gönderilmemiş mektuplar 71_1
Hatırlarmısın herzaman derdim sana:,, fırtınadan sonra her taraf gri olur duya, Sanki her yer bir olmuştur, birleşivermiştir,
Her şey bir, her şey gri. Gökyüzü gri, toprak gri. İşte öylesine bir griliktir hüzün. Toppragın sesi yagmurun camurdur ya Öylesine... Tüm duyguların bir rengi, kokusu olduğu gibi. Ağlamaksi gözyaşları dökmektir. Gözler ne renk olursa olsun Hüznün yaşları hep aynıdır diye ,oysa bize kKaderimize yazılan acı bir öykünün kahramanı olmak düştü işteı…Kimsesizlik bitip tükenmekti öksüz akşamlarda…Sensizlik boğuşmaktı dinmeyen içimdeki fırtınalarda… Sevmek yalan olduğunu bile, bile sevmenin gerçeklerine inanmaktı… Yokluğun da geceleri hasret kalmaktı huzurlu uykulara….Yaşanmayan günler şimdi kilitli kapıların ardında…Delilik karla kaplı yollarda ayak izlerini aramaktı…dondurucu soguklarda,Kabullenişim, yetim bir çocuğun boyun büküşüydü hayata…Vazgeçmeye iten sebepler tek çıkar yoldu yalnızlığımda,Sevda, düşleriminn sınırsız, sevginin biçimsiz olmasıydı… Ama ben hala amatör yalanlarının arasında bir ışık aradım umutla...Sen kaderime yazılan acı öykünün kahramanı olursun belki diye… Umut değilseydi dökülen dudaklarından eger ki yeminlerin degilmişya ben bunu yapılanari hiç hak edmedim , hiç hak etmedim,hani senin için her şeydim…Aslında sahte gerçeklerin arasında sadece sözlerde yaşayan bir hiçmişim .Oysaki ben kendimden vazgeçmiştim senin için Kendi doğrularımı unutmustum…bebegimsimdi banami soruyorsun ayrılıgı işte sana ayrılıgın masali :ayrılık . Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne ceplerde tren tarifesi,ne de turna katarı gökte. İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık! İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken, duvarlara dalıp dalıp gitmesi. Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık. Saçına rüzgâr, sesine ışık düşürememek kimsenin. Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun. Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya. İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı, hüznün arması ayrılık. O kü Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan. Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı. Ben bulutları gösterirken, “bulmacanın beş harfli yemek sorusuna” yanıt aramanla halkalanmış, “Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı” türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş, Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip, “bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ” diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan. ! Simdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını, bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu. Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını... Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında Ne mi yapacağım bundan sonra? Bunu bana soracak en son kişide sen sin unutma:ama bilirimki meraktan catliyorsun senin için degil yasanaların hatırına anlatıyorum : Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce. Şiir yazmayacağım bir süre, Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye. Hediyelik eşya satan dükkânların önünden geçmeyeceğim. Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim. Falcı kadınlara inanmayacağım artık. Trafik polislerine adres sormayacağım, Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye..Ne yapacağımı sanıyorsun ki? Tenin tenime bu kadar sinmişken, ömrüm azala azala önümden akarken, gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken.. Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime, bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım |