Ona Da Bir Nar
İlk üyelik sayfama şifre uymsuzluğu nedeni ile giremediğimden, ikinci bir üyelik açmıştım. Web, üye bilgisi yenilemeye gittiğinden yeniden şifre oluşturulması ile ilk üyelik sayfama girebildim. Bu nedenle ikinci üyelik sayfam geçersiz olacağından, orada 2-3 yıldan beri yayınlanan (85 adet) şiirleri, bir sayfalık şiir gibi bir sayfa içinde yayınlayacağım. Ola ki bir okur rastlantılarına denk gelir.
1-Ona Da Bir Nar Geçer bugünler çocuk, geçer Akıl bu şaşar, olacağı da seçer Çocuk düşsen de ağıta Zılgıtın de ama üzülme Verme yareni yâda sarmağa Önce sarıl kalem ve kâğıda Sanki büyümüşsün de senden Ektiği belayı çekiyor derler Böylece her türden nane, yerler İyiyi kötüden ayıran Kriterlerimiz sadakatsiz İyi biri, ölenin hatırına Kötü kişi, belanın satırına Bilmezine gidiyoruz yatırına Gerçi nesnel doğru bir yönü de var Ama öznel yansımazla deden Ve haram eriği yemişse eben Büyüklerinin yaptıklarıdır hani Mukadder oluştan kani Torun olacakla kamaşırmış dişin Sonra çamaşır yıkamakmış işin Sorumluluğu bilmedikçe gün azara Yaşananlara bakılırsa Diş kamaşır lığı bom boş bir münazara Bir bilmez yolu tutmak Kendinizidir kendiniz, unutmak Yad eller od Yad eller yanmak Aldatırlar ihtiyaçtan mahzunu Ve yad eller, her demle kanmak Kıyametini mi, tutuşturur da bir nar? Aşk bölünmedikçe etmedik ki kar Yoruldum dışa döndüm Böylece sana söndüm Gayrı sen mi yakarsın beni? Ben mi yakarım beni? Bilinmez ki İkisi de olası Boşluk böyle dolası Yine sararsa yara üstünü zar Ona da yetişir bir nar İklim iklim Sağanak sağanak Olursa bir de Bereket bereket Deli saçması Söylemlerim var Yapıştın bana Bir öksürük gibi Bir hıçkırık gibi Kendimden kurtulmak için Önce senden kurtulmalıyım Yendikçe hortum Kolaya gelirdeydi zortum Gerçi kendimde yoktu korkum Lakin bin yıldır zoraydı tortum Öznel adamın vicdan yapar lığı Görünür terazi başına geçince El çabukluğuyla kapar lığı Ne kadar da, sıcaktı Ayakları zalimin Ya sarılması... Gök titrek Yer sarsak Bunu bilmeyecek neyi vardı alimin Zaman önde; zaman ben; zaman geri Al vitesi ileri Bazen anlamın sınırlanmasıydı zaman Elbet olurdu hareket Olmazdı geri dönmeyle bereket. Kıymeti harbiyeye biner Yok, mu dersin başka yolu? Nadan madem sormaktasın Niyedir, tutmaktasın vites kolu? Ben hayatımı yaşarım dersin! Elbette, gayrısı ne mümkün Lakin doğal akış duygu olacağıyla Bilimse ve sağlayışların dışında Toplumda bu olmalıdır çünkün Akıl yetmezim Çömezim Us tuzağım Birlikte yaşarken, Hayatını yaşamak mı? Hayatını yaşarken, Birliği koparmak mı? Nar şerbetim Hayat suyum Yaşam içeceğim Meftunum sana Günler ar Günler zar Ve günler ağıt Söylemler boş yüzey üstünde Sadece bir kâğıt Bir nefes al Düşün, kasveti dağıt Ne farkı vardı dünün bugünden? Düğün salonlarında Dağ başında, yar başında, yerde Ölümler yine ölüm Ağıtlarsa, çığlıktan bir feryat Akıtacak yaş kalmamıştı gözünde onun Hiç olmuyordu mekânı cennetle, sonun Tek farkı varla yoldaşım Bir tarafın goygoycusu var Anlatmada cennetini, cinnetini, masalını Birileri çoktan dinlemeye hazır Birileri tıkamış kulağını hazin ve nazır Karşıtları yoktu dününün de, bugünün de Burun ucu fitil dururken Uzağa bakıtıyorlardı şaşı Bu yüzden hiç bir şey yerli yerinde değildi İster katma yap aşı, bu yükü taşı İster kaşı da kaşı Hiç bizim olmayanı, maaile Süreçlerine hâkim olamadığınızla Kendi yanılgılarını taşıyanın Hamasetiyle çatarız İsrail’e Anladığımızdaysa işi Gelmiş gibi ağrı veririnden azı dişi Amerikan predatore vururuz nişi Sonu badire olanın Yaşam hakkı nadiredir. Çocuklar elimde öylesine bağıt Çocuklar elimde bir sıcaklık Ve çocuklar buz gibi bir ölü 12.09.2011 Predator: İsrail Heronlarına karşı, Amerikan predatore, insansız casus uçağı. 