DEV KAZANLAR KAYNARKENŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Mehdi Aksu
26 Eylül 2012/Yeni Mesaj Gaztesi İnkarı mümkün olmayan Gadir-i Hum Bütün Ehl-i Sünnet ve Şia müfessir, muhaddis ve tarihçilerin icmasına göre Gadir-i Hum olayı Hz. İmam Ali (a.s) hakkında şöyle gerçekleşmiştir: Hicretin 10. yılında Resul-i Ekrem (s.a.a) veda haccından dönerken Gadir-i Hum denilen bir yere geldiğinde Cebrail şu ayeti getirdiler "Ey elçi Rabbinden indirilen emri ilet, eğer bunu ifa etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun ve Allah seni insanlardan korur. Şüphe yok ki Allah kâfir olan kavmi doğru yola iletmez, onlara başarı vermez." (Maide, 67). Cebrail tebliğ ayetinin inişinden sonra, Allah tarafından Hz. Peygamber (s.a.a)’e Hz. Ali (a.s)’ı veli ve imam unvanıyla tanıtarak, o makama atamasını ve ona uymanın ve itaatin farz olduğunu bildirmesini iletti. Hz. Peygamber (s.a.a)’in kafilesinden geride kalanlar ulaştılar. O mekânı geçip gidenler geri döndüler. Hava aşırı sıcaktı. Halk hırkasının bir kısmını başına, diğer kısmını ise aşağı attılar. Öğle ezanı okundu ve namaz kılındı. Namazdan sonra develerin sırtındaki aletlerden yüksek bir yer yaptılar. Hz. Peygamber (s.a.a) yüksek bir sesle herkesin dikkatini üzerine çekerek şöyle buyurdu; "…Ben sizlere iki ağır emanet bırakıyorum bunlardan biri Allahın kitabı Kur’an, diğeri ise İtretim Ehl-i Beyt’im. Bu ikisine beraberce sarıldığınız müddetçe benden sonra asla delalete düşmezsiniz." Sonra yanında olan Hz. Ali (a.s)’ın elini tutarak kaldırdı ve şöyle buyurdu; "Şüphesiz Allah benim mevlamdır ve ben müminlerin mevlasıyım ve onlara kendi nefislerinden evla ve daha öncelikliyim. Öyleyse ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım, onu seveni sev ona düşmanlık edene düşman ol. Dostlarına yardım et ve alçak düşürmek isteyeni alçalt. Onu hakkın mizanı, mihveri ve ölçüsü karar kıl. Ey insanlar burada bulunanlar burada olmayanlara bunu iletsin." Halk dağılmadan önce Cebrail şu ayeti getirdi; "Bu gün sizin dininizi ikmal ettim, size verdiğim nimetimi tamamladım, size din olarak İslama razı oldum."( Maide, 3) Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.a) Allahuekber nidasıyla, dinin ikmaline ve nimetin tamamlanmasına ve Allah’ın ona verdiği risalet ve Ali (a.s)’a verdiği velayete olan rızasından dolayı şükretti. Gadir-i Hum hutbesi çok uzun bir hutbedir. Bu hadiseyi ve hutbenin tam metnini görmek isteyenler Prof. Dr. Haydar Baş Hocaefendinin kaleme aldığı "İmam Ali" isimli kitabına başvurabilirler. Ayrıca merhum Allame Emini “El- Gadir” adlı eserinin 1. cildinin 14. sayfasından 61. sayfasına kadar Gadir-i Hum olayını nakleden 110 sahabenin adını zikretmiştir. Bunun yanı sıra 84 tane tabiinden ve 361 tanede Ehl-i Sünnet âlimlerinden nakletmiştir. Bazı Ehl-i Sünnet âlimleri Gadir-i Hum olayını inkâr edemedikleri için “Ben kimin mevlası isem Âli’de onun mevlasıdır.” hadisindeki mevla kelimesini ve bu hadisi tahrif etmeye çalışmışlar ve hadis de geçen mevla kelimesini “dost” manası ile eşdeğer tutmuşlardır. Bu