kâfi eserinde ve Abdullah Turan’ın "Ehl-i Beyt Mektebinde Namaz" isimli eserinde, on iki imamın namaz konusundaki hadislerine ulaşabilirler. Misafir Kalem Safa Aktaş 17 Ağustos 2013/Yeni Mesaj Gazetesi Vefa abidesi Aleviler Gurur kaynağımız Atatürk Tarikatlar, milli mücadelenin anlatılması, halkın tüm gücünün ve maddi kaynakların seferber edilmesi, Ankara ve İstanbul hükümetleri arasında aracılık yapmak gibi pek çok görev üstlenmişlerdir. Camiler ve tekkeler ise, milli mücadele çağrılarının halka ulaştırıldığı en güzide yerlerdir. Peki milli mücadele yıllarında Bektaşi ve Alevilerin tutumu ne olmuştur? Ne Atatürk’ün Bektaşilere verdiği değer ve kıymet, ne de Bektaşilerin ulu öndere olan bağlılığı ve sevgisi azımsanacak derecede değildir. Bugün hangi Alevi-Bektaşi ailenin evine girseniz o sıcacık ortamda sizi iki resim karşılar. Biri Şah-ı Merdan İmam Ali’nin (k.v.), diğeri ulu önderin resmidir. Osmanlı hükümeti milli mücadele ateşini tutuşturmaya çalışan M. Kemal için ’vatan haini’ olduğu gerekçesiyle hakkında idam fermanı çıkartırken, Bektaşi dervişler onu kutsal bir kurtarıcı olarak görmüşlerdir. Aleviler açısından M. Kemal sadece bir Osmanlı paşası değil, Alevi inancının Ehl-i Beyt’i esas aldığını, Türk kültüründen geldiğini, Ahmed Yesevi’lerden, Hacı Bektaş’lardan geldiğini bilen bir önderdir. Bu sebepledir ki Aleviler Cumhuriyet’in kurulmasına apaçık destek vermişler, bütün güçlerini seferber etmişlerdir. Hacı Bektaş Cem Töreni’nde ’Türk ulusunu düşmandan koruyarak M. Kemal’i ulu Tanrı’nın ulusumuza bağışlamasını ve Cumhuriyet’i kurmasını nasip etmesini niyaz ederiz’ diye Atatürk’e dua edilmesi ve cem’e katılanların hep bir ağızdan ’Allah Allah’ demeleri bu desteğin apaçık göstergesidir. Hatta dergahta ne kadar battaniye, yatak, şilte ve ambarlarda ne kadar zahire varsa arabalara yüklenmiş, ulu öndere sunulmuştur. Öte yandan Atatürk’ün en yakın dostu ve özel doktoru bir Bektaşi halife babası olan Hasan Ragıp Erensel’dir. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde Deniz Ali Baba Dergahı postnişini Haydar Cemil Baba ile Çamlıca Bektaşi Dergahı şeyhi Ali Nutki Dede’yi konuk edip gece de köşkte yatırması bilinenler arasındadır. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurulan İstiklal Mahkemesi’nde ’hain’ yaftasıyla hakim karşısına çıkarılan Şahkulu Dergahı’nın postnişini Topal Tevfik Baba, Atatürk’ün kurduğu istihbarat teşkilatı olan ’Müdafa-i Milliye Teşkilatı’ndan gelen yazıyla serbest bırakılmıştır. M. Kemal’in soyuna baktığımızda ise bazı kendini bilmezlerin O’nu dinsizlikle, soysuzlukla itham etmelerine acıyıp, bilakis gurur kaynağı bilgilere rastlıyoruz. M. Kemal aslen Yörük Türkmen kökenlidir. Mensup olduğu soya Kızılcalı Türkleri denir. M. Kemal’in sülalesi olan Kızılcaoğulları Rumeli Aleviliğinin Anadolu koludur. Bu kolun anayurdu Tokat-Almus Tozanlı vadisidir. Ki bugün burada yaşayanların tümü de Alevidir. Bu bölgeye yerleştirilen Yörük Türkmen boyları 1410 yıllarında Tokat, Çorum, Sivas dolaylarında ’Kızıl Ahmetliler Beyliği’ni kurmuşlardır. Osmanlı hükümdarlarından II. Murat’ın Amasya Valisi Yörgüç Paşa’nın bu beyliğe düzenlediği seferle beylik ortadan kaldırılmıştır. Halkın bir kısmı zindanlara atılıp dumandan boğdurularak öldürülmüş, bir kısmı da Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılmışlardır. Atatürk’ün baba soyu bu olay nedeniyle Konya’ya yerleşmiştir. Bundan sonraki tarihsel süreç içerisinde Fatih döneminde Rumeli’nin Türkleştirilmesi kararı alınınca aile Konya’dan Kocacık’a, oradan da Selanik’e (muhtemelen 1830’larda) göç etmiştir. Atatürk’ün dedesine ’Kızıl Hafız’ denmesi ve babasının isminin ’Ali Rıza’ olması da manidardır. Çünkü ’kızıl’ sözcüğü Alevi-Bektaşilere has bir sözcük, ’Ali Rıza’ ismi de kutlu Ehl-i Beyt imamlarından sekizinci imamın adıdır. M. Kemal Nutuk’ta, Selanik’ten arkadaşı olan Abdülkerim Paşa ile telgraflaşmalarını anlatırken Paşa’nın kendisine ’Kutbu’l-Aktab’ yani ’Kutuplar Kutbu’ diye hitap ettiğini anlatır. Bu terim, Bektaşiliğin en üst derecesi için kullanılan bir terimdir. M. Kemal’in Harbiye yıllarında tatillerde Selanik’e geldiğinde Bektaşi şeyhi Rıfat Efendi’nin tekkesine gidip dervişler halkası içinde ayinlere katıldığını günümüzün bilge insanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey sıkça ifade eder. Emevilerin İslam’a verdikleri zararı da yine kendilerinin Ehl-i Beyt külliyatından öğrenmiştik. Şimdi son olarak da Atatürk’ün Muaviye ve Emevi İslamı hakkındaki görüşlerini inceleyip yazımıza son verelim. "Beyler! Gerçek ulema ile dine zararlı ulemanın birbirine karıştırılması Emeviler zamanında başlamıştır. Muaviye ile Hz. Ali karşı karşıya geldiler. Sıffin olayında Muaviye’nin askerleri Kur’an’ı mızraklarına diktiler ve Hz. Ali’nin ordusunda