ÖZLENEN ÇOCUKLUK
Biliyor musun özledim o vişneli şekeri
Hani her akşam çekirdek eşliğinde aldığımız Yanlamasına iki ince beyaz çizgisi olan Garip gelirdi hep horoz şekeri,bir horozu yalamak Biliyor musun özledim güneşin batışını izlerken çekirdek çitlemeyi Kim kimi seviyor muhabbetleri eşliğinde O duvarın üzerine dizildiğimiz yıllar Hastatahane personelinin çocuklarıydık Lojmanlarda büyüyen Her gün yaralı ve ölülerle haşir neşir Bazen arkadaşlarımız olurdu gelen yaralı Bazen bir tanıdık Yinede mutlu olmasını bildik. Yinede sevdik sevildik Oynamasını bildik ,ağlamalar arasında. Özledim bizim alışıp da hiç duymadığımız ancak kulak verince duyabildiğimiz Evimize ilk kez gelenlerin ise uyuyamadığı deli Karadeniz in sesini. Kulaklarımda çınlıyor şimdi ’Deniz bizi tutamaz tutsa bile yutamaz’ deyip kaçtığımız denizin sesi. Nasılda inanırdık denizi kızdırdığımıza Bazen gerçekten olmadık bir anda yakalardı bizi sırılsıklam dönerdik eve. Babamın yanına gelip ’Ya baba’ deyip de devamını söyleyemediğim Sonrada ’Para dimi?’ deyip gülerek elini cebine atışı ve cömertçe para çıkarışını Nasılda parayı alır almaz vın diye kaçardık. Arkadan babam söylenirdi’baba para,baba para başka işiniz yok benimle’ Oda bilirdi onu ne çok sevdiğimizi gülerek söylerdi bunu. Biliyor musun annemin özenip de aldığı Fakat utanıp hiç giyemediği o beyaz topuklu ayakkabıları kaçırıp mahallede giymeyi Genç kız olduğumu ispatladığım o yılları. Özledim! Ağabeyimin ise asla hazmedemediği Peşimde koştuğu o yılları. Daha küçük yaşlarda annemin sütyenlerini Kazağımın üzerine giyip mahallede ip atlayışımı Ablamın annemi telefonla arayıp ’Anne senin çamaşırlarını giymiş bahçede ip atlıyor’ deyişini Annemin deli gibi işten koşup gelişi Bir anda beni eve sokuşu Deniz kenarlarında ayağımda terlik ,ağzımda sakız Bir çingene edasıyla Denize kaçak giren kardeşimi aradığım o yıllar. Bir gün minicik bir şortla Bir gün de uzun bir etek ve başörtüyle dolaştığım Çocukluğumuzu doyasıya yaşadığımız o yıllar Ne güzeldi çocuk olmak |