BENDEN SELAM OLSUN!Edebiyat defteri ile tanışma şerefine!.. I “Balık deryada yaşar da, deryayı bilmez!” deyişinde olduğu gibi; TARİH, VAR OLDUĞUNDAN.. BU GÜNE KADAR DA, HER ÇAĞ’DA YAŞAYAN İNSANLARIN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU; O ÇAĞDA YAŞAYAN VE ÇAĞDAŞLARI OLAN.. VE DE O ÇAĞA MANEVİ OLARAK ’DAMGASINI (mührünü) vuran; ÇAĞLARININ DEV GAMETLERİNİ TANIMADAN; İNSAN (kul ve halife) olarak yaratıldığı halde, bir bitki gibi yaşar ve bir iz bırakmadan ölüp giderdeler de, gittikleri yer (Ahiret)de de, korkunç bir azaba, VERİLEMEYEN BİR HESABA düçar olurlar... Acaba, SİZ DE; hiç, düşündünüz mü?.. HER ÇAĞ’IN, BİR DAMGACISI VAR OLDUĞUNA GÖRE; ACABA, ’BU ÇAĞIN DAMGACISI KİM?’ VE O’NU TANIMAKLA NE KAZANIP; TANIMAMAKLA, NE KAYBETTİĞİNİZİ!.. VEYA; YEMEDEN İÇMEYE, GİYİMDEN GEZMEYE. HER ŞEYDE BİR MARKA (damga= logo) ARARIZ DA; ÇAĞINA, YARININA, MADDİ VE MANEVİ HAYATINA.. DAMGA VURABİLECEK BİRİNİ DE ARAMAYI, ONU BULUP, ONDAN FEYZ ALMAYI DA, HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?.. BU MECHÛL VE ENGEBELİ YOLDA, HİÇ BİR ÇABA SARFETTİNİZ Mİ?.. MERAK EDENLERE, İŞTE “KÜÇÜK BİR İPUCU VE KULLANMAK İSTEYENLERE ŞAŞMAZ BİR PUSULA!..” “ÇAĞ, DAMGA VE DAMGACI!..” ŞİİR NO: 3 -- 21-EKİM-2008 Her yüzyıla, bir "GÖNÜL İNSANI(!) DAMGA VURUR,” Hem çağı, hem çağdaşları; O’na, "SELÂM DURUR"... O’nlar; zamanlarına "NUR ÜSTÜNE, NUR" saçar, Çağı da, çağdaşları da; O’nda, "ŞİFA(!) BULUR..." Her yüzyıl, bir “GÖNÜL İNSANI” ile anılır, Çağı da, çağdaşı da; bu, “GAMET”den sayılır; O, kötülüğü savar.. O’ndan, “SEVGİ” yayılır, Sevgiyi tadanlarsa, bu “SEVGİ ile KAVRULUR…” “ÇAĞ’da, ŞAFAKLAR’da!” Titrerler.. O’nun üstüne, Kullar gibi, melekler de, vurgundur.. sesine; Gören de, görmeyende; muhtaçtır.. “NEFES’ine!” O’na; râm olanlara, O; “bin-bir, SEFA OLUR!..” Haydi, durma; çok daha fazla, düşmeden dara, Çağ’ının saçtığı, “SEN’deki YARA”yı sara; Sen de, kendi çağına; “DAMGA VARAN”ı ara, Bulanlarsa!.. O büyük, “DAMGACI’ya SARILIR!..” O’nlar, durmaz.. “bütün gönüllere,” girmek ister, Kararmış bir kalp görünce; onu, hemen siler; Bazan da; gözyaşı ile ona, dua eder, O’nu, takip edenlerse.. “KEVSER’e.. YOL ALIR!..” 2 Bu güne kadar, ’DİL’ üzerine çok şeyler söylendi ve yazıldı. Dil’e, ben de farklı bir gözle; (farklı olduğunu düşündüğüm bir pencereden) bakarak, bir takım tahliller yaptım. Siz, ne dersiniz? Benim tahlillerimi, KENDİ ANLAYIŞINIZA GÖRE YORUMLAYIP, DİL’İNİZİ BİRAZ OLSUN HESABA ÇEKEBİLİR MİSİNİZ? Bir de siz, dil’li