manaya sarılanlar Hz. Ali (a.s) hakkındaki tarihi bir gerçeği inkâr ve reddedemedikleri için, güneş balçıkla sıvanır zihniyeti ile böyle bir girişim de bulunmuşlardır. Bu zihniyet ve tahrifata Allah’ın izni ile yarın cevap vereceğim. Şimdilik selam ve dua ile Prof. Dr. Haydar Baş 6 Aralık 2011/Yeni Mesaj Gaztesi Kerbela’yı anlamak ve anmak Televizyon ekranlarında “İmam Hüseyin’i (as) anma ve Kerbela şehitleri” ile ilgili matem programlarına rastlıyoruz. Malumunuz Kerbela, İmam Hüseyin’in (as) katledildiği yerdir. Onunla beraber yanında bulunan yarenlerinin, ailesinin, kundaktaki bebeğinin, onun savunmasını Allah’a ulaşmanın vesilesi sayan 72 Allah dostunun vahşice kılıçtan geçirildiği, bu mübarek insanların Allah’a vuslat şerbetini içtiği yerdir. Kerbela’yı anmak demek imam Hüseyin’in (as) İslam’dan sapmalara karşı kanını akıttığını hatırda tutmak, Allah rızası için canından geçebilmek, ümmetin ikazı ve irşadı için kurban olmak demektir. Kerbela’yı anmak demek, Yezid’in ordusuna ve Yezid gibilere; İslam’ı şahsi menfaatlerine alet edenlere; katliamları Allah rızasını umarak yapan dinden çıkmışlara lanet etmek demektir. Kerbela’yı anmak demek, hak ile batılın mücadelesini diri tutmak demektir. Bugün Kerbela’yı anma merasimleri düzenleyenler ise: Din dersi kitaplarında yer alan “Kelime -i Tevhid” ifadesinden “Muhammedur Resulullah” kısmını çıkaranlardır, Müslüman halka domuz etini yemeyi serbest bırakanlardır, 40 bin kilse evini açanlardır, Zinayı yasalaştıranlardır, Hıristiyan ve Yahudi firmalara bu ülkenin yeraltı kaynaklarını peşkeş çekenlerdir, Irak’ı işgal eden Amerikan askerlerinin sağ salim vatanlarına dönmesi için dua edenlerdir, Yine Irak’ta milyonlarca Müslümanın tepesine bomba yağdıran, binlerce kadının namusunu kirletenlere yardım edenlerdir, Ortadoğu’yu isyanlar ve darbelerle işgal eden Hıristiyan Batı ile aynı safta yer alıp, onlara her türlü desteği sağlayanlardır, “Müslümana kılıç çeken bizden değildir” hadisini hiçe sayarak, Müslüman alemine haçlı ordusunun ön safında kılıç çekenlerdir, Bunları yapan bir zihniyet Müslüman alemine yani hak - batıl mücadelesinde Hakk’a, her gün Kerbela’yı yaşatmaktadır, Kerbela’yı unutturmamaktadır. Ancak onların yaşattıkları ve unutturmadıkları Yezid’in mantığı, Yezid’in safı olduklarıdır. Çünkü İmam Hüseyin (as) İslam’dan sapmaları engellemek, ümmeti ayıktırmak için kanını feda etmiştir. Bugün matem törenleri düzenleyenler ise, İslam’dan sapmaların merkezi olmuşlardır. Müslümanın kanına kast edenlerle beraberdirler. Bunca icraatlarından sonra, bu çevrelerin pak İmam Hüseyin’i (as) ve onun mübarek mücadelesini anmaya bizce artık hakları yoktur. Yapılacak olan önce tövbe istiğfar edip, bir daha Haçlının safına asla dönmemek; Hak’tan yana olanlarla beraber tek kalıncaya kadar beraber olmaktır. Haçlıyı İslam topraklarına yeraltı kaynaklarına ve yer üstü zenginliklerine sokmamaktır. Hem bunları yapıp haçlıya çanakçılık yapacaksın, hem de Kerbela’ya ağıt yakıp bu uğurda mücadele edenlerin yanında görünüp, karşısında yer alacaksın. Pes doğrusu! Allah