Her damla teninden düşer bedenime
Cadde başlarında ürkek ve tedirgin bakışlarla,
Bir hırsız gibi gözetleyen umut. Kaldırım sırtları boyunca uzanan keder. Ve duvarların nemli suretinde terleyen hüzün, Duman duman çökmüşse üzerime her ayrılık Bekleyişlerim ve özlemim yetmiyor işte Ey! fersude yüreğim Kendini vur şimdi bir dalga gibi anıların kıyılarına Ya da hırçın bir tay gibi savrul Hüzünleri,kederleri ve umutları terk etme zamanı Al bohçanı Kar topu gibi yuvarlana yuvarlana büyüt kendini Bütün yükünü gözlerimin kaygan koridorlarına bırakıp usulca,ölüm gibi çekip giden sevgilinin ardından. Ey! fersude yüreğim İçimin ayazına yürüyen yitik bir adres gibisin Ayrılıkların yaraları attı atacak Duvarlara astığın bütün gülüşlerin boyası aktı Resimlik bir yanı yok artık sevmelerimin Ve suskun sevdaların suretidir Bir yama gibi göğsüme yapıştırdığın Şimdi bak ellerime Üstü bozuk kar yangınıdır avuçlarımda sakladığım Ama açsa avuçlarını dirhem dirhem kendimi akıtacağım Gecenin en kuytu yerinden gözlerimi en çokta sakladığım sözleri dökeceğim. Ezberimden şiirler okuyacağım bilirsin Sonra bastırıverecek Göğsüne ellerimi Ellerim kopuverecek,yazamayacağım Ama bilirsin Beynimi ivgiyle oyup duran izdiham ayrılıklardan hiçbir mevsime verecek yanım kalmadı. Artık her yağmur tanesi teninden düşer bedenime Ve sen ıslaklığınla saracaksın beni Ey! fersude yüreğim Yanıldın ve yenildin Her yerde mezarlar kurdun ayrılıklara dair Çünkü: geceler esmerliğini iliştirmiş her köşe başına Lambalar yüzlerini dönmüş giderken dokunduğu yerlere Aynalarda ise izleri duruyor gözlerinin ve ağlayışlarının. Artık ibze zamanlardan arta kalan düşteyim Kırlanmış birlikteliklerin silueti yapışmış yüzümün en derin çizgilerine Ve bir virgül getirdim işte bitmemiş,düşmemiş,düş olmamış sevdalardan Ve bilirsin Her yağmur tanesi teninden düşer bedenime Üşümek sırdan,ağlamakta maharet sayılmıyor artık |