YENİ YILA ARZ EDERİMŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Mehmet Maruf
28 Aralık 2012/Yeni Mesaj Gazetesi Savaş Peygamberi - I “Ben rahmet peygamberiyim, ben harp peygamberiyim.” -Hadis- Ahir zamanın tecelli ettiği günümüzde diyalog çalışmaları çerçevesinde, Hz. Peygamber’siz (s.a.v.) İslam anlayışı topluma şırınga edilmeye çalışılmaktadır. Bunun kabul görmediği ortamlarda ise Hıristiyanlıktaki Hz. İsa motifine benzer unsurlarla Peygamber Efendimiz sunulmaktadır. Bir yanağına tokat yediğinde diğer yanağını çeviren, edilgen, aciz, zayıf bir resul portresi; sevgi ve hoşgörü kelimeleri arasında vasfedilmektedir. Bu anlayışa göre ehl-i kitapla diyalog yapan, bulunduğu topluma karşı hiçbir yaptırım uygulamayan, hümanist peygamber, ancak müşriklere karşı şiddet kullanmıştır. Oysa ki Allah’ın Resulü (s.a.v.) hem rahmet, hem savaş peygamberidir. Hem uyarıcı hem müjdeleyicidir. (Hud sûresi, 2). Diyalogcular görmezlikten gelse de O (s.a.v.), müşriklerle, Yahudi ve Hıristiyanlarla dinler arası diyalog yapmamış, tebliğ yapmış, gerektiğinde de ordulara komutan olmuş, savaşmıştır. Bedir, Uhud, Hendek savaşlarını müşriklerle yapan Resulullah (s.a.v.); Medine’de bulunan üç Yahudi kabilesiyle, Hayber Yahudileriyle, ardından da Hıristiyan Bizans’la harbetmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine’ye hicret ettiğinde Medine’de Kaynukâoğulları, Nadiroğulları ve Kureyzâoğulları adında üç Yahudi kabilesi ve az sayıda Hıristiyan bulunuyordu. Resulullah (s.a.v.) onlarla Medine Sözleşmesi’ni yaptı. Yapılan anlaşma aynı zamanda bütün dünyada yazılı ilk anayasa olma özelliğini de taşımaktadır. Anlaşmayla beraber bütün gruplar ihtilaf ettikleri konularda müracaat ve hüküm makamı olarak Resulullah’ı (s.a.v.) kabul etmektedirler. Böylece kendilerine tebliğde bulunulan İslam’a muhalif kabileler Medine’deki İslam devletini tanımışlardır. (Rahmeten li’l Alemin Hz. Muhammed (s.a.v.), Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal yay. genişletilmiş 17. Baskı, c. 1, s. 412). Yani hüküm Allah’a ve Resulüne aittir! Yapılan anlaşmanın üzerinden çok zaman geçmeden Kaynukâ Yahudileri, Müslüman bir kadını taciz etmişlerdir. Çarşılarına alışveriş için gelen kadının otururken elbisesinin eteğini arkadan sırtına iğnelemişlerdir. Ayağa kalkınca Müslüman hanımın avret yeri açılmıştır. Kadın bağırarak yardım istemiş oradan geçen bir Müslüman dükkan sahibini öldürmüş, diğer Yahudiler de onu şehit etmiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) Kaynukâoğulları’na haddini bildirmek için yola çıkmıştır. On beş gün boyunca kuşatma altında tutulan Yahudiler sonunda teslim olmuşlardır. Münafıkların başı İbn Ubeyy’in affedilmeleri için çok ısrar ederek yalvarması sonucunda Resulullah (s.a.v.), “Çözün bunları! Allah bunlara ve bunlarla birlikte olanlara lanet etsin” demiş, Kaynukâoğulları’nı öldürmekten vazgeçerek Medine’den sürmüştür. (Hz. Peygamber’in Yahudilerle Münasebetleri; İsmail Hakkı Atçeken; Marifet yay. 1996, s.118-119) Nadiroğulları ile savaşın sebebi ise, onların Mekke müşrikleriyle işbirliği yapmaları ve Resulullah’a (s.a.v.) suikast düzenlemeleriydi. Hz. Cebrail’in suikastı haber vermesi üzerine Resulullah (s.a.v.), Ben-i Nadir yurduna elçi göndererek on beş gün içinde bölgeyi terk etmelerini istemiştir. Aksi halde