misiniz? Yoksa, dil’siz misiniz? Dilinize, her zaman sahip misiniz?.. DİLLİ İLE DİLSİZİN FARKI NEDİR, BİLİR MİSİNİZ?.. YA SİZ!. BU; DİL İŞİNE, NE DERSENİZ?!.. Cevabı, aşağıdaki şiir versin. “İSTER MİSİNİZ?..” D İ L V E S İ Z (DİL + SİZ) ŞİİR NO:4 --- 21-EKİM- 2008 Cahil’ler, çok konuşurda; alim’ler, neden dilsiz? Küçük dertler, çok konuşulur; büyük dertler, dilsiz!.. Zırvalar, tevil götürmez; çünkü, “zırva! İLİM’siz,” İlmi ile âmil olan; sonunda kalır, dilsiz... Dilinde yara olan, konuşamaz; olur, dilsiz, Dil’i olup, başka devlet gezenler.. neden, dilsiz? Dilinden, özürlü olan; lâl veya ahraz.. dilsiz! Sözüne; pişman olan, der.. ’KEŞKE KALSAYDIM’ dilsiz.. Ucu kırılan anahtar; kilitte kalır, dilsiz! Bebek, derdine ağlar; konuşamaz, çünkü dilsiz!. Konuşan, dil olsaydı; hayvanlar kalmazdı.. dilsiz, Çok dil bilen, tercüman; dilini bilmeyen, dilsiz... Kim!.. Evlenirken, gelin alırdı; hünersiz, dilsiz, Bir de, kaynana karşısında; taze gelin, dilsiz. Zalim kocanın karısı; dilini yutmuş, dilsiz, Çenesi düşük, eş; hiç susarda, kalır mı? Dilsiz... Dil olmasaydı; Ezob’un çorba; pişerdi, dilsiz, Dilini kullanmayan halk; sonunda kalır, dilsiz. Yazın; şarkısını söyler, tabiat; kışın, dilsiz, Tüm mahlûkat, konuşur da; bu DİL’i bilmez, dilsiz!.. Duvardaki KUR’ÂN-I; açıp okuyan yok, dilsiz... Dalları, bülbülsüz kalmış gül; figan eder, dilsiz!.. Gönül, dilsiz konuşur, sen; gönlünle konuş, dilsiz, "Ya! Hayır söyle. Ya! Sus. HESAP GÜNÜ, KALMA DİLSİZ..” 29-06-2007 SAAT:13:10 Konak-İZMİR. SORU: PEKİ, YA SİZ!.. ACABA, HANGİ TEL’DEN ÇALARSINIZ?.. VE DE HANGİ DİL’DEN KONUŞURSUNUZ?.. SİZ, DİLLİ MİSİNİZ?.. YOKSA, DİL’SİZ!.. 2 Bildik bir terimdir, her zaman duyarız, fakat nedense çoğumuz tepki vermez ve bu çok önemli düsturu, yeterince hayatımıza mal etmeyiz. Halbuki, “BİR MUM YAK” bir çok şiire ve nesire konu olmuş; bir çok derde deva olup, bazan da, bir çok çeşitli yarayı da.. sarmıştır... HAYDİ, VARMISINIZ... BİR GÖNÜL KAZANMAK İÇİN, BİR MUM’DA, BİZ YAKALIM! BU MUM’LA, BİR EL DE BİZ TUTALIM.. BİR GÖNÜL DE BİZ KAZANALIM..! ÖYLEYSE HAYDİ, NE DURUYORSUN? “.. B E K L E M E!.. VE SEN DE; HEMEN ŞİMDİ, BİR MUM YAK!..” Evet. Durup bekleme!.. Bir başkasının, yaparak “kazanacağı sevapları!” sen de kazanmak için.. artık, durup hiç bekleme.. hemen şimdi, vaktin var ve elin ayağın tutuyorken sen de durma; .. “BİR, MUM YAK!..” ŞİİR NO:12 --- 24-EKİM-2007 S E N D E; B İ R, MU M Y A K!.. Şu; Ahir Zaman’ın, “KÖR KARANLIĞI!”na, Batmış Güneş’in, “GECE AYDINLIĞI!”na; Bölünmüş