İKİ HECEŞiirin hikayesini görmek için tıklayın işte o gündü,
yani dündü, dün benim sana yandığım gündü...
*****gidişin de gelişin kadar ani olmasaydı keşke...*****
Tam dört sene önceydi. Takvimler ağustosu gösteriyor, yaz mevsimi yavaş yavaş sona eriyordu. Ben senden habersiz kendi halimde yaşıyor, hayata umut dolu bakıyordum. Hiç hesapta yokken girdin hayatıma, Beklenmeyen bir misafirdin, hoş geldin. Ancak tanımıyordum bile seni, Ne adını biliyordum ne de hakkında üç beş cümle. Küçücük gözlerin vardı, simsiyah. Sıcacık gülümsemen yüzüne öyle yakışıyordu ki, Hele o kaçamak bakışların… Ne zaman göz göze gelsek, Tarifi olmayan bir his sarıyordu bütün vücudumu. Kalbimin ritmi artıyor, mideme ağrılar giriyordu. Görünmez bir el sol kaburgamı yerinden söküyordu. Seninle konuşmak için can atıyor, iki kelimeyi bir araya getiremiyordum. Ve zaman su misali akıp gitti gözlerinde. Akşam olmuş, misafirlik burada son bulmuştu. Gidiyordun… Beni bu şehirde bırakıp kilometrelerce uzağa, kendi evine gidiyordun. Herkesin evi barkı vardı tabi. Sen kendi evine, ben kendi evimde. Gidiyordun, gittin. Giderken kalbimi de götürmüştün beraberinde. Bakakaldım sadece ardından. Kırık dökük bir avuç hayal, Ve aklımda son anda öğrendiğim adınla. Artık kendimin bile inanmadığı hayaller kuruyor, Seni rüyalarımda yaşıyordum. Zaman geçmek bilmiyor, gülümsemen bir an bile gözümün önünden gitmiyordu. İçimden konuşmak gelmiyor, evden bile çıkmıyordum. İştahımda kalmamıştı zaten, çay bile içmek istemiyordum. Günler zorda olsa geçmiş, ağustos sona ermişti. Güz mevsiminin habercisiydi eylül. Oysa ben çoktandır hazanı yaşıyordum. Alışmıştım artık kalbimdeki acıyla yaşamaya. Kendimi de inandırmıştım senin rüya olduğuna. Benimse o rüyadan çoktan uyandığıma. Nereden bilebilirdim yollarımızın bir gün kesişeceğini, Nereden bilebilirdim Isparta’nın seni bana getireceğini. Yolumuzun şehr-i gül de birleşeceğini. Isparta vuslat beldesiydi artık benim için. Evimden çok uzakta ama senin yanındaydım. Seninle aynı gök kubbeyi paylaşmak, aynı havayı solumak bile yetiyordu bana. Seni bulmalı ve bütün duygularımı anlatmalıydım sana. Bir gün, üç gün, beş gün… Sonunda bulmuştum seni. Tam karşımdaydın… Yürüyordun ve benden habersizdin. Seslenecek oldum arkandan nefesim kesildi. Dilimden sadece iki hece ismin çıkabildi. Durdun birden. Arkanı dönüp bana baktın. Yine sana en çok yakışan şey vardı üzerinde. O sıcacık gülümsemen… Konuştuk bir süre ya da sen konuştun ben dinledim. Bilmiyordum ne olduğunu. Tam gidiyordun ki arkandan haykırmak istedim. Bu defa o iki hece değildi söylemek istediğim, İki kelime olmuştu artık. Bağıra çağıra söylemek, dağa taşa haykırmak istiyordum. Bütün duygularımı iki kelimeye sığdırmıştım. O gücü kendimde buluyor ama bir türlü konuşamıyordum. Beklemek zor gelmişti sana, işte gidiyordun… Yine bakakaldım arkandan ama kızamadım sana, Bütün kızgınlığım kendimeydi, bütün nefretim, bütün kinim kendime. Becerememiştim işte. Alışkın değildim ki bende senin emanetin olan o cümleyi söylemeye. O iki kelimeyle kendimi ifade etmeye. Sen benim için ilktin ve tektin. Ama vazgeçmedim senden, vazgeçmedim gülkurusu hayallerimden. Mutlaka konuşacaktım seninle, kararlıydım. Ertesi gün tekrar çıktım yoluna. Cesaretimi topladım ve; Konuşmalıyız, şu saatte, şurada. Anlatacaktım sana herşeyi, Anlatacaktım sana seni görünce ritmi bozulan kalbimi, Sol kaburgalarımın sızısından bahsedecektim. İçimde sana ait ne varsa dökecektim ve en sonunda o iki kelimeyi söyleyecektim. “SENİ SEVİYORUM” Buluşacağımız yere gittim erkenden, elim ayağım titriyordu, Ve korkuyordum, ya olmaz dersen,ya bana sevgimin karşılığını vermezsen. Düşüncesi bile beynimi kemiriyordu, ömrümden ömür eksiltiyordu. Derken geldin ama sadece sen değildin gelen. Birisi vardı yanında, aramıza çin seddi misali engeller çeken. Seni benden alıp götüren, beni yıkılmış bir dağ gibi deviren. Sonra… Sonrası yoktu artık benim için. Kırılan hayallerimi topladım ve yürüdüm. Sokaklar bomboştu sanki. Kalabalığın içinde yalnızlığa çarpıyordum. Saatlerce dolandım sokaklarda, amaçsızca. Anlaşılan bu şehir beni seninle sınıyordu. Bekledim, en uygun zamanı bekledim. Günleri haftalara, haftaları aylara ekledim. Aylar birikti yıl oldu, ben yılmadım yine bekledim. Her hareketine her sözüne yeni anlamlar yükledim. Umutlar filizlendirdim gönlümün hazan bahçesinde. Arş-ı âlâya açtım ellerimi, yakarışlarım oldun çoğu zaman. Sessiz çığlıklarıma gizledim seni. İçime akan gözyaşlarıma hapsettim. Acıyan yanım oldun, çare bulamadığım. En gizli yaramdın ilacı olmayan, için için kanayan. Ne yaptıysam olmadı. Oysa ne hayallerle gelmiştim ben bu şehre. Başrolü vermiştim sana, rüyalarımda. Nereden bilebilirdim bir gün kâbusa dönüşeceğini. Şimdi gelsen yanıma ve sorsan Ben senin için neyim diye, Eksik yanımsın derim. Çünkü senden sonra ben hiç tam olamadım. Ne gülüşlerim eskisi gibi oldu ne de yaşamaktan bir tat aldım. Yani geriye kalan eksik bir ben ve aklımda iki hece ismin. İki heceye hapsettim kendimi. İlktin, tektin ve aynı zamanda son oldun benim için. Bu şehirdi benim hayallerimi yıkan. Seni benden alan, beni sana hasret kılan. Keşke olmasaydı böyle. Keşke davraz gibi dik durabilseydim, Gökçay gibi çiçek açsaydım baharda. Gözyaşlarıma şahit olmasaydı çünür tepesi. Keşke hayallerim yıkılmasaydı, Ve keşke Isparta hayal kırıklıklarımın başkenti olmasaydı. |