Kadın
Hiçbir neden yokken yürümeye başladım...
Adımlarım hızlanmaya başlamıştı... Kendimi kaptırmış ve çevrem akarken ben sonunu bilmediğim yollara koşuyordum. Güzel bir kadın kesti yolumu... Gözleri elaydı. Saçları alev kızılı idi. Teni bir mermer kadar güzel ve ipek kadar narin görünüyordu. Giyimi özenli sureti hayranlık verici derecede güzeldi. Nereye koşuyorsun diye sordu. Bir anda afalladım san ki dilim düğümlenmişti. Sesi bir senfoni gibiydi. Bir an benliğimden geçmiştim. Sonra aklım beni uyardı ve sorusuna cevap verdim. Bilmiyorum dedim. Sahi nereye koşuyordum ben? Amacım ne idi? Bir derdim mi vardı? Tekrar etti biraz daha yüksek ve vurgulu bir sesle... "NEREYE KOŞUYORSUN" Bilmiyorum dedim. Sesi iyice ağırlaştı. Bakışları ürkütücü şekilde net ve manalıydı. Öyle ki gözlerimi gözlerinden kaçırıyordum istemsizce. Oysa ki ne muhteşem bakışları vardı. Kalbimi dağlayan mızraklar gibi acıtmaya başlamıştı ruhumu. Daha önce öyle bakan gözler görmemiştim. "SEN NEREDEN GELİYORSUN" Diye sordum... Sanki böyle bir soruyu hiç beklemiyordu. Kaşları eğildi ve gözlerindeki o keskin bakışlar yerini boşluğa bıraktı. "Beni tanımadın mı?" Diye sordu... "Hayır seni ilk defa görüyorum kimsin sen" Dedim. Ben senin canını bedeninden çıkarmak için geldim, dedi... Bir an öylesine soğudu ki vücudum çoktan ölmüş olduğumu düşündüm. O yüzüne bakmaya doyamadığım kadın birden bire içimde bir yokluk yarattı. Sanki her şeyi daha iyi anlamıştım o an. Donup kalmıştı bedenim. Aklım sürekli konuşuyor fakat ruhum aklımı susturmaya çalışıyordu. Çevremdeki insanların beni görüp görmediğinden emin değildim. Sanki hepsi bir imaj akılsız birer dişli çarkı gibi işliyordu. Ne karşımda ki kadının muhteşem güzelliğini görüyor. Nede birbirlerini görüyorlardı. Sanki her biri kadın ile benim merkezinde olduğum bir tablodaki ek imajlardı. Sanki hepsi orada var olmak için oradaydı... Görmüyor,duymuyor ve hissetmiyorlardı... O koca şehrin ölümcül kalabalığı hazan yaprakları gibi savrulup duruyordu. Arabaların sesi kesilmiş geniş caddedeki her ufak detay suskunluğa bürünmüştü. Yok oluştu bunun adı... Başka bir manası olamaz... Öylesine korkunç bir sessizlikti ki bu her gün başımı inleten o manasız kayıp sesleri özlemiştim. İnsanların küfürlerini...Haykırışlarını...Manasız çığlıklarını Oysaki niye özlemiştim. Daha on dakika olmamıştı bu buhrandan çıkalı. Korkum aklımı ve ruhumu ele geçiren bir çaresizlik gibi yayıldı vücuduma. Kadına neden şimdi? Diye sordum. Zamanın geldi, diye yanıtladı... Ardından bozdu sessizliğini ve "KORKUYORMUSUN" Dedi... İçimdeki amaçsız korkuyu döktüm ona. Lafımı hiç bölmeden dinledi. Sarıldı...Elleri üzerine kar yağmış toprak kadar soğuk ve ıslaktı... Kemiklerimin donduğunu hissettim. Sorularım var henüz gidemem dedim. Sor öyleyse sorularını, rehberin benim ancak soruların beni aşar dedi. İlk sorumu kadere sordum. Kader bana şöyle dedi: Ben sizlere 2 yol sunarım... 2 yolda tekbir kapıya çıkar siz ya gölgeden gider yada aydınlıktan yol alırsınız dedi. Ona 2. sorumu sordum. Yanıt verdi: Siz insanlar özgürlüğünüzü önünüze sunulan seçeneklere göre tayin edersiniz. Doğanız asi ve yıpratıcıdır eğer size seçenek sunmaz isem bana asla boyun eğmezsiniz, hiçbir anlamı olmasa’da size seçenek sunmamın nedeni budur dedi. Son sorumu sordum ona. Ben bu soruya yanıt veremem bunu başkasına sormalısın dedi. Henüz saat 12 bile değildi Ay göründü gök yüzünde... Her zamankinden daha net ve göz alıcıydı. Dile geldi