Ruh Çağırıyorum
gözlerimin önünde
bir anda düşüp kırılan bir vazonun içinden büyük bir su patlasın evren gibi gel gözlerimin arkasından gel genişleyerek içimde ruhumdan sinir uçlarıma kadar açsın bütün çiçeklerin /le değ bana donat beni sınırsız ölü bir bahçeyim çok soğuk hiç anlamsız ölü büyüdüm ölülerdenim yedi düvel mavilik gerdanında yedi yıldız yedi cemre saydım düştüğü yerden yakın adı zerre kadın mevsim kış zor zaman soframa döşeğime betime bereketime gel dirilt beni yaşayasıya arsız bağırmayı bilirsin(?) saçılmaya benzer bir avuç kum gibi çıldırmış bir dileğin ayasından karanlığa bağırmayı… düşüp bayılsan yankın dışarda kalır için ayrı ayaz nefesin yetse sesin içerde kalır ciğerine dokunur yaşamak avaz avaz ama nasıl bir kırbaç üstüne kırbaç karanlıktayım çık!.gel öylesi gel ki maviler düşünerek sadece maviler maviler ki deniz balık özgürlük melek ve köpektir öylesi ki arsız özlemiş öylesi asi bir vahiy gibi emirsiz inmiş kubbeden başıma mülteci gizli bir bilgi gibi gel başım ki alemleri dağları da döndüren masmavi çekirdeği dünyanın düşündükçe seni ey güzel şey en güzel hiç yaşamadığım gel renkleri düzenleri bozalım ne varsa yeniler çizelim suya zamana aşkla divitle çocuklardan başlayalım anlamaya her şeyi ki çocuk değil zaten onlar iç dünya siluetleri evlerden birindeyim gecenin diğer yarısında düş derya duyan bir sükuna hakim şirindir bir koridorla sütun kesişir odamda orjini kalbim, atışına; olmadı duruşuna gel ve ama sanık ayrıca! neden nasıl olmuş da hiç değmeden hayata suçlara karışmış elim yüzüm sorgulanmış dövülmüşüm canıma canıma suskuma bilenmiş dişler gibi çığlıklar halime çığlıklar gibi bu insanlarla gördüğüm düşler arasında kala kalmışım kıskıvrak umarsızım! çok yalnızım gel gerçek değilim olamıyorum dağ taş duvardan /duvara vurdukça uykularımı kırılan camlardan fışkıran da değilim olamıyorum gel koca bir mezar atlasına ağırım sesimden soluğumdan üşüyorum topraklar içine çekildikçe ey ırkım ölüler! değilim ölemiyorum kaldıkça yalnızım git gide ağlıyorum gel kilden bir tablete yazdım adını uzun uzun uzun adın ne senin! bütün bu yazdıklarım işte bu dolu dizgin haykırışım mana ol sensizliğimden görkem ol boşluğuma şarap ol dol ilham ol es yazdıklarıma gel bir nefes bir fısıltı bir ses iki bakışa bölüşelim bir dünyayı biri senin biri benim ve söyleşelim farkı ama yaz sen de beni yaz bana bağır sen de beni çağır ki… çok şey denir ama bir vazo da orda kırılmalı işte çiçekler vazoları sevmediğinden çünkü porselen değil bu gezegen sadece toprak ekmek ve bulut ve ruh dediğim ince isyanda savaşçı bir prenses çağırdığım kişilik sağ kolu hırçın bir kız çocuğu darmadağın bir kadın mevsim çıkışı ölmeye ölgün yaşamaya dargın öpülmeye yorgun bir şuh tanrıça gel ruhu da reddettim barışı da kiri pası reddettim var oluşu da hiçliğime gel zırhınla pijamanla hangi kadın olduğunu bilmeden sadece gel sadece uyuyalım uyanmak için en güzel yarınlara aşk bilmeyi sevmediğinden çünkü toprak değil ve ekmek ne de bulut sadece ateş !gel! yansın tutuşsun bu şiir bu nefes |