2-Çeke Çek Vuslatı ip çeke İpi kim çeke Birinden bir, olmayınca Gırtlak düğüm istemez yakasını çeke Dirhem dirhem zar olur ayrılığı içeke Ne dilemmalar kısmet korken Nice ki bilirle kalbin sıkışır Bir ucu bağ misali Bir ucu tutuklu yangın Sır vermez arası Bir umut kor Bir yanmak narası Her biri bir hüner Kâh yüzün kararışla Kâh nevrin döner Dışta koskocaman bir dünya Üzerinde vuslatınca Dağ tutuşur, dağlar yol Her nasılsa küçük dünyaya Sığmıştı ya Açılsa dava Bir saçılsa var ya Gülistan olacak gün ya Ah sersem yüreğim Asi olurla vasi Himmeti kabil Kendisi nabil Sular bulanık ve kara aksa da Yarın daha güzel olacak çocuklar Dünü anlatmaya vakit olmadan hemle Günü yaşıyor olacağınız demle 16.08.2012 Bayram KAYA Hem: Bir kimseyi uyarır. Bir şeyi açıklar. Bir anlamı güçlendirmek için; özellikle, zaten, bir de, şurası da var ki gibi anlamlarında kullanılan bir söz. Açıklayıcı nitelikte olabilir, ikinci cümleyi birinci cümleye bağlar. Cümleler arasında eşitlik pekiştirmesi yapabilir. Nabil: Ok yapan 3-Yolcu Mücevher Saklama kabında taşınır. Banilik soma avatarıyla; Şu dünyada vurgun yerle kasınç (kramp) Ana gibi cazibeyi seçmek Batanda dikeni vaz geçmek Sosyo toplumsa seçen basınç. Eli şakakta siper Aranır durur tabu Zeametin belleme şu anı İki kapılı hanı Sürer iki kapı aralığı Yük mü sanırsın Kavuşan vedalardaki daralığı Gelinir gidilir sanılır kanı Ölümsüzlüğündür ürem yanı Aşık olduğu kadarla düşünür Düşündüğü kadarla aşık olur İlgiler üzerine yükselişle Seçer eler, eler seçer Sık sık bu canı kaygıyla Bu canı sevdayla, kendinde geçer Duygu başka yakar Göz, başka bakar Akıl başka çakar Birikir günahı sevabı Ağırlaşılır, ağırlaşılır Bu menzili durak, çekmez olur Çevre dararır, sular kararır Değişirle mazruf zarftan çıkar Geleceğe zorunlu akar Yolcu Gitmek lazım gelmişse Kalmak olmaz. 21.06.2012 Bani: Kalımlı, ölümsüz Soma: üreme ya da cinsiyet hücreleri dışındaki, beden hücreleri olan vücut. Tabu:olumlu müktesebatlarla sosyo toplumsa seçilim basıncı. Toplumsa özneli toplumsa sözleşme, (otorite gibi, kurucu düzen gibi) çeken çekici kristalize olmuş nüvenin etrafındaki devinme sarımı. Sınırlanmış bellilikle kesikli, kesikli sınırsız gelişme, dönüşnme ortaya koyduran sosyo toplumsa değerli ilkeler manzumesi. 4-Kailem Ah bu şairler Deli eder beni Bazen akmaz çeşmede akış Bazen yelkovan kuşlarına Kanat Dimağım kurusa Şiire susarım Rast gele bir harman Rast gele bir göl Samanlığa kailem Yemesi içmesi caba Ah bu şairler İkna edemezler de beni Bir gıdımdık tatla Bir gıdımdık zehir Adam mı ölür Ummana garkken her yeni Aklım sorsa Gönlüm susmaz Nebile’den bir göz Açık açıktan Açık olmaz bir söz Hava kapanır Pencereler sislenir Kasvetten her şey pislenir Kalaylı tastan Dimağı pastan Deryayı içsek Şiir okuduk deriz 05.05.2012 Bayram KAYA Nebile: İri yarı, bir kadın adı 5-Körnek Ne kulların gözü açık Ne dulların sözü seçik Olur dahi meydan, açık seçik Dağılmak için birliğe Mehtap günlerim Asumana kalsın Sancımı tutarım bir ömür Ha kul elinde ha Azrail alsın Adam halk ninnisiyle topluma Köftesiyle de ciğerime bakıyor. Yürüyen bir mutfaktım Taze kokular eşliğinde Şeytandan bir körnek Hepsi bir örnek Yeni zamana yeni seçim Deli Dumrul iadesi Bunların ziyadesi Mart 2012 Bayram Kaya Körnek: Baştan kötü niyetle bir araya gelip, yasal oluşlarla görünüp amaca erer ermez dağılıp kayıp olacak bir oluşma. Birbirinden hareket yansımayla, bir anda bir araya gelen, vurucu çarpıcı gruptu oluşmalar. Çene çalmak için toplanmak. Dedikodu yapmak-gevezelik etmek için konuşmak. Çömüdüne oturmakla icrayı faaliyete başlamak. Dizlerini bükerek topukları üzerine oturuşla tezgâh açmaktır. 6-Yağmur Düşer Mazin var; İnanna, Dumuzi’yle; İştar, İsimmud Tapınak dağın, kayığıyla imler silinmeyecek Karşıtı olur Nemrut, haberi verilirler Semud Yerde hale, gökte kaale bakışımla bilinecek Mazin var; İnanna, Dumuzi’yle; İştar, İsimmud Yağmur düşer gönül ateşime Dağ savrulur bahta rüzgâr benim Hoş olur gece, gönül eşime Karanlık basar, tutulur sobenim Yağmur düşer gönül ateşime Gönül belli etme, kıl teenni Öksüz yavru kucak mı kor boşta Kirli, kirde mi kor birbirini Körler sağırlar nagahı hoşta Gönül belli etme, kıl teenni Sümer derim; Gılgamış, Enuma Eliş Şuruppak’ı alacak tufan, Utnapiştim Kızına daha demiyorken Âdem Zeliş Bilmezliğinle, geçmiş yabancılaşacak Sümer derim; Gılgamış, Enuma Eliş İçin, bir de dışı var Fesulda Yağmur olukları dışı, içte akıtır Leylaklar kokuyu dışa verirken Gelin böceklerine cazibede bak ıtır İçin, bir de dışı var Fesulda Harran’ın neşesi akarken, Fırat’ın gözlerinde İttifakın öfkesi, Nuh’u içlerinden