ŞİLEP
bir umud ile her doğurdu anam
boş bardak dikizlemesin de ikdidar palavra dükkanı sayesin de nasırlı gırtlak yalaması olduk. çok şükür bugün şükür mükür ederken şöyle böyle avere bakınırken tozlu gönül defterini karıştırdım içi bir hayli acı dolu vede ızdırap lı, yüreğimde adını bilmediğim bir sürü nanet okudum sana, tükürdüm o defterin içine yine koydum tozlu rafa dua et seni yakmadım yırtmadım peçete yapmadım dua et sen yalılarda bacağı uzatım şükür eden insan gurubuna yalak yalak gülüp beygir namesi ile keyif çatıyordun hatırlarsın ? hatırlarsın şöyle bir düşün? hani o zeytin gözlerin közün de beni kızartmıştın ya, midye gibi yarıp içimi doldurmuştun, sonrada hayat kazanında yıkamıştın bir şilep gibi içime doğru sokmuştun çiviyi içim de feryat edip ölmüştü ya sevda işte o gün den beri pahallı sükseli kendini beğenmiş yalan kusan bir makina ile olmucama yemin ettim sana çok söyledim ben emekciyim diye hatırlarsın ! bir damla alın teri ne ihanet edip o kollaında uyumam diye sen o gün şöyle dalga geçer gibi bakıp koştun amerikan conisinin kollarına hani o kucak ta çok mutlu idin unutmuştun beni baya destekcin de vardı ne kadar yalama dönme ibne varsa önün de arkanda idi bir kepik yalamak için hepsi köpekleşmişti oysa sen bu devran böyle gider sandın ben o gün de demiştim bu yalama takımı yarın sen gittiğin an sana neler yazar diye yaa bak işte etme bulma dünyası birden şimdimi geldim aklına şimdi bana nasılıp diye sorma ben senden yediğim darbeden sonra bir tek nefes alıyorum k.d.v, siz sakın şöyle oldu böyle olduda deme mazeretleri koydum bohcaya yaktım inanman artık palavraya bu hayatta sevdanın bile para karşısın da yenildiği dünyada, benim için hayaler rüyalar bitti herkes yoluna çünkü artk ben alın teri ile ıslanmış nasırlı eli bulunca o dünyada yaşıcam ve hayasızlıktan ezilmişlikten demir alıcam yakıcam siğaramı nefes nefes gözlerini içicem ve dizin de öleceğim bence sen beni ne ara ne sor artık o kırmızı plakalı namert sofrasında yallan bu şilepte sana yer yok bebek ah bebek bunca seninle geçen zamana yanıyorum yazık olsun ki bana bir dağ lalesi kadar gür açıp bir insan eline değmemişim senin peşin de koşmuşum dangalak sürüsü ile oysa ne hayaler kurmuştum ne çocukca düş koynun da uymuştum kara geceler de hep ay ışığı bekledim. tek tek yıldız sayıp dilek tutmuştum her gün her gazete sayfasını karıştırdım durdum bir iyi haber çıkar ümidi ile ve her yalan masalı ile doymanın üzüntüsü mide krapları yaşattı, ızdırap dost oldu, can arkadaş sanki kader bu ben kaçtım o kovaldı ben tekmeledim o tepti kıvrandım karar verdim artık bu liman da yol alacağım ve bu şilep eceli gelmiş salyongoz ağızların salyası ile uyan insanlığa küfredecek irfan KÖKTEN |