MEVLANA EVLİYADIRŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Prof. Dr. Haydar Baş
10 Aralık 2012/YENİ MESAJ GAZETESİ Hz. Mevlana Manevi sahada vesilenin ve dolayısı ile evliyanın ve kerametin inkâr edildiği bir dönemde icra edilen Şeb-i Aruz törenleri, bu manevi terbiyeyi reddedenlere Hz. Mevlana’nın hayatının hatırlatılması için güzel bir örnektir. Zira "Kuran’ın bendesiyim" diyen hakikat kölesi, "ölmeden evvel ölünüz gerçeği"nde öteleri seyreden kâmil insan, herkesi hiçbir fark gözetmeden dergâha davet eden bu büyük mana erinin geldiği nokta, manevi terbiyeler ve öğreticiler ile gerçekleşmiştir. Hz. Mevlana’nın hayatında üç büyük irşad ehlinin olduğunu görürüz. İlki, çocukluk ve delikanlılık dönemlerinin yanında geçtiği kendi öz babası Sultan’ul Ulema Bahaeddin Veled Hazretleri; ikincisi nefis tezkiyesinde onu çok ciddi bir gönül adamı yapacak, nefis merdivenlerinden yükselmesi için engin bir çileye sokacak olan büyük insan Seyyid Burhaneddin Hazretleri ve üçüncüsü aşk ülkesindeki vuslat kapısı Şems’dir. Seyyid Burhaneddin Hazretleri, babası Bahaddin Veled’in metoduna göre, devamlı oruç ibadeti ile Hz. Mevlana’nın nefsini tezkiye ettirmiştir. Ona göre arifin kalbindeki marifet nurunun ortaya çıkıp parlayabilmesi için “açlık” şarttır. Mevlana o kadar yükselmiştir ki, Konya’dan ayrılıp Kayseri’ye yerleşmek isteyen Seyyid Burhaneddin’e gönül etmiş ve attan düşerek ayağının kırılmasına sebep olmuştur. Seyyid Burhaneddin Hazretleri de, "Mevlana bizi göndermiyor" diyerek geri dönmüştür. Ne var ki, Kayseri’ye gitmeye kararlı olan Hazret, bir süre sonra "Bir postta iki aslan oturmaz" diyerek Konya’yı terk edecektir. Mevlana’nın bundan sonra Şems-i Tebrizi ile karşılaşıncaya kadar hayatı medresede ders vermek, halkı ikaz ve irşad ile geçmiştir. Günlerden mananın bahar, maddenin sonbahar mevsimini yaşadığı bir gündü. Konya’ya alışılmamış tipte meczup bir veli geldi. Adı Şems-i Tebrizi idi. Kainâtın her zerresinde, mahlukatın her cinsinde, duran ve hareket eden her maddede Allah’ın tecellisini gören bu zat o kadar kendinden geçmişti ki, nazar ettiği her noktanın yanmaması mümkün değildi. Ve nihayet beklenilen an gelmiş, Mevlana medresesinden çıkmıştı. Kendine doğru ilerleyip, atını yularını tutan o ulu kişi, kendisi kadar güzel soru soruyordu bu mana erine. "Söyler misin bana, ‘seni tanıdım’ diyen Beyazıd-ı Bestami mi büyük, yoksa "ya Rabbi seni layıkı ile tanıyamadım" diyen Hz. Muhammed mi?" Hz. Mevlana bu tatlı ve ağır soruyu bir mana padişahı olduğunu ifade edercesine şöyle cevaplandırdı: "Hiç şüphesiz, seni layıkıyla tanıyamadım diyen Hz. Muhammed (sav), ‘seni tanıdım’ diyen Beyazıd’dan çok büyüktür." Şems, bu tecelli karşısında bir sayha atarak kendinden geçer. Bundan sonra iki ezeli dost, kimin kime hoca olduğu belli olmayacak tarzda vahdet şerbetini içmeye başlar. Tasavvufta teslimiyetin de en güzel örneklerinden biridir, Mevlana ile