attı Tufan selamı gelecekti Uruffak’ın sözlerinde Hikayet edilen devran, gün gelip akşama çattı Harran’ın neşesi akarken, Fırat’ın gözlerinde Âdem’i yola koydu, sevgili Muhammed’i akışla sele Susuz tarih, beslenmeyle; güç birikti, baraj tuttu Lakin devran gelişmeyle, gelişmeme arasını gide gele Koyamadan üstüne tuğla harç, totemi kılışla unuttu Âdem’i yola koydu, sevgili Muhammed’i akışla sele Tarihin de, bir görecesi var İmanın, dinin, çileden çıkmış kinin Görünür yören bir adla; İns, cins, melek, davar Yaşamla gelişen atanın, seni insan diye içine katanın Tarihin de, bir görecesi var Cehaletti devran belleme, kutsal diye elleme Kır kabuğu dışarı bak, altın sarı, üstün beyaz Yarayı yelleme, fitil işleyen yere teyelleme Hışımca öfkeni şamar etsen de enseme Cehaletti devran belleme, kutsal diye elleme Pancar pezik, yürek ezik, semayı delerim Bir iştiyakı odla birlenir kanım alevlenir Kırın hayvanı, yerin adamı, göğün meleği, elerim Yücelerden olurla peri suretli, insanla evlenir Pancar pezik, yürek ezik, semayı delerim Tapınak duvarında akseder kutsal gölgeler Ay ışığı sedama vururda, her bir bölgeler Yol olur el kapıları atlanır eşik Bu hal üzerineydi, bizler kardeşik Tapınak duvarında akseder kutsal gölgeler İmparatorluğu verme millet diline, heder edecek Ur’dan Uruk’lan ayrı ayrı birleşmezken âlem Her bir ittifakı şöleni, tufan olurla anlamama yetecek Ur’dan çıkışla İbrahim, din edecekti bunları daimle İmparatorluğu verme millet diline, heder edecek 13.11.2011 Zeamet: burada şeref şan, durup durulacak durak, ele geçirilmişle sonsuzca yarlanılacak olmayan. 7-Ne Var Ki Gezegenin yaşam ortamlarında Unutulmuşum, insan olmam delaletle Başı duman, kaşı güman, karın kasları sancılı Ya rab kıl bizi çelişkilerimizden ol Ya da aklı izanımıza rahmetin bol Bir çıkarken bunca türlü türlü yol Gamı, kamla; hayranı dehşeti şokta da Farkımız var senin zemmin, iyiliğin kötülüğe; Benimki, kötülüğün iyiliğe; dönüştüğü noktada Alkış tutarsın o yıkılışlara, muhteşemle sen solmadıkta Güç duyarsın saltanat ve makamla, sen halk olmadıkta 28.12.2011 Zem: ayıplama, hakaret etme, tahkir (hor görmek, küçük görmek) Kam : Neşe 8-Selamsız Bir selamın aldık ta, uzaktan Canı kabul görmedik, kucaktan Ne minnetin bildim, ne mihnete sıklet Ne elimizi avara koyduk Ne iş çıktı, elimizden Ne yar dedik, Ne yarı bilindi gelimizden. Ne kavgaya tutuştuk Ne yakası eksikti elimizden Devamlı olmazdık ama Tedbir tutarlardı delimizden Ne göz koyduk Ne gözü eksik ettik üzerinden Bir işmar aldık ki terki, gözümüz köre Acı yemiş gibi dudak büzerinden 16.10.2011 9-İpka İrşadım var bilişti zamanlara Yenibaharlar bilmem Gam eline yelken açtım Ayrılığa dur demeyi bilmem Ne kör korsun gözüm açıktır Hayale rüzgâr salarla ben İpka demem dinmez fırtınalara Enkaza safer var benim Sefaya yaşam dilerim İrtifası kaymaz yıldızlar var benim Neyleyim, yar gönlünü küs koyar Feryada durağım var benim 20.12.2011 İpka: Devredilen hisseden ayrı olacakla, sahip olanın üzerinde kalan hisse. Geriye kalan pay. Yerinde bırakma. 10-Sen Hiç Bir Günde Büyüdün Mü Sen hiç bir günde büyüdün mü; Fasulda? Güneşli bir günün bakire iç doluşuyla Derin bir nefes çekişin iştiyakı sonunda Günaydın gün, günaydın kuşlar Ve günaydın insanlık sevinçlenmesiyle Dünyaya merhaba diyememişken daha Rahat, hazırol, marş, emret denişler arifesinde Kurşun yemiş sürüklenir bacaklarla Bacası tütmez ocaklarla Daha çocukluğunu bilememiş Ama kadın olmuş, emzirir zamandan Neye, niçin ve nasıl sağlayışlarıyla düşünülmemiş Ne gibi bir yeryüzü ilişkileri içinde olacağını tasarlamadan Sıçandan doğmakla torba kesen Köpekler gibi … kemirgen fareler gibi … Köprü altı ve sokalar beslemeli dehşetin çoğalmaları Hiç yükün ve kamburun oldu mu Fesulda? Ve sen bunlarla, bir günde büyüdün mü? Mutluluğu, yutarken timsahın göz yaşlarında; Acıya kaçmış doğum çığlıklarının Baba olma naralarına karışmış anlamalarıyla gördün mü? Ben gördüm ve büyüdüm Fesulda İliklerine kadar korkmuş Sinmiş bir titremenin yalvaran yaşamını Ben gibi umutlarla, göz ışıltıları içinde gördüm. Sahi, sen hiç; Dünyaya geliş bedelini acı acı doyup; büyüdün mü? “Cennet” dediler Sen cehennemi