olan, kalbin.. ferahlığına, Haydi, durma. Gayret et.. sen, de; “BİR, MUM YAK…” Şeytan’nın; yolunu şaşırttığı, şaşkına! İman nurunun, küllenmeyen aşkına, Uyanması için, “İSLÂM’IN FARKI”na, Nur hüzmelerinden.. sen, de; “BİR, MUM YAK…” Şanlı mazi, gönülde derin yara, Şükür; ümitlerimiz, vardı.. “BAHAR!”a; Durma!.. Sen de; girecek, bir “GÖNÜL” ara, O, ‘kararmış kalpler’e.. sen, de; “BİR, MUM YAK…” Geçici lezzetleri; koy, bir kenara, Ömür, çok kısa. Durma!.. “GERÇEĞİ ARA!” Hesap günü! Defteri, “SAĞDAN ALMAĞA,” Vaktin, var iken; hemen.. sen, de; “BİR, MUM YAK…” Gurbetteki, “ÇİLEKEKEŞ!”in VUSLAT’ına, Dünya’ya, gelmiş olanın; “İSKATI”na; Cennetlere, “erişmenin.. fırsatı”na, Kavuşmayı, istersen.. sen, de; “BİR, MUM YAK…” Bir mum yak, ki; ışıklansın, bu Dünya, Bir mum ile kurtulsun, bir BAHTI KARA; “Bir mum yeter, binlerce mum yakmağa,” Binlerce mumu, yakan.. sen, de; “BİR, MUM YAK…” 5-AĞUSTOS-2007 SAAT: 05:15 Konak-İZMİR 3 Bu güne kadar, ’DİL’ üzerine çok şeyler söylendi ve yazıldı. Dil’e, ben de farklı bir gözle; (farklı olduğunu düşündüğüm bir pencereden) bakarak, bir takım tahliller yaptım. Siz, ne dersiniz? Benim tahlillerimi, KENDİ ANLAYIŞINIZA GÖRE YORUMLAYIP, DİL’İNİZİ BİRAZ OLSUN HESABA ÇEKEBİLİR MİSİNİZ? Bir de siz, dil’li misiniz? Yoksa, dil’siz misiniz? Dilinize, her zaman sahip misiniz?.. DİLLİ İLE DİLSİZİN FARKI NEDİR, BİLİR MİSİNİZ?.. YA SİZ!. BU; DİL İŞİNE, NE DERSENİZ?!.. Cevabı, aşağıdaki şiir versin. “İSTER MİSİNİZ?..” 4 Dini kaynaklarlardaki “BAL TEFSİRİ”ni, çok kişi bilir. ANCAK, ARADAN 1400 YIL GEÇTİ.ACABA NELER DEĞİŞTİ; O GÜNDEN, BU GÜNE!.. YA, SİZ!.. NELERİN FARKINDASINIZ DA, NELERİN DEĞİL?. BİR DE; AŞAĞIDAKİ ŞİİRİ OKUDUKDAN SONRA, BANA DA BİRAZ HAK VERİR MİSİNİZ?.. YOKSA; HÂLÂ, SİZ BAL TEFSİRİ KONUSUNDA FİKRİ SABİT MİSİNİZ?.. “Bu bal işine, ya siz ne dersiniz?!!” Günümüzün bal tefsirini, siz olsaydınız nasıl yapardınız?.. Ç A Ğ D A Ş, B A L T E F S İ R İ !.. ŞİİR NO :16 --- 26-EKİM-2008- Gerçek bal; durmaz kâse’de, hep yere bakar, Bal’ın gerçeğini, “hakiki balcı!” satar. Bal’dan da; balcıdan da, “ehil olan!” anlar, Ballı dilden(!)ve gönülden(!), “ballı söz!” çıkar. Yalnızca bal kalmıştı, sahtesi olmayan, Bal var ki; üstüne, sinek bile konmayan. Bal var, içinde “bir damla bal” bulunmayan, Artık; dilden ve gönülden, “bal’sız söz!” çıkar. Bal, bir misal oldu; çeşitli insanlara, Acısı, tatlısı, ballısı, bal’sızlara... Gafil, bal’a bakıp da, birazcık uyansa, Nice dilden ve gönülden, “bomboş söz!” çıkar. Balı, bir bal’a katınca; bal’lar karışır, Hakk’a uymayan insanlar, “şart’a alışır!..” Özünü kaybetmeyen bal, durmaz savaşır, Bal’ların bal’ı(!), ancak, “böyle bal’dan çıkar.” “Bir kaşık bal” olsa idim, ben de; dillerde, Bal’a kavuşsa idim, “bazı gönüllerde!..” Biraz da, hakiki bal’dan; satmak var, ser’de, Bal’ın; sahte değil ise, “bal alan.. çıkar...” 