suya mirâs kederler şehriyüzünde binlerce bulut. ve semâ haykırdıkça öksüz bir kitâbede ellerim kayıp lehçe. hangi duâyı sırlıyordu təbriz’li kadın, ay yürürken geceye. söyle. dâr’ül harb sokaklardan dâr’ül islâm’a uzanan güladamları gördün mü. harbî nazarlara ağlıyor kadınlar. saçlarını saklayarak karanlıktan. ve çocuk sesleri. turna katarları gibi O’nun. O’nun o güzel ellerini güzel yüzünü öpe öpe. ölüme böyle mi göz süzülür âdem’in dilinde. . ey kelâm-ı kadîm üzre yanan cümle dervişler âh ediyor göğüslerinde ince bir vav kıvrıldıkça usul usul musâ’nın dağlarında samarqand’da bir gece dörtharf ve kelâm üleştik acıyı ölelim gayri .. şâyet bir gün düşecekse o kent tutsak kuşların gözlerine düşsün zirâ zaman öldü rivâyet topraklarda bir ben üşüyor boynumda mezarda uyuyorum keder mevsimlerin eşiğindeki mezarda uyandırma bir daha ... kâf bir dağın ardından akan su selâm ediyor kâlbi kuşlara kuşlara kuşlara kuşlara yırtık seccâde kıblesini arıyor Kerkûk’de hâlâ yankılanıyor sesin kutsal kitaplar arası hiçlikte .... kıyısındayım mezâlimin birşey söyle kıvrım harfleri boynuma yazan ben birşey söyle dağarası şehirden a’cem sesinden kuşlara kuşlara kuşlara . su yolu |
eğilip kilim üzerine bırakıyorlar hatıraları.
bir bağ kütüğü ağlıyor
yaprak dökümü
yaprak dökümü
bir şey söylüyor
bir şey söylüyorsun.