içimden geldiği gibi
bir pazar akşamının rüyası mı desem
hülyâsı mı? yoksa günlerin önemi mi var yani değme ustalara model çıkartan el işleri sanatkarlârın kime ne der gibi öyle özgür bir kalemden sıçrayan mısraların uzandığı şiir tarlalarında sararan otlar hüzünlüdür esen bir rüzgar olsam dersin soluksuz nefeslerin boğulduğu fırtınalarda sallanan bir bayrak bir uçurtma kuruyan beyaz çamaşırlar vadilerin ürkünçlüğüdür bizi büyüleyen içine düşmemek için toprağa sarılıp kokusunu çekersin taze yeşillerin elimde değil eski inşaatların balkon duvarsız boşluklarına döne döne yuvarlanır gibi ikindi uykularında yataklara açılan çukurlardan kalkıp sersemce bakıyorum ve şimdi bir özet geçiyorum hayatımdan kısa kesilmiş bacakların aksağını gördüğümde yanar gibi içim ben ne biçim bir adamım bu ne biçim bir dünya katarların arkasına bağlanıp geceyi ışığımızla deldiğimiz rotalardan geldik gidiyoruz bir dünya ki bu senin benden haberin mi var? postacıların sildiği caddelerde kayboldu çocukluğun bayram tebriği kadar kısa bir ömrün hangi tarafından baktığım şimdi önemli değil limanlara dilediği gibi yanaşan kaptanlar gibi yolumuz eski seferlerin gözlerinde kalmış çocuksu korkuların korsan kaçıran pasajlarında hiç mi yok yedek hikâyemiz? hayır demek kalmamış bizde umut. bilemedin yine gözüm. bilemedin hayır ben mutluluktan yazıyorum her zaman olduğu gibi 14.07.2013 |
yazmak mutluluğumuz bizim.