savaşılacaktır. Münafıkların kışkırtmaları sebebiyle olumsuz cevap veren Nadir oğullarının üzerine yürünür. Kuşatma sonunda mağlup edilirler ve taşıyabilecekleri ağırlıklarıyla gitmelerine izin verilirse Medine’yi terk etmeye razı olduklarını bildirirler. Sonuç; Resulullah (s.a.v.) izin verir… Hicretin beşinci yılında neredeyse bütün Arabistan Hz. Peygamber’e (s.a.v.) karşı birleşir. On bin kişilik bir orduyla Medine’yi kuşatırlar. Müslümanların sayısı üç bindir ve şehri hendek kazarak savunurlar. Bu savaşta Kureyza Yahudileri müşriklerin Müslümanları arkadan vurma planlarını kabul ederek ihanet ederler. Harbin şiddetinden dolayı ilk defa Resulullah (s.a.v.) ikindi namazını geçirir ve bu sebeple beddua eder. 20 gün süren kuşatma sonunda Allah’ın yardımı gelir ve çıkan fırtınayla düşman darmadağın olur. Savaş sonrasında evine dönen Resulullah (s.a.v) zırhını çıkarırken Cebrail (a.s.) gelere, “Ey Allah’ın Resulü! Melekler silahını bırakmadan sen nasıl bırakırsın? Allah derhal Kureyzaoğulları üzerine yürümeni emrediyor” der. Bunun üzerine İslam ordusu yola çıkar, Hz. Ali (k.v.) sancağı kalelerinin önüne diker. Yirmi beş günlük kuşatma sonunda teslim olurlar ve ihanetlerinin cezasını çekerler… İlerleyen zamanlarda Yahudilerle Hayber savaşı yapılacak ve Hayber fetholunacaktır. Mehmet Maruf 29 Aralık 2012 /YENİ MESAJ GAZETESİ Savaş Peygamberi–II “Ben rahmet peygamberiyim, Ben harp peygamberiyim.” –Hadis– Hicretin beşinci yılında neredeyse bütün Arabistan Hz. Peygamber (s.a.v.)’e karşı birleşir. On bin kişilik bir orduyla Medine’yi kuşatırlar. Müslümanların sayısı üç bindir ve şehri hendek kazarak savunurlar. Bu savaşta Kureyza Yahudileri, müşriklerin Müslümanları arkadan vurma planlarını kabul ederek ihanet ederler. Harbin şiddetinden dolayı ilk defa Resulullah (s.a.v.) ikindi namazını geçirir ve bu sebeple beddua eder. 20 gün süren kuşatma sonunda Allah’ın yardımı gelir ve çıkan fırtınayla düşman darmadağın olur. Savaş sonrasında evine dönen Resulullah (s.a.v.) zırhını çıkarırken Cebrail (a.s.) gelerek; “Ey Allah’ın Resulü! Melekler silahını bırakmadan sen nasıl bırakırsın? Allah derhal Kureyza oğulları üzerine yürümeni emrediyor” der. Bunun üzerine İslam ordusu yola çıkar, Hz. Ali (k.v.) sancağı kalelerinin önüne diker. Yirmi beş günlük kuşatma sonunda teslim olurlar ve ihanetlerinin cezasını çekerler… İlerleyen zamanlarda Yahudilerle Hayber savaşı yapılacak ve Hayber fetholunacaktır. Hıristiyanlarla ilk karşılaşma ise Mute savaşıdır. Resulullah (s.a.v.)’in gönderdiği elçiyi öldüren Rum Kayserine karşı yapılmıştır. Üç bin kişilik Müslüman ordusu yedi gün boyunca 200 veya 250 bin kişilik düşmanla savaşmıştır. Komutan Halid bin Velid’in elinde yedi tane kılıç kırılmıştır. Peygamber amcası Cafer bin Ebu Talib (r.a.) bu savaşta İslam sancağını düşürmemek için önce sağ elini, sonra sol elini verir. Sancak yere düşmez ama Cafer bin Ebu Talib (r.a.) şehit düşer; Cafer–i Tayyar (r.a.) olur... Zaman ve mekan dürülür; Şam’daki bu olanları Resulullah (s.a.v.) Medine’de ashabına gözyaşları içinde anı anına anlatmaktadır. (Rahmeten li’l Alemin Hz. Muhammed (s.a.v.); Prof. Dr. Haydar Baş; İcmal yay. genişletilmiş 17. Baskı c. 2, s. 271). Sonuçta Rumlar geri çekilmişlerdir. Tebük seferi ise yine Hıristiyanlara karşı yapılmıştır. Buradan sakın Vatikan