buldun “Cehennem içindeyiz, imdat” dediler Ateşi sende, Sefayı cennetteyse onları, gördün Yalan: Özlerine kadar; Gözlerine kadar Sözlerine kadar, hamdü senalarıyla yalan Din ve iman diye tutturduklarından kalan Hani, “Allah bir” deseler yalan Bunları yaşatmışlarla büyüdüm Yalan Fesulda yalan… Sen hiç, Sana öğretilenlerin dışını da akıl edip Büyüdün mü? Islak çimene basmanın soğukluğundan ürperip Dulda kuytulara sığınmanın Leblebi şekeri yeme özleminin kavuşulmasıyla Çember çevirmenin keyfiyetiyle Ah yaşam! İçime çekecek kadar küçük Lakin Dışımda olacak kadar büyük; Ne totemi efsunasın, dedin mi? Başkaları kadarla, kendini de dinledin mi Fesulda? … … Fesulda, aslında sen hiç büyüdün mü? 19.11.2011 11-Yalan Hadle Tırsanın bed halini ıslıklaması Bu ne sevinç, şenlik tutar şamata Kardeş, al düşmüş yüzüne Kan damlarına görünür gözüne El bakarım, kanmam sözüne Bak aklıkla, belli ki zaman; güzüne Tahtı revanı özlemedik, görkemi bizde Biz doldurmazsak, tahtı revanın nerde? Sefahatimiz olmasa da, ruh sefahatimizle Kul hükümlü, devri devranımızı sürmedik Beyhude kalıpta, cahil ömrümüzü Bir hiç gezdirir gibi bedestende görmedik Ahir ömrü bildik, zahir ömrü sürüp cerhine Bu ne ki deyip, göz tokluğuna tükürmedik Bedhahlarınıza gösterme tutu, iyicil tefahürle Nifakı hadle, nice defterleri de dürmedik Hep yalan idin, yalan gelmezdi sana sözlerin Sıfattan düşerim de, şaşkın bakar gözlerim Hal bilmez ki; bir yumup, açana dek özlerim Yumması ne süre ki, anmaya kalmaz dizlerim Bozumu bilmeyiz, bağ yeşertirsin güzüne Zilleti sefihte reva lığa, ananı avradını deriz Merakı hacet kalmadı ki, bakmaya yüzüne Yalansın ya, ters söyleriz; frensiz gider düzüne 10.10.2011 12-Hali Ahvali Şecere Ben neyim ki Ahvali duruma diyeyim Dağ başlarında yol yol kuzular Neşeyi söylemce sporlarıyla Yetmiş sene öncesinin raporlarıyla Gerksiz kılınıpta berdevamla; hayal perdesi bölümler Dört kez aynı yerde, aynı kez baskın yemişle ölümler Bahtım mı kara, kara olan mı, bahtım? Nedendir tutmuyor siz gibi hiç ahtım? Ne yazar kralsa da, kıç üstü oturulur tahtım! Ey kuzum, kuzum; cana can kuzum İradı us mu olurmuş, belli söze söz eklemeyle? Aynı şeyi yapıp farklı sonucunu beklemeyle Adına ihmal diyorlar, akıl da etmeyip konuşulmayana Tedbirleri ortaya koydurup, soruşulmayana Sakata gelmiş azgın yarelerim Bir tabibi elle denetlenmez, harekete geçilipte Güzel şeyler olacak denen muştular sönmeden daha Misliyle öcü alınacak diyen öfkeye Büyük konuştu diyorlar Ne mezara girdim ki diriyim Ne hayat buldum ki ölüyüm Yok, böyle bir olguyu mücessema Gözlerde merak, sosyalde bir tema Şemalın açmaz Rengin kaçmaz Yüzüne baksam, keyfim saçmaz Akmadım, memleket gibi Dere boyu saz Kıyametlerimle yaz Bedeni doymalarım vardı Ya aklımsa, aç Yoksunluğumsa Bilmeye ve özgecil olmaya muhtaç Ne gönlüm, bildim Ne asi gönlüm divane Ne halk idim, ne halk alkışladı Rüyaları süslerinden Memleket sanatçısı olurla Girmedim ki Birinden çıkıp birine Koyun diye civane Memleketin aksamasına göre ekli din Şekli şemaili iman Akıldan, bilimden gayrı Herkesin sığınacağı bir liman Altmış yedi bin okul Bin iki yüz yirmi hastane Seksen beş bin cami Sekiz bakanlık harcaması Tek bir dinayet bütçesi Bin dört yüz otuz beş kütüphane Üç bin sekiz yüz elli iki kuran kursu Promosyondu yanında da Yemesi, içmesi, yatması; terbiye için bursu Yetmiş yedi bin doktor Doksan bin imam Bu mu çağdaşlıktaki ruhsarı simam? Bunlarla çarpmıyorsa dimam Hali icabıyla ortadadır simam Bir, beş, on sekiz, otuz sekizle sayı Resim, heykel vs. güzel sanat olacağa dek Lakin otuz beş bin cami yapımıyla dernek Çok kör bir örnek Yoktu toplumun ışığa rağbette damarı Akıla, akıl ederden bir ışık şamarı Buydu kula kulluğun, bizleri de yamarı Borçsun boynuma ve lakin Olmadın hiç kan akar damarla Sevince haleden bir ettin Özgürlük gelmişti koynuma! Hayallerim; dolaşırsın memleketi dağ bayır Derten uzak, dermandan tuzak ve sayır Karşılıklı dengeler ve çıkarlar gözetilirken Büyük olmaya yanarla tutuşurum, dince bir olanı kayır! Od düşer dağım, memleketi ateşleyenim ben; cayır cayır! Ne kusuru kör koydum Ne de bakarı temiz Gerdek gelse, kıyan gider neşemiz 27.09.2011 Sayır: Konu olandan başka. Konu olanın dışında olan. Akla gelebilecek. Kimi kez o cümleye, söz konusuna bahiste ilişkinlik dışı olanı da, ilişkin kılmış olmanın pekinliğini söyler. Bile dışında olan başka yerler anlamı verir. Sayır yerler dolaşmak. Sayır yaban ellerde gezmek. Örneğin; bilinen otlakta hayvan otlatırken, kaybolan hayvan için arandıktan sonra; “sayır yerlere baktım” (otlak alanı dışında olan, akla gelebilecek başka (sayır) yerlere de baktım) yok . 