ve söyledi... Sizler kör yaşarsınız yaşamınızı... Görmek istediğiniz kadarını görür duymak istediğiniz kadarını duyarsınız. Kendi adalet sisteminizi tayin eder kendi yönetiminizi kurarsınız. Kendinizi karşınızdakinden üstün görürsünüz. Siz ego sonucu doğdunuz... Egonuzla yaşarsınız... Kalbini yalanlara teslim etmemiş olanlarınız en zifiri karanlıklarda benim ışığımla yol bulur dedi... Bir soru daha sordum Ay’a... Bunu ben bilmem dedi ve o an def edildi Güneş tarafından... Daha sonra Güneş eridi... Toprak yandı ve sular kurudu... Gökleri yarıp gelen Cebrail’den başkası değildi. Kadın gözlerini kapatıp diz çöktü... Tüm yaşam durdu bir anda... Cebrail kanatlarını açtı. Sağ kanadı kahinatın bir ucunu karanlığa sol kanadı ise beyaz ışığa boğdu. Her iki taraftada mutlak bir körlük var idi. Biz tam ortada durmuştuk. Kadın elleriyle gözlerimi kapadı. Yüzünü göstermedi Cebrailin. Elleri gözlerimi dağlamıştı sanki. Kadın sorunu sor dedi. Cebrail yanıt verdi: Yaratılışınız nankördür dedi. Doyumsuzluk ve inkar dan yaratıldı nefsiniz. Hırs ve kibir gücünüz oldu. Ne zaman ki aradığınız mucizeyi göremediniz işte o zaman inkar ettiniz. Benliğinizi aşşaladınız. Siz onun evlatlarıdınız, size ölüm yoktu dedi. Siz onun yanında yaratıldınız sizin kökünüz ona ihanet ettiğinde dahi... O sizin için Dünyayı yarattı dedi. Siz hala ona karşı nankörsünüz asla da akıllanmayacaksınız... Size verilen Dünyayıda yok eden sizlersiniz... O sizden ümidi kestiğinde sizi mutlak bir sonla düğümledi diye devam etti. Sonra ben diğer sorumu sordum... Ben buna yanıt veremem dedi ve duyulmamış bir sesle gitti Dünyanın kuyusundan. Yedi kat yer ve 7 kat gök yarıldı. Kahinat ezilip büzüldü bir nokta oldu... Kadın yok oldu... Yaşam yok oldu... Varlık namına yaratılmış her şey kendi benliği içinde büzüşüp ezildi. Bedenim yok oldu... Ruhum çatlamaya başladı... Tarifi imkansız bir ışık doğdu kara boşluğa... Şeytan yok oldu... Her şey sıfırdı o an... Işık gözlerimden birer kor gibi girip tüm damarlarımda dolanıyor ve kalbimi patlatırcasına çarptırıyordu... Üzerime öyle bir ağırlık çökmüştü ki sanki tüm zerrelerim erimiş gitmişti... Sesi yoktu ancak duyabiliyordum... Sorumu cevapladı ve bana bir şans daha verdi. Bugün uyandığımda her şeyi duyabiliyordum. Milyarlarca insanın nefesini hissediyor, Kokladığım havadaki varlığı tanıyordum... Sanki yeniden var olmuş idim. Günlük hayatımı devam ettirirken otobüste kadını gördüm. Baktı bana... Gözleri onunki değildi... Teni ve yüzü onunki gibi değildi... Sadece benziyordu ona... Saçlarının kızılı onunki gibi değildi... O bambaşkaydı... Gece oldu ve Ay çıktı meydana... Dile gelmiyordu... Işığı sönük ve yorgundu... Melekler gördüm bulutların arasında konuşan... Kanatları yoktu... Yapıları narin ve soyutdu... Bir insanın hayatı ellerimdeydi... Seçim şansım yoktu... Kaderimi sorguladım benimle konuşan yoktu... Tanrıyı gördüm insanların inşa ettiği yapılarda... Tarafsız değildi... Sonra inkar ettim bir hayal olduğuna inandırdım yaşadıklarımın... deli saçması veya hurafeydi bunlar artık benim için... Sonra şaşırmadım nedense... Tanrı uyarmıştı...İnkar edecektim çünkü her şeyi. Cebrail söylemişti köklerim nankör ve inançsızdı... Ay uyarmıştı beni sadece yalanın hükmünden ve egonun şerrinden kurtulanlar onun ışığında yürüyebilirdi... Ancak artık hatırlıyorum... o gün rüyamda nereye koştuğumu hatırlıyorum... Ve biliyorum kadın beni yine bulacak... Ve bu sefer 2. bir şansım olmayacak... |