9-ŞUBAT –2008 SAAT: 19:10 Konak-İZMİR Son zamanlarda yapılan deneylerde, bitkilerin de akıllı oldukları, bilimsel olarak kanıtlanınca; daha önceden akıllı oldukları ispatlanmış olan hayvanları da bitkilere eklersek, akıl denen melekenin bütün canlılara mahsûs ve yaşamlarının bir çeşit sigortası olduğu gerçeği ortaya çıkar. Bu derece hayati öneme haiz olan “AKIL” nedir? Ne değildir? İnsanda ise, tekâmülü nasıl gerçekleştirmektedir?.. A K I L ŞİİR NO :19 --- 26-EKİM-2008 AKIL; FİZİK ALEMİN ÖLÇÜSÜDÜR.. SÜSÜDÜR, ÖLÇER, BİÇER, DİKER.. BU ÂLEMİN, TERZİSİDİR. METAFİZİK ÂLEMİ, DURMADAN.. KIYAS EDER, VAHİY HARİÇ; BAŞVURULACAK, EN SON MERCİDİR. AKIL İLE BİLİNİR.. BÜYÜK, KÜÇÜK BİLGİLER, O’NUN İLE KAVRANIR, RABB’DEN GELEN VAHİYLER. ONSUZ BİLİNEMEZDİ?.. DUYGULAR, DÜŞÜNCELER!.. O, KENDİSİ, DAHİL; HER ŞEYİN, TERAZİSİDİR. AKIL NİMETİ, BAZAN; YAŞ’LANDIKÇA BÜYÜRLER, BAZAN, BAŞA SIĞMAZ; BAŞIN ÜSTÜNDE YÜRÜRLER. BAZAN, ŞEYTAN’A UYAR, BELÂYA GÖTÜRÜRLER, O, FİRASETSİZ BİR HİÇ; TERSİ İSE, HERŞEYDİR. AKLI, DEĞİL; O’NU, VAR EDENİN, LÜTF’UNU BİL, ZAMAN VE SIHHAT GİBİ, AKLIN ÜSTÜNE, EĞİL. AKLINDA, SEN DE; BU DÜNYADA, KALICI DEĞİL, HER ŞEY BOŞ; HER ŞEY SANAL, ALLAH’SA, EBEDİ’DİR. 14-MAYIS-2008 SAAT: 22:40 Konak/İZMİR. 6 Hani hep, “TARİH TEKERRÜR EDER.. DENİR YA!” Bu doğru bir tesbittir ve istatiki bilgiler ile de, bu teori defalarca doğrulanmıştır. İşte yine, “Müslüman Türk’ler ve Türkiye için” tarih bir defa daha “tekerrür etmek ve Osmanlı’yı geri getirmek..” için, son hazırlıklarını yapmaktadır. Böyle muazzam, böyle mutlu ve muhteşem.. bir oluşumda, bir Türk veya bir Türkiye’li ve bir Müslüman olarak, “ya sen; evet sen!..” Sen, “NE İŞLE MEŞGULSÜN,” ve sen “NE İŞLE İŞTİGAL EDİYORSUN”?.. Atalarından devraldığın, asırlarla ölçülen ve çok uzun süren uykundan, ne zaman uyanacaksın?.. Sana sunulan lütfûn, nimetin ve Rahmetin.. farkına ne zaman varıp, ne zaman “ŞAHLANACAKSIN?..” Tarih; yine, seni çok özlemiş.. “SENİ ÖZLEYENLER İLE ne zaman kucaklaşacaksın?.. Ş A H L A N A R T I K ! ! ! ŞİİR NO: 28 ----- 1- KASIM-2008 Şahlan.. artık, yetmedi mi?.. Bu uzun.. uyuşukluk!.. Şahlan ki; CED’din sevinsin.. SOY’unda