13-Mülayim Sorumu zarafet Anlamı rehavet Helaki müştakla tın dedi Özden ana dedik çın dedi Sıra sıra, sıradan bir servi Yaşamadık ta yırardan bir hayatı nervi Gelmek dünyaya Marsilya koylarını gözetişle Bir Fransız bekçisi gibi Devri nazımı giyinişte Ömrü sürümü beklemekle ahir Sos yo genetik gelimiylen tabi Anlamadıktan manayı sorumu Yoruma tabi oluştan bir insanı sabi Zamanı seninle seçerim, ey melankoli Ömrü sen ile geçerim, ey yareni aşk Ne onun elindedir, seçimi kabili Ne de senin elindedir be Mülayim Doğuran bir kadın her zaman vardır İlla ki doğarsın bir anadan, budur kaim Ama ana olma her doğumla olmaz naim Hep bizi doğuran bir anamız oldu da Olmadık ki, anayla hiç müşerrefi daim Sanıştı kıldık kendimizi, mahlûkatı eşrefle! Sorumluluğa değil, akışta tabu ödeve zaim Ne ana dedik, yar bağlı gönülden Ne yar dedik, ana gelir önünden Lakin ana olmadıkta kutsadık, sönünden Hiçler ana, analar yana oldu bönünden Yol oluruz vakti belirime, tamahı candan Ne hayattır, ne de ölmek; savaşırken kandan Güman oluruz, tadarız şevki icabı haldan Yar der kaynarız, tutuşuruz arzuyu baldan Denizi duyarız, gereği icabımızdır saldan İçlemi duyarız şekilden önce yoğurmak Taam etsek te, yaşamak değil nefes almak Ne vakti soğurmak, ne kendine pey yoğurmak Kutsansan da, kutsasak ta illa değildir ana, doğurmak 09.11.2011 Zarafet: nezaketi ile nükteli, beğenilen, hoşa giden (zarif) durumları uyuşturmak. Rehavet: Bir gerilim sonrasının gevşer olan rahatlığı. Müştak: Özleyen, candan isteyen Nervi (sinirler): Hoşa gitmeyen, can sıkıcı Sabi: Algıları ve karar verme mekanizmaları oturmamış, günahsız çocuk. Tüyü bitmemiş çocuk Kaim: Her zaman var olan, bir şeyin başka şey yerine geçmesi, ayakta duran, süren Naim: Bolluk bereket feyzine uğramak Zaim: Kefil Devri nazım: aktarılan sür git düzen. 14-Aslı Aslı yalnızım Kapı kürek El yürek Dışlamış lığım Dışlanmış lığım Sazan dünyam Aldatmış lığım Aldanmış lığım El yazan dünyam Ok falı değdi rüyam Tıynetiyle meşrep Yazarı, çizeri Canisi, kanisi Yanisi, sanisi Hepsi bir eşref Ne yaşam oyun ve Eğlenceden tuzak Ne de ölümler Yaşamdan uzak Bin dilek tutsan da Kutsanan yer Senden yararlanırla Ve senden müstağni 19.10.2011 15-Ekseni Yön Bir yaz günü Dirina Köprüsü üstünde Halelerden yol olmuştu yıldızlar Na mahremine sokulunmamış oğlanlar kızlar Beşikleri sallanmış, belekleri bez Çığlıkla anadan doğarlar Ve lakin ölümleri tez Uzar iş, uzar uzar uzar Beşeriyetin namusuna sızar Ölümün direnç ekseni, Zamanın dönüm eksenine düşer Işık diye ne pulsarlar Ah Heraklit! ’Dere boyu saz olur Gül açılır yaz olur’ diyecekle Sen dıştaki zamanı bildin de İçteki zaman seni bilemedi! Oysa nasıl olurduk, biz Anlamaya varmadan onu gelişerek gelmiştik Balta ile seviştiğinde Gılgamış atan Torun, adaşıydı, babası bile oğlu Bilmezliğe kulak tıkaçla üzerine yatan Olup biten akışı görmedikçe Görecesin kardeşim Şiirinle, sazınla, sözünle, avazınla Aşkınla, taşkınla, mezunsun Ha yaşamışsın türkü senin dilinde Ha bir çığlıktaki ağıtın, onun dilinde Sen bunca zahmete nefes Bir atım oluşla yaşadım diye gülmekte Oysa zaman sadece seninle ölmekte Benden içerdeki ben Benler olacakla vücutta Benden içerdeki ben, kişi olacakla dışarıda Sürü olmuş, dürü olmuş Sosyal etnik yapı olmuş boyutlanmış Totem olmuşla gün gün soyutlanmış Toplum olmuş Üretim ilişkilerini koyutlarmış Benin üzerine, benin hilafına sürmekte Sen hünerini deyip geriye ışığı yakmakta Ama zaman senin dışında akmakta Sen boşuna geriye seç imlemektesin ha bu ya bu Seninse karşı durduğun işte tam da bu 07.10.2011 16-Fetiş Sevda! Ziyan getirmedim ki Kar götürsem Yapıştın bedenime Aklıma edenime Ekmeğime, aşıma Dağıma taşıma Gönül boran kışıma sevda