Şems’in hali... Maddede her şeyini ona vermesi ve onun yoluna baş koyması, manada ise varlığının her zerresinde onu görmesi demektir. Öğrencinin öğretmenine teslimiyetinin neticesinde öğreticiye karşı sonsuz bir muhabbet devri açılır. Hz. Mevlana ile Şems arasında da bu muhabbeti çok açık olarak görebiliyoruz. Şems’in ölümünden sonra Hz. Mevlana, “Şems Konya’ya geldi” diyenleri altınla taltif etmiş, niye böyle yapıyorsunuz diyenlere, onlar bana kimden bahsediyor, en çok sevdiğimden. Yalan haberlerine bu kadar bahşiş verdim, eğer dedikleri gerçek olsa canımı verirdim" diyecektir. Konya’daki buluşmadan sonra naz ve niyaz halindeki bu iki mana sultanı, her gün ayrı bir Hak tecellisi ile karşılaşmalarına rağmen, vuslatta firkat şart olduğu için, Şems’in Konya’yı terk etmesi gerekiyordu. Tebrizli Şems, Konya’da haklarında çıkan dedikoduları da bahane ederek, gönlünü Mevlana’ya bırakmış, maddesi ile başka diyarlara uçmuştur. Daha sonra, öğretmeni Şems’in Şam’da olduğunu öğrenen Mevlana oğlu Sultan Veled’i hediyeler ile beraber Şam’a göndermiştir. Sultan Veled’in Şems Hazretlerine, "Efendimiz, sizi en az sizin kadar seven babam Mevlana sizi Konya’ya davet ediyor" diyerek, Şems’i Konya’ya geri getirmiştir. Konya’da tekrar başlayan günler, iki ezeli dostu daha da bağlayacaktır. Artık Mevlana’nın kemali için her türlü zemin hazırlanmıştır. Mevlana’nın kemale ermesine vesile olan Şems, Mevlana Hazretleri ile derin vahdet sohbetinde iken bir gece medresenin etrafı sarılmış, onları vahşet planları ile deni âleme çekmişlerdir. Kapı çalınır ve Şems istenir, gece karanlığında kapıyı açarak karanlığa karışan Şems, bir sayha atarak ortadan kaybolur. Yerde birkaç damla kana rastlanılır. Rivayetler şehit olduğu yönündedir. Şems’in öldüğünü bildiği halde, onu aramak için Şam’a giden Mevlana’nın hali, oğlu Sultan Veled’in ifadesi ile "Şam’a bir keklik gibi giden Hz. Mevlana’nın Konya’ya alıcı bir doğan gibi dönmesine vesiledir. Eğer Şems’i Şam’da bulsa idi, bu Mevlana için bir kayıp olurdu, şimdi ise coşkun ve cezbeliydi. Katre idi, coşup deniz oldu. Aradığı kendinde göründü. Aşk denizi olup, köpürüp, dalgalandı.” Mevlana’nın bundan sonra ki irşad döneminde kuyumcu Selahaddin isminde büyük bir veliye rastlıyoruz. Diğer yetiştirdikleri arasında oğlu Sultan Veled, Emir Süleyman, Çelebi Hüsamettin gibi büyük zevatın olduğunu da görüyoruz. "Biz geceleri ta sabaha kadar sevda dalgaları arasında bocalar dururuz. İstersen gel bağışla bizi, istersen gel cefa et bize" diyen aşk ummanı, büyük veli Mevlana’nın bu hale gelmesi, vuslata ermesi işte bu büyük öğreticiler ile geçirdiği manevi terbiye ile gerçekleşmiştir. Maddi sahadaki vesileyi kabul eden ama maneviyattaki ilerlemeye vesile olacak öğreticiyi, kâmil insanı reddeden batıl kafaların bu hakikati görmesine vesile olacak Hz. Mevlana’yı, Hakk’a yürüdüğü bu günlerde rahmetle anıyoruz. Allah ümmeti şefaatinden mahrum etmesin.