ayıktırsın, bu derin gafletten Ümmeti Muhammedi uyandırsın! ~|~ NUSAYRÎLERDE GADİR HUM, FİRAŞ VE MUBAHALE BAYRAMLARI Fatma Ahsen TURAN1 ÖZET Bayramlar toplulukların birbirine bağını arttıran, birlik beraberlik ve huzuru sağlayan önemli günlerdir. Her topluluğun ve kültürün kendine has kutlama ve ritüelleri vardır. Nusayrîlerin de inançlarına mahsus çok sayıda bayramları, inanışları ve ritüelleri mevcuttur. Makalemizde bütün inanış ve ritüelleriyle bugün de canlı bir şekilde yaşatılan Gadir Hum, Firaş ve Mubahale bayramları ve bu bayramlardaki inanış ve ritüeller ile ilgili bilgi verilecektir. Giriş Toplumsal bellek, onu taşıyanlarla birlikte vardır ve gelişigüzel devredilemez. Sürece katılanların grup üyeliğinin ispatıdır. Bu yüzden sadece somut mekân ve zaman değil aynı zamanda, somut kimliktir. Toplumsal bellek sadece gerçek ve yaşayan bir grupla ilişkilendirilebilir ( Assmann, 2001: 43). Ortak belleğin bireylere somut bir dayanak noktası vermesi, ayrışma noktaları yaratır. Hatırlanan içerikler ya çok eski zamanlarda yaşanmaları veya olağanüstü olaylarla bağlantıları ile ya da hatırlamanın periyodik ritmi sayesinde zamansallık kazanır. Örneğin bayramlar, ait oldukları gruba göre ister dini açıdan kutlansınlar, ister resmi bir takvime göre kutlansınlar ortak yaşanan bir zamanı yansıtırlar (Assmann, 2001: 42). 1 Yrd. Doç. Dr. Gazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi aturan@ gazi.edu.tr Fatma Ahsen TURAN 292 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 Nusayrîler zengin kültür ve inançlarını geçmişten günümüze kadar yaşatma kabiliyeti göstererek bir kültür ve inanç dinamizmi sergilemişlerdir. Nusayrîlerde Bayramlar Assmann, “bayramlar, varlığımızın günlük yaşamda göz ardı edilen arka planını aydınlatır. Bayramların asıl hedefi “günlük zamanın” aksi bir “kutsal zaman” yaratmak değil, zamanı bölümlere ayırmaktır. Bayramlar zamanın akışına ritm ve yapı kazandırdıkları için, zamanın da ifadesini bulduğu bir genel zaman düzeni oluştururlar” (Assmann, 2001: 61) demektedir. Nusayrîlerin bayramlarına baktığımızda, zamanı bölümlere ayırmanın aksine “kutsal zaman” ın ön plana çıkarıldığını görmekteyiz. Nusayrîlik’te bayramlar ibadetlerin önemli bir parçasını teşkil eder. Bu günler hem toplu ibadetlerin yerine getirildiği hem de sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın gerçekleştirildiği zamanlardır ( Keser, 2005:123). Nusayrîlerde bayramlara verilen önem sebebiyle kutlamalarında “Bayram Sahipliği Kurumu” ortaya çıkmıştır. Bütün Nusayrîler bayram günlerini kutsal günler sayıp bayram esnasında düzenlenen dini törenlere katılırlar. Bayram esnasında yapılan bu dini törenlerin masraflarını üstlenen aileler vardır ve bu ailelere bayram sahibi denir. Nusayrî bayram kutlamalarında dini törenin düzenlenmesi, töreni yöneten şeyh ve nakiblerin zekâtlarının verilmesi, tören esnasında kullanılacak buhur, reyhan ve tib gibi maddelerin alınması; bir tören yemeği olan “Hırisi” Türkçe adı ile “Aşure” nin yapılıp dağıtılması bayram sahipliği yapan bu ailelere ait