güzel Sevda özel Ve sevda nur Eğer aşka dair Ne varsa yaptığın Aşktır, elin yüzün yur. İstersen bir ara ver Seyirken dur Aç kapını kapama peceni Tüm deri tenin Biyolojik benin Olsun aşk evin Aksetsin zuhur Takıntılarını ser Fetişlerini kur Bulun orada burada Saplantılarını düşme Dağ gibi şişme İşte o zaman ya durul Ya da hep hayal gücünle kurul Akıldan ziyan olan Beride kıyan olur 02.10.2011 17-Bre İnsan Bre insan İlinek tövben, kapı tutsa Sapı gözünü çıkarır Tikel yapılardan geliyordunuz Ben, ayrımıyla kendinizi Diğerlerinden seçiyor Bağıntı ve bağımlılıkla dıştan dolaşıp Araya sosyo-toplumdan aracılar alışla, bencilik üzerine İnsan-insan elci; insan-nesne elçi yapılarla gelişiyordunuz İlk sosyal birlik yapın Bunlarlaydı seçme ayıklama kapın Milyonlarca sene bilmeden Sosyal yapıyı kategorik dilmeden Ne iyiliği vardı, ne de kötülüğü kavranan Daha sonra toplumsa mülkiyetledir böyle, davranan Güçlü (mülklü), güçsüz (mülksüz) ikiliği İyilik (güçlü), kötülük (güçsüz) Sınıf üzerinde Sosyal anlayışı zalim-alim Efendi ve köleliğin Siyasal, sosyal, toplumsal özgürlüğün Erdemsiz- erdemli İyiliğin kötülüğün bunlarlaydı her demli Ben mücadelendir edimleri süzerinde Benin üzerine denk düşen hoşlanma Aykırılığı, kaygı veririnden boşlanma Bu seç imlemeyi sosyal, toplumsal Dıştan dolaşışla anladığında Kendi dışındakilerle kendisini zanladığında Sorumluluk duygusu taşıyor Bağımlılıkları sorumluluk Birisi benin, diğeri beynin; oluşla gayrısı Tabiidir ki nesnel fantastik yorumluluk Hayat denen bu atılımla, kendisini aşıyor Köle efendi, sınıflar temelinde Hoşlanmayı iyilik, kaygıyı kötülük Seçimiyledir ki Özneli kavranışıyladır, insanın emelinde Manayı eylem yaparak sosyalleştiniz Eylemin sonucuyla, birlik Birliğin komün yapısıyla dirlik oldunuz Unutma, ben temelin Budur yaşama dek birinci emelin Kardeşim, sosyal ve toplumsal Bencil özgecil, ikimsek çelişirsin Egoya dek seçme ayıklamanla Zekâyla; sosyalde duygusal, Toplumla uygu sal, durumu gelişirsin Zekân da, birikişle seçme ayıklama Fantastiği ise uygulanmadıkça sayıklama Her iki yapın sonradan oldu sınıflı Erdemlerin se bunlarla kılıflı Özgeciliğin bencilliğe dıştan şürekâ Sosyal toplumsal yapıyla dönen zekâ Sen, kendini boşuna yanma Koyuşla; edep, meşrebe kanma Kötülük deyip iyiliği İyilik deyip kötülüğü, sanma Bırak sen Ürerse ürer Üremezse, büyüyeni ne? 10. 09. 2011 Şureka: aideti ortaklaşa anlamında destekleşme. 18-Biricik Ve hayat; Bizden gayri Kadar oluşla zengin Ve hayat; Bizdeki oluş kadarla Verimsizce, çıkmazdır Siz kendi dünyanızın Aldanma, ikna olma, keyif sürme Cinnet, cinayet zulümleriyle Tıynet ve meşrepleriyle Kıyametlerinizi yaşarken Ben tek yol diye bilmediğim Bir orda oluş, bir burada Bin o formlarla, bin bu form şekliyle Hep var olacağım… Ben varken Siz yoktunuz ey zavallı insan Benim o hallerimdir ki şimdi sizsiniz Değilse şimdi sizler Ali, Aliye; Huri, Huriye gibi ikizler Yoktunuz Siz yokken de ben var olacağım Sanmayın ki ben sizinle biricik Ben sizinle değil, siz benle varsınız Ben sizin için değil, siz benim için varsınız Onun için var oluşu anlamakta çok darsınız Şimdi sizinle, ama sizsiz Vadeniz bizimle Olduğunuzda bile terki dünyadan çekil Biz çoğul biçim içinde süren tekil Ben damakta küçücük bir mutluluk Ama kocaman bir süren yaşamım 20.09.2011 19-Müşkülü Zara Sen sultan olsan Ben mağlubun Ben gönül ganimeti Sen galibi Bir cihan devrilir nevrime Bak o zaman sen evrime İçimle kopan devrime Bil ki bu sevda Kapanmaz yaradır Takarım inciyi Lakin kıyamet salınımları Yıkar tahammülü Müşkülü zaradır İşte şimdi Sen ayrı ben gayrı haradır Bir tutuştuk Fesulda Bin savrulduk Çeken ve çekilendik Ateş böcekleri gibi Cazibeye kavrulduk Bu durum muvacehesinde Bir belirimceydik ki Sendin, ama sen değildin Bendim, ama ben değildim Tek başımıza yapamayacak denli Tek başımıza olamayacak kadar Bizdik... Bizdik Fesulda Yaz gecelerinin en olmadık Yer ve zamanında Devinişle heyecan Ebemkuşakları küs Ebemkuşakları soluk Heyecanımız farkında değildi Açılıp kapanan yumuluşlara Bizdik Fesulda Bizdik Yağmur yetmezmiş gibi Büyütmek için bizi Ayaklarımızı sulayan gözyaşları… Gel Fesulda Belkilerimiz keşke