Üzüm şırasının ardı sarhoş bir çıkmaz sokaktır bu kentte
Bu kent; kimsenin içine giremediği demokrasisi olmayan meleklerle, kükürt kokusuyla, suyla, sürahiyle şiir mafyalarının şairin puntolarına boyun eğdiği tüm kütüphanelerin yakıldığı ve varlığıyla her sevgilinin gözyaşı döktüğünü varsayan sınırsız bir tımarhanedir
bu kentte yaşamak imkansızdır, çünkü yaşatmamak üzere ilerleyen zamana mahkûm kalmıştır beden sergileriyle, sahilleriyle, trafik ışıklarıyla, her insan çıplaktır eğer yabancıysa, sadece giyinmek istemeyenlere tebessüm eder güneş bu kentte
ki gidenlerin terminalini özlemez, gidenlerin plakaları ve sırtlarına hep bir kış mevsimi uydurulmuştur
bu kent en son bir aşk acısıyla yıktı tüm köprülerini o depremleri, o yağmuru, o kendini kaybeden delikanlıyı kimyasal bir geceyle öldürdüler, bu kentin sabahında o günün ardı, unutmayı ezberleten bir tedavi süreciydi
o güzel günleri dil altında uyuttu bu kent ve tüm belediye işçileri meydanlar, parklar, o dudakların yumuşak dokusuna reçete olarak verilmişti hepsi izinliydi bu kentte
bu kentin en güzel yanı istediğin zaman yolculuk için ücret ödemiyorsun tüm yollar sensin tüm yollar istediğin hüzünlü ayrılıklara çıkıyor tüm çiçekler istediğin renklere benziyor tüm kapılar istediğin kadar sağlam ve ardında iki büklüm soğuyabiliyor o sıcak dokunsal mevsimler
mesela sen geldin ya bu kente her adım attığın köşe yeniden boyandı tanrıdan izin alındı çok katlı bahçeler için örümcek ağları, yemek kokuları, mide asitleri tüm hırsızlar göçe zorlandı sen geldin diye ben geri dönmedim o güzel kente hepsi seni o kentte korumak içindi o kentin yabancılaşmasından seni korumak içindi ben tepelerinden izledim sadece bu değişimi çünkü taşı toprağı ayrılık kokuyordu halâ defalarca girilmiş gezilmiş aynı sokaklar defalarca çevrilmiş farklı farklı aşk sayfalarında aynı ön sözlerle aynı son sözler tek bir kenti işgal ediyordu
bu kentin mezarlığında ne kadar çok seni seviyorum cümlesi yatıyor ve ne kadar çok yalnızlaştırılmış bir o kadar da kök vermiş iliklerime hiç anlatmadım sahilde bir bankta otururken denizlere belki de ruh elbisenin mavi olabilme ihtimaliydi o kente yakışan bir esinti olabilme ihtimaliydi bir votka şişesi gibi sürüklenmeyi denemediğimiz içindi belki de ya da ayrılıklarla sevişmeye çok alıştığımız içindi
ikimizde bu kentlerin ölümlülerine kızgınız en azından seni bu kadar yüceltmeme izin ver bu kentte yağmursa yakışmaz caddelerimize, o yıllar önce iyileştirildi biliyorsun bu yüzden özlüyorum gökkuşağını bazen başımı gökyüzüne kaldırmayaysa korkuyorum yıllardır canın cehenneme demekten ötesini seviyorum senin için
bu kent; ruhumuza hoş geldiniz ve ruhumuza tekrar bekleriz tabelasından daha fazlası kalsın senin için...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Nüfus Her Zaman Bir şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Nüfus Her Zaman Bir şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Her düşüp kalkışımın hesabını tutan kentte; olasılıklar yerine sadece yaptıklarımın, yaşanılan sevginin değil yiğitçe göğüslediğim acıların da dahil olmak üzere; geçmişimin değiştirilemez gerçeklikleri de var. Bu acılar kıskançlık uyandırmasa bile; benim hayatımda en çok gurur duyduğum şeylerdir. Sen lütfen biriktirdiğim gözyaşlarımı şişene koy ;zamanın kumları üzerindeki ayak izim olan varoluşumun geçiciliği sinmemeli aşkımın üstüne ; bu şehirde ölümsüzleşmeli bir anıt. O ,biz olmalıyız.
Cümlelerini oluşturdu bende şiiriniz.
Herzamanki gibi şahane yine Tebrikler Saygılarımla