İstanbulum
bir yaz akşamı
sarıldım sımsıcak kollarına istanbulun martıların arsızlar sofrasında doyumsuz arzuları halicin mavi sularında çığlık çığlık feryatları araba vapurundan duman duman yükselen kara bulutlar umrumda değil nargilenin cam kavonozdan gelen hoşurtulu sesi galata köprüsünün oltalarına takılmış üç beş mezgit ile çinekopun su kovasındaki son dansı geçen tramvayın gürültüsünde kaybolan umutları gibi gecenin soluğunda. sahipsiz iskele direklerine vuran dalgalar gibi koca şehir istanbulun mahçup gözleri yüzümü okşarken bilmem neden ufkun sonsuzluğuna daldım masamda aşina gecelerden kalan kırmızı şarabımıda yudumlarken bilmem kaçıncı yıldızın kapısını çaldım çırılçıplak akşamın son kadehimide şerefine kaldırırken istanbulun dar sokaklarında kaybolan gençliğim yüksek kaldırımda seni kucakladım sarıldım sımsıcak kollarına istanbulun istanbulumun...!! |