olmadan 09.09.2011 Muvacehe: Yüz yüze gelmek, yüzleşmek 20-Küfrünü De Cevabı Ne Bana âşıksan Cevabım büyük Devrim geçişleri Hep anlamlı olur İçin heyecanından mı? Kavuşulmasından mı, nedir? Bilinmez Sevişemeyen baharın Rengi gülden olmaz Duvağı çimense de Saçları hep beyazdır. Devrim rengini Gülden almaz. Baharın coşkusu olmaz Kendisi coşkudur Ok yaydan çıktı mı? Ne saz sestir Ne de ses saz Söylemce, Terennümüyle bir avaz. Baharı kucaklayan Umudu (yâri) sıcaklar Ne devrimler büyük Ne de siz Yerin yarılması Çamurun karılması İçin sancısıyla Girişmenin tutkusunu Anlayanda bir insan olur Yol uzar Yol bölümlenir Tevafukla eylemler Zamanla mekân ölümlenir Süreğinde yaşıyor olmanızdır büyük Zaman ölürle Siz yaşar. Siz ölür Sizle zaman yaşar! Şafakmış, gül rengiymiş Bu aşk nedir ki Gönlüme bir girer Bin taşar Muhabbetin mi bitti? Adını kayda yaz Çıkarsa bir niyaz İkisi bir arada mı? Ha köfte, ha piyaz Sen küfür edersin Patlamışsa İnsanın başında bir nar Her bir çekirdekle bir kar Düşünürsen köknar Uzar gider sanki verevine Dikeni bana, zakkumu sana dokunur Haleti ruhiyesin karabasan sokulur Ağıt olur cana, güleriz kana kana Deniz mi yüzmedir, yüzme mi deniz? Sancılanınca ayrı, Tutunca sancıyı gayrı. Zamanın seçimlediğidir aşk Değildir verevine Girerken her evine Devrim, büyüğün içinde Devrimi, büyük patlar Nevrimindir çokla yüzün Sen âşıksın Zaman aşkı atlar... 15.08.2011 21-Öyle Zaman Olur Ki Öyle zaman olur ki Sığmaz denirken An parçalanır Kaal bile olmaz iken Yel yepelek İçe düşenle Şev olur uzaktaki Şair âşık olur Bu sevdayla Akşam olur yazar Sabah olur sızar Baştan çıkarışla Takar takıştırır Sürer yakıştırır Öyle zaman olurla ki haspam Her kesi söylerle bakıştırır Bu zamanlar aklı yur zamanlar Şairce duygular devleşir Şairanesine alevlenir Bir baharla birçok dal alevlenir Şair evlenmesidir bu Böyle zamanlar Şairin iki zaman arasıdır Has bahçe iştiyakıyla Şairin devlenmesidir Böyle zamanlar akşamdan sabaha Şairin evlenmesidir. Ortamını bu hevesle Kabarır yıkar Abarır yıkar Ve sonrasında da bıkar Bakarsınız şairliğini el Sevgisini yel almıştır Ve sonrası Sonrası yok Şair niyetine Hep aşka düşer Kâh ilhamla kâh küser 24.07.2011 22-Boşla Dolu Dolu İle Boş Saat kaç olmuş? Olumsuzu yaşıyorum olumuna Kapı mı çalıyor ne? Kimseyi beklemiyorum ki Özlemlerim seni tanımlar Tasadıklarımsa ben Tüm yoklar sen (sevgili) olmuş. Olanlar da zaten sen değil 17.07.2011 23-Sancım Solumda Bereketi Kolumda 1 Şiirin Hikayesi ’Sancım solumda bereketi kolumda’ ’sancım solumda’ denişi sembolik bir anlatımdır. Geçmişin muhafaza olanına karşı; geleceğin ilerleyen, gelişen, geçmişten yan taşıyışla, geçmişin aynısı olmayan; durumudur. ’Bereketi kolumda’ sembolizmi her gelişme, bir birleşen genellik olmakla, güçlenmektedir. Ve yeni bir biçim öz oluşla ileri (tarihi süreçte etnik yapıların birliği toplumu ortaya koyuşla) akmaktadır. Yani toplumların ortaya çıkış süreçti aşamalarına, gönderme vurgudurlar. Yüzü yüz Esti mi güzü güz Yolundayken düzü düz Adam bir deha Fikriyle, güven verişiyle Yanında bulunuş, bir reha Yüzünü yıkadı Mevcuda danışmış İç hesaplaşmasını yapmıştı. Zaman gerilmişti Göz kıvılcımlarıyla şimşek Meserretti çabası her yan ter Gerilmiş çelikten vücutla yay Atladı atlayacaktan bir panter Fırtına öncesi sessizlikle Badirenin içindeydi tarafları, kan ter Şafak gelmek bilmezken aniden Yalçınlık siluetiyle şafağın yırtılması Hücum denen bir sesle titredi her yan Barut kokusu Öbüs kıvılcımları At kişnemesi Can hırraşından insan iniltileri Alev kusan namlu ağızları Şahikanın ve ovanın tek hakimiydi Kıyamet olduğun yerde Başın, girdiğinde derde Ne erdem, ne zer dem kalmıştı Ölümüne öldürmek Ölmemek için öldürmek serde O an için tek gerçek Hani kutsal olan insan nerde? Ha gayretten Bir hayret doğmuştu Heyecan akıyordu, gözlerinden yüzüne Heyecan akıyordu, dağ yamaçlarından eteğe Etekler tutuşmuş, ova mahşer Meydanı sahra, yangın yeri Uykusuzluğun alevi bir başka oluyordu Böyle akıyor; yakıyor, yakılıyordu Olan olmuş Solan solmuştu Artık sonuca Bir tarihi oluşumla, bakılıyordu Yıkalı yüz, bir şey olacağına kâh endişe Kâh tebessüm doluyordu Ne de mücessemi bir devasaydı