BİR ZAMANLAR
Yine yalnızlığa büründü akşamlar,
Böyle değildi, değildi bir zamanlar. Halbuki yorgan gibi örterken şehrin üstünü gece, Seyrederdi göklerden yıldızlar bütün şefkatiyle, Çocukları yaşlıları erkekleri kadınları, Ve serinletirdi sıcaktan bunalan bütün insanları. Bu şehir eskiden böylemiydi, Böyle değildi, değildi bir zamanlar, Komşusu aç yatarken, tok gezmezdi insanlar. Haneler böyle şata vatlı olmasa da, Şen şakraktı çocuklar şehrin sokaklarında. Ablalar, ağabeyler, kuzenler, teyzeler, halalar, Büyük anneler, büyük babalar, Kocaman bir ailede büyürdü balalar . Yürekler merhametliydi o vakitler, hem de mertti, Ailede, mahallede, köyümüzde, şehrimizde bir atardı gönüller, Hele ki hiç kimse, bir diğerine hor bakmazdı, Büyüğe saygı, küçüğe şefkat vardı. Daha lügatimize, yaşlılar yurdu girmemişti. Çocuklar esirgenirdi, yurtlara verilmezdi; Ve asla sevgisiz büyümezdi. Böyle ekranlara esir değildik, sohbetlerimiz vardı, Büyüklerimizin anlattıkları hatıraları birde. Evlerde bereket, kalplerde mutluluk, Yüzlerde tebessüm, vicdanlarda huzur vardı. Başımız ağrımazdı, ağrısa da babaannelerimiz vardı, Nurdan ellerini alınlarımıza koyar; Sureler okurlar, Ve masallar anlatırlardı; Cennete girer gibi dalardık uykularımıza. Yalnız değildi yoksullar, kimsesizler, yaşlılar ve çocuklar, Yalnız değildi, gurbete düşenler, yolda kalanlar, Büyümeden söndürülürdü, yürüklerde yangınlar. Düşene el uzatılır ve kaldırılırdı ve asla, Terk edilmezdi insanlar, düştüğü çukurlarda, Gönüller merhamete kanatlanırdı, bir zamanlar. Birliğimiz dirlikti, sevinçleri çoğaltır silerdi kederleri. Sokakta oynayan çocuklar susayınca, Ayşe teyzeleri su verirdi balalarına, Şekersiz girmezdi Halil amcaları mahalleye, Sevinç kaplardı işte o an minicik yürekleri. Her Cuma günü su böreği yapardı Fatma ablaları, Ve ayırt etmeden bahçesine çağırırdı bütün çocukları. Serçelere yem verircesine, dağıtırdı birer birer damaklara tatları, Birde yanında ayran ikramı, birde gönül almaları vardı, Çünkü o çocukların şefkat dolu, Fatma ablalarıydı. Anahtarlar teslim edilirdi, memleket aşırı gidildiğinde, Kem gözle bakmazdı komşular birbirlerine. Uğramazdı kalplere, kin, nefret ve intikam duygusuzlukları. Salına salına başı dik gezerdi insanlar, şehrin caddelerinde, Yüzleri tebessüm kaplar yürekten verilir ve alınırdı selamlar. Hayat böyle monoton değildi; Ruhlar bedene hakimdi, Kimse kimsenin ardından iş çevirmezdi. Kardeşler arasına görünmez duvarlar örülmemiş, Ve dahi; Hiç kimse gökten zembille inmemişti, Herkes birdi birbirine; Vatan Bir, Bayrak Bir, Ezan Bir, ALLAH Bir; Saf saf Secdelerimizde alınlarımız Bir’di Ve Daha aramıza doğulu batılı fitnesi girmemişti. Hani hep özlemle anlatırlar ya, o günleri yaşayanlar; İşte öyle günlerimiz vardı ve yürekler bir atardı bir zamanlar; Bir’in Huzurunda, tek yürekti insanlar, Karabasan çöktü şehrimize, hanelerimize, yüreklerimize, Yalnız kaldı kalplerimiz, çıkmaz sokaklarda; Derdimizle yalnız, sevincimizle yalnız kaldık kalabalıklarda; Tıpkı ortaçağın karanlıklarındaki, derebeyleri gibi, Demir parmaklıklarla çevirdik pencerelerimizi, Çelikten kapılarla döşedik huzursuz saraylarımızı. Halbuki eşe dosta açık ahşap kapılarımız vardı eskiden, Birde kapı tokmakları vardı ve her biri zarafet incisiydi. Çocuk sesine hasret kaldı sokaklarımız, Yalnızlığa mahkum kaldı yaşlılarımız. Kırılgan yuvalar, yara almış yürekler ve daha neler neler. Sahi be kardeşim, sahi ne oldu o güzel günlerimize, Kim çaldı merhametli yüreklerimizi ve şehrimizi. Kim çaldı çocuklarımızın kalplerindeki sevinçlerini, Gençlerimizin yüreklerinde ki tertemiz sevdalarını, Kim çaldı güzel günlerimizi, birliğimizi dirliğimizi. Şimdi ise sabah olup güneş doğduğunda, Ve akşam olup karanlık çöktüğünde üstümüze, Eski günleri özleyen şehrimiz sessizce ağlıyor, Ve Dualar ediyor sessizce bu şehrin insanlarına. Hayrettin KIZILOĞLU 21/02/2013 M.G.A. |