sorumluluklardır. ( Keser, 2005:112) Bayram sahipliğini üstlenmek, aynı bayramın her yıl kutlanmasını gerektirir. Aile içinde bayram sahipliğini ilk olarak yapan kişi ölünce, genellikle çocukları da aynı bayramı kutlamaya devam ederler. Aile büyükleri ölümlerinden sonra da bu bayramın kutlanması için çocuklarına bıraktıkları mirasın bir kısmının, bayram masrafları için kullanılmasını şart koşarlar. Bayramın kutlanması her yıl aynı bayramda kurban keserek misafirleri davet etmek ve onları yedirip içirmek anlamına gelir. Bayram sahiplerine yardım için gelenler, özel olarak çağrılmadan kendileri gelip yardım ederler. Bayramda kadınlar, erkekler ve çocuklar birlikte düzenli bir iş bölümü içerisinde çalışmaktadırlar. Çalışma sırasında küs olanların nasıl barıştırılacağı ve gelenekler görüşülmekte; acılar, sevinçler paylaşılmakta ve işler birlikte yapılmaktadır ( Türk, 2005: 127–12; Keser,2006:83). Nusayrîler bir yıl boyunca pek çok bayram kutlarlar. Süleyman el-Adanî’ye ait Kitâb el Bâkura es-Süleymâniyye adlı eserin ikinci faslında ise Nusayrîlerde bayramlar ve bayramlarda okunan dua ve merasimler yer alır.Yazar (doğum:hicri 1250) çalışmasında kendi zamanındaki bu bayramları icra eden şahısları ve mahallelerini de belirtmiştir (Sincapoğlu,1985:27). Duran Gülçiçek’in yapmış olduğu çalışmada 25 bayram adı verilmektedir (Gülçiçek, 2005: 274-275). Ömer Uluçay da, Nusayrîlikle ilgili yaptığı çalışmada 2002 yılına ait kutsal günler takvimi adı altında bayram ve kutsal olarak kabul edilen günlerin listesini vermiştir. Bu listede NUSAYRİLERDE GADİR HUM, FİRAŞ VE MUBAHALE BAYRAMLARI TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 293 Nusayrîler tarafından kutlanan bayram ve kutsal gün sayısı 78’dir ("Toplam 152 Bayram Günü Kutlanmaktadır") (Uluçay, 2003:183-190). Ancak bu sayı burada zikredilen günlerin bütün Nusayrîler tarafından kutlanıldığını göstermez. Bayramların Nusayrîler için iki önemli fonksiyonu mevcuttur. Bunlardan birincisi, dini görevin yerine getirilmesi, ikincisi ise fertler arası dayanışmanın arttırılmasıdır. Bütün bayramlarda dayanışma, yardımlaşma ve birlik beraberlik boyutu ön planda tutulur. Bayram arifesinde imkânı olanlar, kurban keser ve dövülmüş buğdaydan ‘hırisi’ denen etli aşure pişirirler (Aslan, 2007: 64 ). Bu kutsal günlerde yemek pişirme işini ve ondan önceki günkü ev temizliğini kadınlar, “Hırisi” adı verilen kutsal günün asıl yemeğini de erkekler yaparlar. Bu geleneksel yemekler leyli’lerde akşamüstü, ‘ğid’ler de sabahleyin bayram yerinde çocuklara dağıtılır. Çocuğu olmayanların ve muhtaçların evlerine bayram sahipleri tarafından yemek gönderilir. Gündüz kesilen adakların/kurbanların bir kısmı ise konu-komşuya, akrabalara ve fakirlere dağıtılır (Sertel, 2005:119–120). Evinde tören düzenleyecek, Kuran okutacak kişiler evlerine çeki düzen verir. Evlerini temizlerler, gerekirse boyatırlar. Ayrıca yoksullara yemeğin yanı sıra para ve erzak yardımı (un, bulgur, şeker, çay vb) yapılır (Aslan, 2007: 64). Bu gelenekler Nusayrî inancında bir nevi sosyal yardımlaşma