olsun, hoşluk. Sen; sarılmazsan ilme, yolun sonu, çıkar.. cehl’e!.. “Ecdad’ının ilmi”ne koş, ilimle; dolar, boşluk... BU, ÖYLE BİR YARIŞTIR Kİ; DURMA ARTIK, ”GEL.. AT’LA;” iLİM SIFATINA BÜRÜN, GEL!.. İLİMDEN, KANATLA!... Şahlan.. artık, zaman; “MEHDİ zamanı!dır, SÖZ’e gel!..” Şahlan ki; seni, şaha kaldıracak; O, İZ’e gel!.. Gör, yağan RAHMET’i; RABB’ın huzurunda, dize gel... KUR’AN’daki ilim’e koş, Kur’anla dolar boşluk!.. ENGELLER, ÇOK ZOR OLSA DA; SEN, “ZOR ENGELİ ATLA,” UÇUŞAN MELEKLER GİBİ, CEBRAİL’İ KANATLA!.. Şahlan.. artık; zaman, “BÜYÜK MUCİZE’ye gebedir!..” Şahlan ki, sen.. küfür ehli hesaplaşır, bire bir. Allah düşmanları; şimdi, daha çok derbederdir, “SEVGİLİ’ye adanmış, ruh”lar ile dolar.. boşluk ... DOSTU, DÜŞMANDAN AYIRIP; SEN, “KORKAKLARI ATLA;” TARİH, SENİ ÇOK ÖZLEMİŞ; GEL, İMANDAN KANATLA !.. 15-ŞUBAT-2007 SAAT:05:15 KONAK-İZMİR. 7 Sorumlu olarak yaratılmış, insan ve cinler hariç; yaratılan bütün mahlûkat, “bir tek vazife için” yaratılmıştır. Vazifelerini de, hiç hatasız, kusursuz ve fasılasız, ömürleriini bu vazife uğrunda, kendilerne biçilen role göre geçirirler. Hiçbirinde de, irade-i cüzziye bulunmaz. Çünkü; sevk-i ilâhi ile ve en rantabl bir şekilde; çalışır, yaşar ve ölürken de verilen görevini, ne fazla ne eksik; tam olarak yerine getirerek, varlık alêminden, yokluk alêmine giderler. Yalnız; insanlar, cinler ve şeytanlar ve Şeytan; yukarıdaki adı geçen kanundan ayrı tutularak;Dünya’da, öldükten sonra da, Ahiret’te ebedi olarak yaşamaya devam ederler. Hem Dünya ve hem de, Ahiret yaşamında; yaşayacağı hayatının kalitesini tayin hakkına sahip olan cinler ve insanlardan, yalnızca insanlar; bütün mahlûkatın efendisi olarak yaratılmıştır. Bunun haricinde de, bir çok sonsuz ödül ile de ödüllendirilmiş ve en mühimi de, irade-i cüzziyesini kullanmak için; “akıl, şuur, kalp, gönül, duygu, his.. vb.” bir çok hassa ile de donatılmıştır. Yaratan; bütün bu lütûflarına karşılık, insanlardan bir tek şey istemektedir. Akl’ını kullanarak ve niçin yaratıldığını idrak ederek; KUL’luğunun farkına varması ve bu şansı (fırsatı)Dünya aleminde yaşarken iyi kullanması. Yani, “yaratılışının gayesini çözmesi!..” ve ömrünü, boşu- boşuna geçirmemesi... Bir şeyler için, yaşaması!.. Adına “kul’luk ve fedakârlık..” denen, bir ilâhi zevki tatması!.. Peki, ya sen !.. Sen de bunların farkına vardın ve bu ilâhi zevkleri hiç tattın, hiç il’ahi sarhoşluğu denedin mi? Sen, nasıl yaşarsın? Evet, Ya! sen; sen, ne için.. yaşarsın?.. SEN, NE