İYİ Kİ ÖĞRETMENİMŞiirin hikayesini görmek için tıklayın asker öğretmen olarak tamamıyla gerçek olanlar
İYİ Kİ ÖĞRETMENİM
Yıl bin dokuz yüz doksan iki Ankara Kalecik Eskiköy Köyde eski bir ilkokul Eskiköy ilkokulu Bir sınıf bir müdür odası hepsi bu Bir de Lojman namına yapılmış beton çatılı kimsenin durmadığı Bitişiğindeki iki göz odalı bir yer İçimi donduracak kadar soğuk bir yer Asker öğretmenim Her sabah Kalecik’ten Ankara’ya memur taşıyan otobüsle gelir Köy yol ayırımında inerim Önce sopamı gizlediğim çalılıktan alırım Sonra köye giden yokuşta ağır ağır ilerlerim. Bir elimde ucuz bir bond çanta Diğerinde uzunca bir sopa köyün köpeklerine karşı tedbir niyetine Arada bir türkü tuttururum yaylalar yaylalar Takım komutanı çok söyletmişti Asker öğretmenim ya geçiciyim sözde şafak saymaktayım Kafamı sallar gülerim kendi kendime Bu yollar da bu yıllar da bitecek bir gün diye Hüzünlerim ömrüm yollarda tükeniyor diye Tarifsiz bir çaresizlik ince bir sızı gibi yayılır Eski köyün toprak yolundan bütün bedenime Hep tedirginim çıkarken köye Köylünün biri kış vakti kurtların yola indiğini söylemişti Karda yürüdüm Yağmurda yürüdüm Yüksek gerilim hattından geçerken Elimdeki şemsiyenin titrediğini korkuyla gördüm Bir köpeğin saldırısına uğradım Elimdeki sopanın anlamsızlığını kavradım. Köylüler olmasaydı bir şey yapamazdım. Yolda öldürülmüş serçeler gördüm. Başları kopartılıp atılmış. Onları kutsal bir tören duygusu içinde toprağa gömdüm. Beşi bir yerde gibiydi öğrencilerim Okulun hem hizmetlisi hem müdürü hem öğretmeniydim. Tekmili birden yani Gerçi sayısı azdı öğrencilerimin Ama aynı anda beş ayrı sınıf aynı mekanda Ne içimde yankısını buluyordu ne de dışımda Günler adeta öğretmencilik oynayan Heyecanlı çocuk fotoğraflarını sabitler gibiydi Söylenecek çok şey vardı belki Ama her filmin final sahnesi gibi benim de bir final sahnem var ki Hala titrerim Hala ürperirim Aslı ve Mehmet adlı iki kardeşin Hayatlarını en mutlu yaşanması gerektiği çağda Dünyaları yıkıldı başlarına Öyle acı bir haber duydular ki benden Kalbim çıkmak istedi bu bedenden Ablanın hıçkırıklarıyla yanaklarından dökülen kristal göz yaşları Yere düşmeden daha Milyarlarca zerreciğe bölünüp müdür odasının duvarlarına yapışmıştı Öyle güçsüz Öyle kırık Öyle çaresizdim ki Kara bir haberi vermek kalbe saplanan kör bir bıçak acısı veriyor nedense Bir Perşembe sabahıydı Yine toprak yoldan köye çıkmıştım Yine sobayı yakmış , zil çalınmış Yine 24 öğrencilik mevcutla and içmiştik. Yine çocuklar dünyanın en saf ve en neşeli kahkahalarını atmıştı Her Perşembe Kalecikte pazar kurulurdu Traktöre binen analar babalar dedeler nineler Çocuklarından onlarca sipariş alarak pazara giderdi. Mehmet ve Aslı kardeşlerde babalarını pazara yollamıştı Mehmet yedi Aslı onbir yaşındaydı Mehmet heyecanla masama gelip “Örtmenim örtmenim babam bugün bana araba alacak.” Pazara gitti babam bana bu gün araba alacak Resim dersinde Babasından istediği arabasının resmini bile yaptı “Örtmenin işte böyle bir araba Örtmenim senin araban var mı” “Yok Mehmet benim arabam yok” “Benim arabama binersin seni Ankara’ya götürürüm” Derken gözlerinden fırlayan özgür bir güvercin adeta gökyüzüne kanat çırpıyordu. Heyecanlı bir esinti dolaşmaya başladı sınıfta . Mehmetin resmindeki arabadayız ya beni götürüyor Ankara’ya Efektler yapıyor resmine gırr gırr diye Çalıştırıyor motoru O esnada sınıfın kapısı çalınıyor Birden herkes susuyor Mehmet’in gözbebeklerinden uçan kuş bir dala