ve dayanışma kurumu işlevini görerek toplumsal bütünleşmeyi sağlamaktadır (Sertel, 2005:119–120). Gadir Hum Bayramı ( Zi’l-hicce 18. gün) Zi’l –Hicce ayının 18’inde kutlanır. Hz. Muhammed’in veda haccı dönüşünde Gadir Hum denilen yerde veda hutbesinde Hz. Ali’yi vasî tayin ettiğine inanılan gündür. Şii İmamiyye’ye göre daha Mekke’de, “İnzâr âyeti” nâzil olduktan sonra Hz. Peygamber, Hz. Ali’nin kendisine vasî ve halife olduğunu bildirmiştir. Cemâluddin İbnu’l- Mutahhar (72671326), el Elfeyn fi İmameti Emiri’l- Mu’minin Ali b. Ebi Talib ( Necef 1388719699) adlı eserinde, Hz. Ali’nin imâmeti için bin kadar da nakli delil getirmektedir ( Fığlalı, 1984:210). Hz. Ali’nin imameti konusundaki en önemli ve mutlak kabul edilen delil ise Gadir Hum hadisesidir ( Fığlalı, 1984:212). Gadir Hum Mekke ile Medine arasında Cuhfe yakınlarında bir yerdir. Şii İmamiyye’ye göre Hz. Peygamber, Veda Haccı dönüşü 10 Zi’l-hiccede burada konaklamış ve yanındakilere “ Ey peygamber! Sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun (5. maide 67) ayeti indi. Cebrail bana Rabbimden şu emiri getirdi. Ali b. Ebi talib, benim kardeşim, vasim, halifem ve benden sonra imamdır. Ey halk! Allah onu size veli ve imam olarak tayin etti; Ona itâatı herkese farz kıldı. Ona muhalefet eden melun olacak, saygı gösteren ise rahmete erecektir. Dinleyiniz ve itâat ediniz. Allah mevlânız, Ali de imamınızdır. İmamet ondan sonra, kıyamete kadar, onun soyundan devam edecektir. Bunu üzerine Hz. Peygamber, “ben kimin Mevlâsı isem Ali de onun Mevlâsıdır” demiştir. Böylece Hz. Ali, Hz. Peygamber tarafından Müslümanlara imam olarak tayin edilmiştir ( Fığlalı, 1984:212 ). El- Bidaye ve’n Nihaye’de konuyla ilgili pek çok nakli örneğe de yer verilmiştir (İbn Kesir, 1994:365-372). Fatma Ahsen TURAN 294 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 Kalecikli Mirati, Kerbela destanında Hz. Ali’nin halifeliğini şöyle anlatmaktadır: Tulu etti dehre fahri kâinat Dinin çırağı ol Ekmelüttahiyat Efdali enbiya âledderecat Nur ile gark etti bütün cihânı Uyandı uykudan cihân uyurdu Hak sırrını sır ehline duyurdu Huda ana hak arslanın buyurdu Kimse bilmez kimdir Şahı Merdânı ( And, 2002:65) Gadir-i Hum Bayramı Hazırlıkları ve İnanışlar Gadir Hum bayramı öncesinde ev temizliği yapılır. Her şey yıkanır ve temizlenir. Gerekli olan yiyecekler satın alınır. Gadir Hum Bayramı’nın hazırlık aşamasında 2-3 hafta önceden kurbanlık hayvan seçilir (Aslan, 2007: 68 ). Kurban sahipleri genellikle kurban olarak danayı seçerler. Kurban kesiminde uyulması gerekli olan kurallar mevcuttur. Abdestsiz kurban kesilmez. Bu ve bütün bayramlarda boy abdesti almayan hizmet edemez. Ayrıca bayramlarda deliler, çocuklar ve Nusayrî olmayanlar, hırsızlık, zina gibi yüz kızartıcı suçları işlemiş erkek ve kadınlar görev alamazlar. Bu sayılanların dışında kalan erkekler kurban keserler, hırisi’nin yapımında yardım ederler. Kadınlar ise temizlik, ekmek pişirme, pişecek yiyeceklerin hazırlanması gibi görevleri üstlenirler. Bayramda çalışıp yardım edecek kadının temiz (abdestli) olması, hakkında kötü bir dedikodu bulunmaması, doğumdan sonra kırk günü doldurmuş olması gereklidir (Aslan, 2007: 68 ). Yapılan yemek misafirlerle yenir ve ihtiyacı olanlara dağıtılır. Kadınlar, bayramlarda yapılan hizmetlerde aktif rol oynarlar. Süleyman el-Adanî bayram sahiplerinin evinde yapılan bayram kutlamalarında “Kaddas ettîb” adlı duayı okuduklarından bahseder. Süleyman el-Adanî’nin bahsettiği duanın bir kısmı şöyledir: “Ey Müminler! Toplanmış bulunduğunuz şu makamlara bakın da kalplerinizden kötülüğü ve şekki atın. Bizim ve sizin Mevlâmız ve yerlerin keremi ile dualarımızın kabulü ve yardımlarımızın marifeti ile dinimizin tamam olması için göğüslerinizden kini atın.” (Sincapoğlu,1985:29). Halk arasında bayramla ilgili olarak birtakım inanç ve ritüeller de oluşmuştur. Bu inanış ve ritüellerden birkaçı şunlardır: Bayram gecesi yedi ziyaret mekânına gidenin cennete gideceğine inanılır. Kadınlar namaza giremediklerinden dolayı, bayramlarda ziyaret yerlerine giderler. Türbenin kapısında yakılan tütsülerin koklanması, türbenin kapısında kurban kesip dilek tutulması türbe ziyaretleri ile ilgili ritüeller arasında yer alır. Ziyaret yerlerinde tütsü yapmak için genellikle bakhur bitkisi bulunur. Hatay’da bulunan türbeden biri olan Hazreti Hızır Aleyhisselam’ın türbesine gelen birçok ziyaretçiye türbeye ait tesislerde, kazanlarda kaynatılan yöresel yemek olan hırisi ikram ediNUSAYRİLERDE GADİR HUM, FİRAŞ VE MUBAHALE BAYRAMLARI TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 295 lir. Gadir Hum Bayramında ilgi gören bir diğer türbe ise Habib-i Neccar Dağı’nın tepesindeki Habib- Neccar’ın eşi Sultan Hanım Türbesi’dir. Yaşlı, genç ve çocukların, büyük bir sabırla yürüdüğü, yaklaşık 4 kilometrelik dağın zirvesindeki türbede ziyaretçiler ibadetlerini ve dualarını ederler. Sultan Hanım Türbesi’ne gelenlerin büyük bir çoğunluğu türbeye yürüyerek gelirler. Türbeye gelen kişiler, bozuk paraları duvara parmaklarıyla bastırarak dilek tutarlar Para duvara yapışırsa dileklerinin gerçek olacağına inanılır. Türbelere yapılan ziyaretlerle ilgili bilgi, yerel gazetelerde de yer almaktadır (www.hataygundem.com; onuncukoygazetesi. net). Bayram günü ağaçların bile secde ettiği inancı yaygındır. Böyle bir günde ibadet etmek için bütün Alevi esnaf, kepenklerini indirir. Hatay’da Sünniler, Museviler ve Hristiyanlar da iş yerlerini bayram dolayısıyla açmazlar. Kısacası bir süreyle hayat durur. Bayram kutlamaları esnasında dükkân açmamanın yanı sıra, insanlar kendilerini dünya işlerinden soyutlama çabası içerisinde olurlar (www.hataygundem.com; onuncukoygazetesi.net). Çamaşır yıkama, ütü, dikiş gibi işler de yapılmaz. Sebebi ise yine uğraş gerektiren bu tür işlerin insanların kendini ibadete vermesini engellemesidir. 