İÇİN.. YAŞARSIN?.. ŞİİR NO: 45 --- 23-KASIM-2008 ŞU HAYATLAR; BİÇİM, BİÇİM, KİMİ; YAŞAR, ÖLMEK İÇİN... KİMİSİ; ÖLMEMEK İÇİN, YA, SEN!. YAŞIYORSUN, NİÇİN?... KİMİ, YAŞARKEN ÖLMÜŞTÜR, ÜMİDİNİ, KAYBETMİŞTİR... HER, ŞEYE.. “PEKİ.” DEMİŞTİR... YA! SEN, DE; PEKİ, DER MİSİN?.. KİMİ; ÖLÜMDEN, ÇOK KORKAR, BAŞINI, KUMLARA SOKAR. YİNE DE; BİR GÜN, CAN ÇIKAR, CANINI, ÇOK SEVER MİSİN?... KİMİ, ÖLÜMÜ DE.. SEVER, HER GÜN; KENDİNİ, TEST EDER... HAKK’A KAVUŞMAYI.. ÖZLER, YA, SEN!. CAN’DAN, GEÇER MİSİN?... VARLIK HAYAL.. ÖLÜM GERÇEK, HERKES. BU SIRRI, ÇÖZECEK... ÇOK AZI, RABB’İ GÖRECEK, SEN DE, BU FİKİRDE MİSİN?... ZAMAN; KÂR ETME, GÜNÜDÜR, ŞANSI, İYİ DEĞERLENDİR... NİYET ET.. ALLAH KERİM’DİR; SEN. ÖLMEDEN, ÖLÜR MÜSÜN?... 06-03-2008 SAAT:23;30 KONAK-İZMİR. 8 Şimdi de sizelere hemen hemen, her yerde ve her zamanda karşınıza çıkan ve cevabı da kişiden; kişiye göre değişen.. kadim bir soru sorsam, acaba; sizler nasıl bir cevap verir.. ne şekilde düşünür ve ne şekilde bir açıklamada bulunurdunuz?.. Soru şu: ”SİZE GÖRE, AŞK NEDİR?..” EVET, AŞK NEDİR???!!! Benim anlayışıma göre ise, AŞK; aşağıdaki yazdığım şiirdeki, ifadelerin bütünüdür. A Ş K N E D İ R ?.. ŞİİR NO: 53 --- 26-11-2008 Kişiye göre, değişken, Sözlüğe göre, yazışkan; Tutulanlara, yapışkan, Uçuk bir hastalıktır, AŞK... Bakışa göre, sezdiren, Duyuşa göre, üzdüren; Aşığa göre, süzdüren, Kanatsız da.. uçmaktır, AŞK... Sarhoşa göre, sızdıran, Sofuya göre, yozduran; Derviş’e göre, gezdiren, Sorumlu yaşamaktır, AŞK Yunusa göre, olduran, Mevlânâ’da, semâ bulan; Mansur’daysa, TEK’e varan, Fani’de bir menzilidir, AŞK... Çirkinlikdeki, güzeli, İlâhî’deki, gazeli; Gönülden esen meltemi Sezip duyabilmektir, AŞK... Tüm kâinatlarda, dönen, Atom’un içine giren; Kalbe, emanet edilen, Yaraların ilacı, AŞK... O, zerre’lerden dağılan, Sonsuzluğa da, yayılan; Tesbihler de, zikir olan, Zâkir’lere şifâ’dır, AŞK... Kardelen’lerle(!), yol bulan, Çöl’de, “renk-renk çiçek!” açan; Gittiği yer’e, NUR saçan, YAŞANAN bir HÜLYA’dır,(!) AŞK... Hem, ağlayıp(!); hem de, GÜLEN(!), Halimize, çok üzülen; Çekilmez çileler, çeken, GAMET’lerden yayılır, AŞK... NUR’U MUHAMMED’le başlar, Evliya’dan, bize taşar; AŞK’a, yol olur.. AŞIKLAR(!), ALLAH’tan.. bir lütûf’tur, AŞK... AŞK!!! AŞK!!! AŞK!!! AŞK!!! AŞK!!! AŞK.., Ya, olmasaydı bu aşk; eşimizi, işimizi; yolumuzu, yönümüzü; Ve Yaratan Rabb’imizi.. ve en mühimi de, kendimizi.. nasıl bulacaktık?.. 06-04-2007 SAAT: 05:15 Konak/ İZMİR 21-03-2013 Konak-İzmir. Mürsel Münevveroğlu. |