Ah Be Hüsom!...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Hayatın hep kötü yüzüyle tanışan Hüseyin ARAS kardeşimin isteği üzerine çocukluğumuza dair bir yolculuk ...
Tanyeri ağarırken meleyen kuzuların Uyanışlarımıza düşen mahmurluklarını Anlatsam anlar mısın Be Hüso? Hani ; Davar sürülerini güden kavruk simalı çobanları Yazın tozunu, dumanını Kara bahtlı kapkara kara kışların Tipisini, buzunu, boranını Birde toz buz olmuş emeklerimi Hani o anlımın akı alın terimi Kanayan yaramı, inleyen yüreğimi Anlatsam anlar mısın Be Hüso? Mertekli damların tozlu minderlerini Taştan evlerin çamur sıvalarını Tandırda yanan tezeği Keteyi, lavaşı, sac ekmeğini Yorgunluk nedir bilmeden Patos önünde sabahlayan bitkin bedenleri Çıkarla kirlenmemiş delik cepkenleri Saflığı Dost muhabbetlerinde sadakati Hüzünleri Hazları Çeşme katarı kızlardaki nazları Anlatsam anlar mısın be Hüso? Asırlık çınarları Kuruyan çeşmeleri, pınarları Kan kokan elleri, kan kırmızısı gözleri Ustura çekilmiş asırlık çizgileri Kırışık alınları Saman savuran rüzgârları Gem üzerinde gezindiğimiz harmanları Onulmaz umutları Erişilmez vuslatları Özlenmeyen özlemlerimizi ve O çimdiğimiz kokmuş gölün kokusunu özleyeceğin Aklına gelir miydi Be Hüso? Su kantarlarını omuzlayan cılız omuzları Salya, sümük yalınayak Ezginliğin tomarca ağırlığında ezilen öksüz yavruları İple çekilen bayram sabahlarında Başucumuza koyduğumuz cici bicilerimizi Kapı kapı topladığımız şekerleri, harçlıkları Gecenin melaneti baykuş seslerini Ömür törpüsü öküz boynunda sabanı Değirmende sıramı Tırmığı, tırpanı Ümitlerime saplanan dirgeni Nerden bileceksin Anlatsam ne anlarsın Be Hüso? Çeper diplerinde dedikoduları Güneş yanığı simaları, yorgun bedenleri Cemaatlere sığınıp, Ağalar önünde diz çökenleri Hatırlar mısın koyun sağan Berivan’ın nasırlı ellerini? Sürüden kaçan Karabaşı Kağanı, Sıladüzü, İnce Çayırı karış karış alınteri döktüğümüz Kaşbaşını Çilesi bitmeyen başımı Ve içime akıttığım gözyaşını Anlatsam nerden anlayacaksın Be Hüso! Bana bendeki seni anlattırma artık Seninle bir yanım köşk saray Bir yanım virane Seni tanımayan talihsiz Tanıyan ben gibi divane Be Hüso! ... Ah be Hüsom! Güldün değil mi? Öyle ya; Sen bilmeyeceksin de, kim bilecek Hani ipten top yapar yedi kale oynardık ya Hani at koştururduk kırlarda, çayırlarda… Ne büyük özgürlükmüş meğer geç anladık be Hüsom! Aslında erken anladık da O özgür yanımızı çok erken aldılar bizden Küçücük omuzlarımıza yüklenenlerle Yerle yeksan ettiler bizi… Bizim oralarda acılar çocukları erken büyütür, bilirsin İşte sen o benim erken büyüyen Çocukluk yaşamayan O yaşanmayan anılarım Yangın yeri, çocuk yanımsın! ... Hele bir de kirli çoraplarını saymazsam Sen benim zulamdaki çocukluğum kokarsın Be Hüsom! Hani hep dersin ya “Seni çok kıskanırdık” diye “Zahiri’de özgür görünen, gıpta edilen ben olsam da Bedenimde saklı esaret ruhumun esiriydim Aslında ‘Batıni’de yani gizliden gizliye hep bendim sizleri kıskanan… Büyümek en büyük handikaptı belki ama Yer bize yatak döşekti Dünyaya kahpe dedirten kahpeleri görmektense Doğduğum o gün ölsem ne fark edecekti Be Hüsom? Ne fark edecekti!... Şükrü AKTAŞ |