1998 yılında Antakya merkezli olarak kurulan ve 2000 yılından bu yana Gadir Hum gününü kutlayan EHDAV (Ehl-i Beyt Kültür ve Dayanışma Vakfı) bu kutlamaları toplumsal kucaklaşma olarak nitelemektedir. Mübahale Bayramı (Zilhicce 21.gün) Hicret 10.yılın İslam tarihinde elçiler yılı (senetül vüfud) olarak anıldığı bilinmektedir. Hz. Muhammed bu yılın sonlarına doğru yarım ada çevresinde ve dışındaki gayrimüslim kabilelerine yönelttiği İslam’a çağrıyı Necran Hıristiyanlarına da yöneltmiş ve mübahale olayı Necranların Medine’ye geldikleri sırada vuku bulmuştur. Bütün İslam mezhepleri Hz. Peygamber’in Necran Hristiyanları ile mubahale etmeye giderken Kadınlardan Hz. Fatıma, evlatlarından Hasan ve Hüseyin , değerli kardeşi ve ona karşı Harun’un Musa’ya karşı olan nisbetini taşıyan Hz. Ali dışında hiç kimseyi götürmediği konusunda ittifak etmişlerdir. “Artık sana gelen bunca ilimden sonra onun hakkında seninle çekişip tartışmalara girişirlerse de ki: gelin oğullarımızı ve oğullarınız, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım, biz bizzat gelelim, siz de gelin. Ondan sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın laneti yalan söyleyenlerin üstüne olsun”. ( Al-i İmran 61). Bu Ayet-i Kerimede kasdedilenler ve mubahele etmeye Hz. Peygamber ile gidenler sadece bu beş kişidir ( Uluçay, 2005:169; Aslan, 2007: 72 ). Diğer bayramlarda olduğu gibi merkezinde Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt’inin olduğu bu bayramda da benzer kutlamalar gerçekleştirilir. Pişirilen yiyecekler misafirlerle yendiği gibi fakirlere de dağıtılır. Firaş Bayramı (Zilhicce 29.Gün) Bu bayram, muharrem ayının birinci gecesinden kutlanır. Bu bayramın meziyeti ve özelliği Hz. Muhammed’in Kureyş müşriklerinden kurtuluşunu müjdelemesidir (Mullaoğlu, Fatma Ahsen TURAN 296 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 2000:194). “Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye Hicret gecesinde, müşriklerin kendisini öldürme tertip ve tuzağına karşın, kendi yatağına Hz. Ali’yi yatırarak hicret etmesi ve Hz. Ali’nin müşrik çemberinden sağ çıktığı ve kurtulduğu gündür ( Uluçay, 2003:174). Kur’an-ı Kerim’de bu fevkalade fedakarlık “insanlardan öylesi de var ki Allah rızasına nail olmak için adeta kendisini satar, Allah rızasını alır. Allah kullarını pek esirger”( Bakara, 207) diye anlatılmaktadır. Hz. Ali o gece Hz. Muhammed’in yatağında sabaha kadar kalarak büyük bir fedakârlık yapmıştır (Mullaoğlu, 2000:195). Bundan dolayı,bu gün Nusayrîlerce önemli ve kutsal bir gündür. Halk, bu günde kurban keser. Ayrıca bu günden bir gün önce evin bütün yatakları, yorganları yastıkları yıkanır, serilir ve havalandırılır. Böyle yaparak bütün kötülüklerin gideceğine evden uzaklaşacağına inanılır (Aslan, 2007: 75 ). Diğer bayram günlerinde olduğu gibi günün anlam ve önemini belirten hadisler, dualar, okunur, namazlar kılınır, namaz bitimi tarihi vakalar anlatılır dua edilir. (Aslan, 2007: 76) Sonuç Nusayrîlerin kutladıkları Gadir Hum, Fıraş ve Mübahale Bayramları Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt’le ilgili olan bayramlardır. Bayramlar Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt sevgisini pekiştirmekte ve Anadolu’da kutlanan pek çok bayramda olduğu gibi sosyal nizam ve sosyal dayanışmayı da beraberinde getirmektedir. Ancak bu kutlamaların ve inanışların Nusayrîlerin tamamında yaşayıp yaşamadığı tartışmalıdır. Bayramların ve ritüellerin bir kısmı bütün canlılığı ile yaşamaya devam ederken,bir kısmı sadece Nusayrîlikle ilgili yazılı kaynaklarda ve kültürel bellekte yaşamaktadır. Uygulanma konusundaki canlılığını da yitirmiştir. KAYNAKÇA AND Metin, Ritüelden Drama Kerbelâ- Muharrem- Ta’ziye, İstanbul,2002 ARSLAN Meryem, Hatay-(Antakya) Harbiye’de Arap Aleviliği (Nusayrîlik), G.