Helal Lokma Çocukları
HELAL LOKMA ÇOCUKLARI
Gerçek, acı bir hayat hikayesi… Anam yetim kalmış küçük yaşta babadan, Ninemin elinde yokluk içinde büyümüş gariban. Anam garipliği daha çocukken tadar, Bu garipliğe kendince bir çare arar. Ama çileler ardı ardına gelir peşini bırakmaz, Acıyla dolu günler anama çocukluğunu yaşatmaz. Üç- dört yaşındayken acının en büyüğü, Ve: Kaybedilir ailenin büyüğü; Dedemin cenazesi musalla taşında yıkanırken Anam bu acısına çocukça bir teselli arar; Garibim oyuncak nedir görmemiştir amma , Kendince bir oyuncak yapar; Eline aldığı bir soğanın, çöp geçirir ortasına, Sonra sarar ipliği ona, acıyı unutmak adına. Güya kirmen eğirir… Dayım, anamın oyununu bozar, azarlar, döver Ve oradan kovar. Ninem acılı anamı görür; dayıma şöyle der: “- Buna zaten Allah vurmuş, oğlum bir de sen niye vurursun, bırak da oyununu oynasın, bırak da babasının ölümünü bilmesin”. Acı bitmedi… Bu acı da öyle bir acı ki yürek yakar; Bu acıyı işiten gözden yaşlar akar. Zaman güz mevsimi soğuklar kapıyı çalar, Her ev kış ekmeğini etmeye başlar. Ninem de çocuklarının geçimi için, Komşularının ekmeğini eder. Bu arada anam ve dayım da evli olan dayımın yanına gider, ancak dayımın hanımı onları eve almaz, Bu işe yeri ve göğü Yaradan hiç mi hiç razı olmaz. Sıcak bir ortamı onlara çok görür ve alır ateşi yanmayan tandıra götürür. Ayaklarını uzatır, dizlerine battaniye çekerler, Ama nafile, dışarıdaki soğukla birlikte üşürler. Zaman geçer, anam evlilik çağındadır; Kader anamla babamın yolunu birleştirip, Uçurmuş anamı yuvadan. Bir yokluk diyarından diğer bir yokluk diyarına… Yolculuk sonunda gel gör ki gelinen yerde gariban. Bir zaman sonra… Ağabeylerim, ablam ve benimle hayat bulmuş çileli anam Necati, Muhterem, Mustafa, Hüseyin ve ben, İki de Hakk’a hediye şefaat için önden gönderilen. Hikayemizin başlığını “Helal Lokma Çocukları” koydum. Önemli ! Çünkü, lokma helal olmayınca çocukların hayatları da, Mematları da helal dairede olmuyor. Acı hikaye kaldığı yerden devam ediyor… Çilekeş babam geçim yolunda gurbet ellere gider… Garip anama da bu zorlu hayat yolunda babama eşlik etmek düşer; O da yevmiyeyle tarlalarda arpa, buğday, nohut yolmasına gider. Babamın askerlik yılları… Anam, babamla evlendiğinde çocuk yaştadır, Ağlayınca, babam onu avutmak için sırtına alır. Bir de anamı kimsesiz diye sevmezler, Geleni, gideni olmayınca yüz de vermezler. Ve gün gelir babam askere gider, Anamı da büyükbabam ana evine gönderir. Sebep; Sebep yokluk(!) Bizim ekmeğimiz ancak bize yetiyor(!) Acının büyüğüne hazırlanın… Asker eşi çile üstüne çileyle karşılaşır, Bu sonuncusunun içinden çıkmayı nasıl başarır. Büyükbabam babamdan habersiz, onun adına, Ben oğlumun vekiliyim varabilirsin başka bir adama(!) Ama ninem vermemiş; sahip çıkmış garip anama. Anam bu acıların tümüne eri için katlanmış, Ninem ve anam; babam tarafından kutlanmış. Babam askerden dönünce ninem anamı babama vermiş, Acılı eşler yirmi dört ay sonunda kıştan bahara ermiş. Unutulmuş acılar, gelmiş omuz omuza verilen günler, Paylaşılmış sevinçler, mutlulukla kazanılmış yarınlar. Babam ki, bu hikayenin çileli kahramanlarından, İki bin dokuz yılında onu yanına aldı Yüce Yaradan. Anama gelince; sıcak evinde yaşıyor huzur içinde, Maddi- manevi dertlerden uzak, mutlu bir biçimde. Hayatın önünde görmediklerini, şimdi görüyor sonunda, El üstünde tutuluyor; saygı var oğlunda, kızında. Kendine acı çektirenlerse; fazlasıyla çektiler acıyı, Aldılar mazlumun ahını, beddua ettirdiler anayı bacıyı. Eskilerin çoğu benzer acıları çekmiş inlemişler, Şimdikiler de böyle hayatları ibretle dinlemişler. Allah böyle acıları kimseye yaşatmasın demişler, Yeter artık bu acı hikayeye son ver demişler. SAMETTİN ŞENKAYA(KUL SAMİ) |