tünüyor Araba olduğu yerde kayboluyor Resim adeta masamın üzerine akıyor Kimseden çıt çıkmıyor Köylünün biri kapıyı açıp eliyle bana gel diyor Hayırdır deyip köylünün yanına yöneliyorum Minik gözler beni takip ediyor Rasim Amca diyenler oluyor Köylü kapıda duruyor Dala tünemiş kuş bedenini duvardan duvara vuruyor Bir terslik var Köylü kulağıma eğiliyor “Hoca , Aslı ile Mehmed’i eve gönderirmisin “diyor Ve ekliyor “Babaları köye dönerken traktör kazasında vefat etti.” Her şey aniden donuyor “Tamam” diyorum “Siz gidin.” Derken için paramparça olduğunu bile hissetmiyorum Anlamsızca dolaba yöneliyor tunç zili alıyorum Çocukların anlamsızca beni takip ediyor Zihinlerde koca bir boşluk oluşuyor Zili çalmaya başlıyorum Şaşkınlıkla bana bakan çocuklara “bahçeye çıkın “diyorum Herkes ayakta kapıya yöneliyor Aslı ile göz göze geliyorum “Aslı , kardeşinle müdür odasına gelin “ demek istiyorum Aslı , kardeşini de al Müdür odasında gel diyeceğim diyeceğim ama “Aslı “ dilimden sadece o da yarım yamalak Aslı büyük kız tuhaf bir şaşkınlık geçiriyor Kafası karışık , gözleri kuşkulu Tedirginlik içinde bana bakıyor. Mehmet yanında elinden Müdür odasında nasıl gittiğimi bile hatıramıyorum. Aslı tahta sıraya oturuyor Mehmet yanına ilişiyor Titreyen sesimle söze başlıyorum. “Herkesin içinde bir can kuşu vardır bilir misin Aslı? Kimi neşe içinde şarkı söyler Kimi kanat çırpar dans eder Bizimle birlikte yaşayıp gider. Bir gün gelir can kuşu sahibini terk eder Bir daha geri dönmemek üzere Sahibini cennette bekler. Aslı yutkunuyor göz bebekleri büyüyor Anlatmaya da anlamaya da takatim yetmiyor Oysa bende yaşamıştım baba kaybetmenin insanı nasıl boşluğa sürüklediğini Ama bu farklıydı kendimi zor tutuyorum Baban” Diyorum Aslı hıçkırarak ağlamaya başlıyor Mehmet yeni doğmuş kedi yavrusu gibi Merhametle ablasına sokuluyor Gözeri büyüyor Aslıya bakıyor sesi çatallaşıyor “Aba niye ağlıyon?” Aba ağlama” Aba ağlıyor Mehmet Aba ağlıyor Yüreklerde depremler oluyor İçime tarifsiz acılar doluyor. “Aslı kızım eve gitmeniz gerekiyor “diyorum Aslı duydu mu duymadı mı bilemiyorum Bir eliyle akan burnunu silerek diğer eliyle de Mehmet’i elinden tutup çekiştirerek Hıçkırıklarla ayağa kalkıyor Müdür odasına külçe gibi ağır gölgelerini bırakarak Odadan çıkıyorlar. O anda gelen bir öğrenciye zorlukla “Arkadaşlarına söyle herkes evine gitsin d”iyorum Herkes koşarak okuldan çıkıyor Herkes evine gidiyor. Aslı ve Mehmet gibi Herkesin adımı hızlanıyor İki yetim geride kalıyor Herkes evine koşarcasına gidiyor Pazardan dönen babalarının yanına Siparişlerine kavuşma heyecanıyla Rutin konuşmalar gözyaşları taziyeler Ve İçimde taptaze acılı sözler yankılanıp duruyor biteviye Aba niye ağlıyon? Ey insan Öğretmek ile öğrenmek arasında tılsımlı bir ırmak akar Ki adı öğretmendir. Hayatı künhüne vararak yaşamaktır Tüm duyguları gönül imbiğinde damıtılarak yudum yudum içmektir Gülerken ağlanabileceğine de hazırlıklı olmaktır. Yaşarken ölüme koşmaktır. Öğretmenlik tekrarı olmayan canlı yayındır. Bütün filmleri yarıda keserek yayına girmektir. Öğretmenlik hayatın en gerçek en yalın halidir. Öğretmenlik cennet ve cehennemin tam ortasında beklemektir. Öğretmenlik insanlık sertifikasını aldığınızda cennete kanatlanmaktır Öğretmenlik insan olmaktır. İşte böyle yıllar sonra hala öğretmenim Anılar defterine notlar düşmekteyim. Her şeye rağmen hayatı bu kadar sahici Ve bu kadar duygusal ve unutulmaz yaşattığı için İyi ki öğretmenim diyorum. DAVUT CİVELEK |