Ü. Fen- Edebiyat Fakültesi, Türk Halk Bilimi Bölümü Lisans Tezi ( Basılmamış) Ankara 2008. ARSLAN,Gültekin, Nusayrîlik ve Nusayrî İlmihali, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Lisans Tezi, Ankara 1992 ASSMANN, Jan, Kültürel Bellek, Eski Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik, Çev: Ayşe Tekin, İstanbul, 2001. ESKİOCAK, Nasreddin. Yaratıcının Azameti Ve Kur’an’daki Reankarnasyon, Can Yayınları, İstanbul, 1998. ESKİOCAK, Nasreddin. Gerçek İnsanlık Ve Din, Can Yayınları, İstanbul, 2006. ESKİOCAK, Nasreddin. İlk Alevi Kimdir? , Can Yayınları İstanbul, 2007. Fığlalı Ethem Ruhi,İmamiyye Şiası, Ankara, 1984 GÜLÇİÇEK, Ali Duran. “Nusayrî Aleviler”, Türk Kültürü Ve Hacı Bektaşi Araştırma Dergisi, Sayı:34, Yaz, 2005. NUSAYRİLERDE GADİR HUM, FİRAŞ VE MUBAHALE BAYRAMLARI TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 297 İbn Kesir, El- Bidaye ve’n Nihaye Büyük İslam Tarihi, Çeviren:Mehmet Keskin, İstanbul, 1994. KESER, İnan. Nusayrîlik-Arap Aleviliği, Karahan Kitapevi, Adana, 2006 KESER, İnan. Kentsel Dinamikler ve Kamusal Alan Farklılaşması Adana Nusayrîleri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi , Ankara 2006. MULLAOĞLU, Mehmet. Kutsal Kitaplarda Beşlerin Sırrı Ve Ehl-i Beyt, Kültür Bilişim Ofset, Antakya, 1999. SİNCAPOĞLU, Abdulhamit. Kitâb el- Bâkura Es- Süleymaniyye’ye Göre Nusayrîlik ve Nusayrîliğin Kutsal Kitabı “Kitâb el Mecmu”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Lisans Tezi ( Basılmamış) Ankara 1985. ULUÇAY, Dr. Ömer. Nusayrîlik İnanç Esasları Ve Tenasüh (Reankarnasyon), Karayan Yayınları, Adana, 2003. TÜRK, Hüseyin. Anadolu’nun Gizli İnancı Nusayrîlik, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2005 VAROL, Ahmet, Dr. Abdurrahman Bedevi’nin Nusayrîlik Adlı Kitabının ve La Grande Ensyclopedia Les Nosairıs Maddesinin Tercümesi ve İkisi Arasında Mukayese, Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Lisans tezi, ( Basılmamış) Ankara 1986.
Aldım sazı elime, dokundum bam teline
Parmaklarım haykırdı, kapıldım aşk seline Bu aşk bambaşka aşktır, bu aşk Allah aşkıdır İlahiler döküldü, merhem oldu kelime. Kasım ayının biri, gün hem iri hem diri Perşembe sabahıydı, bayramların en piri Cehennem ateşi yok, söner bu özel günde Ali tek imam olur; O, velayetin piri. Yıl İkiBinOnİki, Gadir-i Hum bayramdır Ali nur olup akar, İmam Ali bayramdır Allah-Muhamed-Ali, en büyük nur üçlüdür Ehl-i Beyt büyük aşktır; Nusayri’ye bayramdır. Sayısız kurban kesip, ibadete çekilir Kalp namaz niyaz olur, köşesine çekilir Tek düşüncedir Allah, bu zikir töreninde Dev kazanlar kaynarken, Hakk kalplere ekilir. |