İnsan olan ses versin, divana bir çul sersin
Elde avuçta ne var, aldırmadan hak versin Allah’a şükretsin ki, halden geri koymasın Verdiği nimetlere, salât ve selam versin. Şükretmek tarzın olsun, para dönmeden pula Gönül kırmadan yaşam, yardımda bulun kula Nur “Şeb-i Aruz” araçtır, haram lokma haraçtır Helal lokma beslerken, eza verme tek kula. Yezid ve tarzı fasık, biat eden dinsizdir Hem lanet et, hem ettir; etmeyen kalp dinsizdir Allah ile kul için, arada vesile var Çok kavim helak oldu; dindarı var dinsizdir. Rahmet dile Allah’tan, duanı et yürekten Evliyalar yatırdır, Allah’a bağ yürekten Allah ipine sarıl, ibadetle teslim ol Mevlana evliyadır, (SAV) Ehl-i Beyt’tir yürekten. |
HZ. ALİ İÇİN NAZİL OLMUŞ BAZI AYETLER
Kaynak:Kur'an-ı Kerim/Bakara Sûresi/Sayfa:7/Cüz:1/39. Ayet: İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. ﴾39﴿وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟ ﴿٣٩﴾
Kaynak: Kur'an-ı Kerim/En'âm Sûresi/Sayfa:149/Cüz:8/Ayet:156-157: Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudilere ve hıristiyanlara) indirildi. Biz onların okumalarından habersiz idik" demeyesiniz, yahut, "Eğer bize kitap indirilseydi biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk" demeyesiniz, diye bu Kur'an'ı indirdik. İşte size Rabbinizden açıkça bir delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Artık Allah'ın âyetlerini yalanlayan ve (insanları) onlardan çeviren kimseden daha zalim kimdir!? İnsanları âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, yapmakta oldukları engellemeden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız. ﴾156-157﴿
اَوْ تَقُولُوا لَوْ اَنَّٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّٓا اَهْدٰى مِنْهُمْۚ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَصَدَفَ عَنْهَاۜ سَنَجْزِي الَّذ۪ينَ يَصْدِفُونَ عَنْ اٰيَاتِنَا سُٓوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ ﴿١٥٧﴾
Kaynak: Kur’an-ı Kerim/Mâide Sûresi/Sayfa:119/Cüz:6/67. Ayet (Tebliğ Ayeti):
Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kafirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir. ﴾67﴿ يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّـغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ ﴿٦٧﴾
Kaynak: Kur’an-ı Kerim/Mâide Sûresi/Sayfa:107/Cüz:6/3. Ayet (İkmal Ayeti):
Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısk (Allah'a itaatten kopmak)tır. Bugün kafirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim. Kim şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden) yerse şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. ﴾3﴿حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ ذٰلِكُمْ فِسْقٌۜ اَلْيَوْمَ يَـئِسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ د۪ينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِۜ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪يناًۜ فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٣﴾
Kaynak: Kur’an-ı Kerim/Mâide Sûresi/Sayfa:117/Cüz:6/55. Ayet :
Sizin dostunuz ancak Allah'tır, Resûlüdür ve Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü'minlerdir. ﴾55﴿ نَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ ﴿٥٥﴾
KAYNAK: Kur'an-ı Kerim/ A'râf Sûresi /Sayfa:154/Cüz:8/36. Ayet:
Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. ﴾36﴿وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿٣٦﴾
KAYNAK: Kur'an-ı Kerim/ Bakara Sûresi/Sayfa:32/Cüz: 2/207. Ayet:
İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah kullarına çok şefkatlidir. ﴾207﴿وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْر۪ي نَفْسَهُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِ ﴿٢٠٧﴾
Kaynak:Kur'an-ı Kerim/ Yûnus Sûresi/Sayfa:210/Cüz:11/17. Ayet: Artık, Allah'a karşı yalan uydurandan veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şüphe yok ki (böyle) suçlular asla kurtuluşa ermezler. ﴾17﴿فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ ﴿١٧﴾
KAYNAK: KUR'AN-I KERİM/Tevbe Sûresi/Sayfa:196/Cüz 10/61. Ayet: Yine onlardan peygamberi inciten ve "O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır" diyen kimseler de vardır. De ki: "O sizin için bir hayır kulağıdır ki Allah'a inanır, mü'minlere inanır (güvenir). İçinizden inanan kimseler için bir rahmettir. Allah'ın Resûlünü incitenler için ise elem dolu bir azap vardır." ﴾61﴿وَمِنْهُمُ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ اُذُنٌۜ قُلْ اُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿٦١﴾
KERBELA'DA, HZ. MUHAMMED'İN (SAV) CİĞERPARELERİNİ KATLEDENLER (PEYGAMBERİMİZİ İNCİTENLER) VE AYETLERİ GÖRMEZDEN GELENLER CEHENNEMLİKTİR)
Sizin yorumunuz?