böylece kararsızlık ve zayıflık oluşturdular. İşte o zaman dine bozgunculuk ve Müslümanlar arasına nefret girdi. O zaman Hak olan Kur’an haksızlığı kabule araç yapıldı. En zorba hükümdarlardan olan Muaviye’nin nasıl bir hile ile hilafet sıfatını takındığını biliyorsunuz. Ondan sonra bütün istibdatçı hükümdarlar hep dini alet edindiler. İstibdat ve ihtiraslarını desteklemek için hep ulema sınıfına başvurdular. Gerçek ulema, dini bütün alimler hiçbir zaman bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler. Onların emirlerini dinlemediler, tehditlerinden korkmadılar. Emeviler ve sonrasında, din sürekli siyaset aracı, çıkar aracı, istibdat aracı yapıldı. Bu durum Osmanlı tarihinde de böyleydi. Abbasiler zamanında da böyleydi. Böyle adi ve sefil hilelerle hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini alet yapmaya tenezzül eden sahte ve imansız alimler tarihte daima rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve daima cezalarını görmüşlerdir!’’ (Atatürk’ün 20.03.1923 tarihinde İzmit’te yaptığı konuşma. Konuşmanın asıl metni için bkz; Atatürk Söylev ve Demeçleri, C.II s.63-64. Sadeleştirilmiş metni için ise; R. Boyacıoğlu, a.g.m., s. 120-121).
Gerçek ile sahteye, dikkat ister her şartta
Dindar ki, dincisi kim; hem taze hem de kartta Dilin kemiği yoktur, döner her makam mahlûkta Farz mutlak biat ister, koşulsuzdur her artta. Politika yalandır, dört bir yanı talandır Hak hukuk bilimseldir, aşk için saf alandır Din tek Allah içindir, en mükemmeli İslam Her Müslüman dürüsttür, kalben temiz kalandır. Allah kelamı Kur’an, dayanaktır her cana İçinde melekler var, dağılmış her bir yana Baş melekten kovulma, şeytan oldu lanetli Çünkü secde etmedi, kul Âdem’den bu yana. Ehl-i Beyt ile Kur’an, farz kılınmışken bize Muaviye ve Yezit, sırt çevirdi bu gize İmamet Allah emri; İmam başı Ali’dir Vesiledir Ehl-i Beyt, hem bize hem de size. |
Kaynak:Kur'an-ı Kerim/Bakara Sûresi/Sayfa:7/Cüz:1/39. Ayet: İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. ﴾39﴿وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟ ﴿٣٩﴾
Kaynak: Kur'an-ı Kerim/En'âm Sûresi/Sayfa:149/Cüz:8/Ayet:156-157: Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudilere ve hıristiyanlara) indirildi. Biz onların okumalarından habersiz idik" demeyesiniz, yahut, "Eğer bize kitap indirilseydi biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk" demeyesiniz, diye bu Kur'an'ı indirdik. İşte size Rabbinizden açıkça bir delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Artık Allah'ın âyetlerini yalanlayan ve (insanları) onlardan çeviren kimseden daha zalim kimdir!? İnsanları âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, yapmakta oldukları engellemeden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız. ﴾156-157﴿
اَوْ تَقُولُوا لَوْ اَنَّٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّٓا اَهْدٰى مِنْهُمْۚ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَصَدَفَ عَنْهَاۜ سَنَجْزِي الَّذ۪ينَ يَصْدِفُونَ عَنْ اٰيَاتِنَا سُٓوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ ﴿١٥٧﴾
Kaynak: Kur’an-ı Kerim/Mâide Sûresi/Sayfa:119/Cüz:6/67. Ayet (Tebliğ Ayeti):
Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kafirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir. ﴾67﴿ يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّـغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ ﴿٦٧﴾
Kaynak: Kur’an-ı Kerim/Mâide Sûresi/Sayfa:107/Cüz:6/3. Ayet (İkmal Ayeti):
Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısk (Allah'a itaatten kopmak)tır. Bugün kafirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim. Kim şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden) yerse şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. ﴾3﴿حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ ذٰلِكُمْ فِسْقٌۜ اَلْيَوْمَ يَـئِسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ د۪ينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِۜ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪يناًۜ فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٣﴾
Kaynak: Kur’an-ı Kerim/Mâide Sûresi/Sayfa:117/Cüz:6/55. Ayet :
Sizin dostunuz ancak Allah'tır, Resûlüdür ve Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü'minlerdir. ﴾55﴿ نَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ ﴿٥٥﴾
KAYNAK: Kur'an-ı Kerim/ A'râf Sûresi /Sayfa:154/Cüz:8/36. Ayet:
Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. ﴾36﴿وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿٣٦﴾
KAYNAK: Kur'an-ı Kerim/ Bakara Sûresi/Sayfa:32/Cüz: 2/207. Ayet:
İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah kullarına çok şefkatlidir. ﴾207﴿وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْر۪ي نَفْسَهُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِ ﴿٢٠٧﴾