papazlarının sandığı gibi İslam’ın kılıçla yayıldığı gibi bir anlam çıkmasın. Çünkü sadece Hudeybiye barışı buna cevap olarak yeter… Mekkeli müşriklerle yapılan bu anlaşma süresi boyunca, o zamana kadar ki Müslüman sayısından çok daha fazlası iman etmiştir. Oysa ki geçen süre sadece 2 yıldır… İslam barış ortamında daha hızlı yayılmıştır. (Rahmeten li’l Alemin Hz. Muhammed (s.a.v.); Prof. Dr. Haydar Baş; İcmal yay. genişletilmiş 17. Baskı c. 2, s. 173). Ayrıca Resulullah (s.a.v.); hayatı boyunca 29 gazveye katılmış, 70 seriyye ile küçük birlikleri muharebelere göndermiştir. (Hz. Peygamber’in Müşriklerle Münasebetleri; Doç. Dr. M. Ali Kapar, Esra yay. 1993, s. 170). Bu kadar muharebenin sonunda Beni Kurayza hariç tutulursa ölen insan sayısı sadece 150’dir. Kurayza Yahudileri dahil edilirse 750 kişidir. (Resulullah’ın İslama Davet Metodu, Doç. Dr. Ahmet Önkal, Esra yay. 1993, s. 208). Sadece Irak’ta 2 milyon müslümanı öldüren 100 bin kadının ırzına geçen Batılıların ve onların yolundan gidenlerin, cihadın mantığını kavramaları mümkün değildir. Resulullah (s.a.v.), rahmeten li’l–alemindir. Nebiyyu’l–Melmame (Hz. Muhammed’in Faziletleri, Allame Yusuf b. İsmail en–Nebhani; İnsan yay. 1996, s. 92) rahmetin de peygamberidir… Hak dine davet etmediği hiçbir toplulukla harbetmemiştir. Önce Kelime–i Tevhid’e çağırmış, kabul etmezlerse cizye vergisini teklif etmiş, ondan da imtina edenlere karşı cihad bayrağını açmıştır. İslam’a ve Resulullah (s.a.v.)’e karşı düşmanlıkta haddi aşma, tebliğ görevinin engellenmesi, Müslümanın malına, canına, namusuna, vatanına taarruz sebepleriyle savaş kaçınılmaz olmuştur. Peygamber Efendimizi diyalog zeminine uygun şekilde dizayn etme çabalarının sonucudur ki; Resulullah (s.a.v.)’in çok evlilik yaptığı, yeri gelince beddua ettiği, yeri gelince bizzat savaştığı gerçeği kabul görmemektedir. Hıristiyan düşüncesindeki Hz. İsa (a.s.) gibi bir anlayış telkin edilmektedir. Bu ehli kitaba şirin görünme gayreti sebebiyledir. Gelinen nokta da Ehl–i Kitab’ın rızası Allah’ın rızasının önüne geçmiştir. Oysa ne peygamberler aciz, zayıf ya da pasiftir ne de peygamberlerin sonuncusu Resulullah (s.a.v.)… O’nda bütün güzel sıfatlar kemal noktasındadır. Müminler için de en güzel örnek de O (s.a.v.)’dır. Ahir zamanda Vatikan ve Washington sevdalısı bazı gruplar idrak edemese de yeryüzü Allah’a ve Resulü’ne aittir. Ve Allah; kulları için küfre asla razı değildir! Vesselam… *
Her günün yarını var, kâr-zarar cetveli net
Hayat boyu çırpınsan, Hakk’a çekemezsin set Önce aynaya bir bak, kendini bir sorgula Ben kimim ben kimdenim? yanıtın olsun çok net. Türkiye hepimizin, her renk köken bir olmuş Elde var aslan-kuzu, İslam vesile olmuş Hepsi tek millet olmuş, bilerek isteyerek Hacı Bektaş Veli’yle, Türk-İslam kardeş olmuş. Din elçisiz olmaz ki, aarada Ehl-i Beyt var Birisi Peygamber’dir, damat kız ve torun var Her Müslüman kardeştir, ayıran çok kalleştir Âli Muhammaed (SAV)/(*) farzsa; buna kalben uymak var. AllahIn farz kıldığı, tartışılmaz bir tarzdır İmam Ali Kur’an’dır, Ehl-i Beyt kutsal tarzdır Buna karşı çıkanlar, Yezid ile soyudur Kerbela nurlu tarih; bu, yeni yıla arzdır. (*) "Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd" (*)"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd" |
Yüreğinin sesi daim olsun dilerim