Keder yansımadan yüzüne daha Fikrinin incesinde soluşla, kalkıyordu şaha Düşünmek bile istemiyordu Kararlılıkla bilişti, olası dışı olan, hevasaydı Tanımamıştı, Dünya Tanımamıştı, düvel böylesini Tatmamıştı böylesi bir vahameti Ne cenkler tutuşmuşlardı da Yangınları yoktu Oysa bu yangının kundakları da, çoktu Şimdi yangın, tutuşma, cenk, kundak bir aradaydı Şakağa gitmiş elle, istilacı kap kara, karadaydı Ne yaman şeydi anam Ne yaman bilinmezlik ve ihmal Ateşle oynamışlar, yangınla tedavi oluyorlardı Ova şöyle bir titredi Ova şöyle bir sarsıldı Duaya durdu gök, duaya durdu yer Bir isimsizdi hücumla nefer Kaçıncı gidişle kaçıncı gelişti sefer Ne büyük aşktı yarabbi; serini Kendi ölene dek, biri alıyordu yerini Düşünemezdi, gerini Ne yetimdi, ne de evli Şimdi rihtersiz deprenendi, müstevli Sürecek 24-Sancım Solumda bereketi Kolumda 2 Adüv sadmelenmişti Art artaydı sarsıntılarla birden Burada neden bulunduklarını arsındılar Çaresizce, umutsuzdaydı; şaşkın müstevli Saldırısı kâh oraya, kâh buraya öylesine verevli Ey can! Bilmelisin ki şunu Uçuracaksan kafes kuşunu Gün dönümleri, zamanındır bir bölümü Evde de bulursun; ne ararsın yadlarda ölümü Umarsız, akılsıza göz yumarsız oynayışla Kahramanlıkla yiğitlik bilmişsen tarihi Mezar taşları değil, uygarlıktır sarihi Kadim değildir, günde olmayışı ile edimlerin Bak toplum derle söyleşir akli nedimlerin Sanma ki pusat kuşanışla olur; ha o, ha bu Etnikçe, ırkının kimliğiyle ölümlerindir, tabu Bunun içindir ki bir zamanlarca olan En önemli adımlar olmuşken yasan Şimdi olmuştu; olmuştu şimdi tasan Şafak düşmüş Gün yüzünü düvele küsmüştü. Düşmanın, hasetten ektiği böl yönet haresi Her biri bir kimlikle, krallığını ilan eder karesi Olur, yarında; toplumların canlarla, bilmezlik yaresi Dündü, ganimet ihsasıyla köslere vururken Bulur karşında; âlemi yaman, dilerken aman Canın değildi, kanın değildi, bizle alıp verirken Ne olmuştu da, doğumla değil ayrılık, siyaseten Demokrasi, hak, hukuktu; bu gün durup dururken Geçmişle biçime takılıp da, bütündeki karayı Dünü sorarsın, görmezden gelip de çarayı Özü görmeyip de tartardılar, ol etnik yarayı. Her değişmiş özün yansımasıdır biçim Özler değiştikçe değişmedi mi, sözler? Ölümsüzlük edişle biçim, etnitiseyi ölümle içim Kalmış mı bak tarihe, çevrenle etniğini seçim Asla bu değildir evrende, birlik ve dirlikle geçim Bir Kerem, bir Aslı duygusu gibidir Tükel içinde özel ilişkin diktir senin dağıntın Aşktır, özel oluştaki genel bağıntın İyi olacakla tümeldeki yara Tırnak çekilecektir özelde, düşünme kara kara Zulüm de başarır, gülüm de Lakin aman geçer, zaman seçer Her başarı hak değildir Geçmişe çözülen bu başarılar Kafalara zer edişle tak değildir. Bre nedam, tarihi okuyamaz adam Koftur anlayışın, etnikçe tarihi zanlayışın Bellemişsen; etnik krallar, prensler savaşı Böylesilerdir aklın, ziyanladır yavaşı Yolu uygar insanlığa geçmez, kolu bütün olanı seçmez Böyledirler sanan kadimin, kafasını döver nadimin Amanı geçtikten sonra, zer değildir zamanı Can çekişirsin, meyus oluşa vah der, yamanı Hey, suretlere düşmüş insan Günün yolsuza, omuzun solsuza düşmüşse Olacağa değil, solacağa bakar, sevinişe akar! Biçim vermekle, ölüm sermekle; akıl sevinmez Araba şekli vermekle; ölü suretlerin özü devinmez Ben sana yanarım sevda Sen kime? Uygarlık temelimdir; geçmişim Uygarlık maziyle aynı, tümden de gayri Olmayanlarla yükselirim de Geri bildirişim dışında, bakmam terkime Aslolan pisipisine bedele, denk geliş değil Neye bedel oluşu bil, saygıyı coş la koş eğil Akılsız baş Söyler taş Soyum insan Koyum insanlık Doyum üretimse Tarih bilincinden Yok, olunca yurttaş Kendilikten akara, ortalamaya bakara Bir bereket böyle kurulur Sevdası akmışsa dile Afradan tafra olmaz Ya sellenir, ya dellenir; sonra durulur Öyle de olmuştu Kontrol ederken düşman Kendini kontrol altında buluşla Şimdi ettiği ile çok pişman Sular daim zalimden yana akmıyordu Akış; zulmü de, gülümü de gözetmez Akışı geri çevirmeye de hiç söz etmez 13.07.2011 Tümel, tükel, genel, külli: Varlık tikel niceleyişlerle, tümellerden oluşur. Ne var ki anlaşılması, kıvranılması ve sürüp gitmesi için, tikelliğine başvurulmayanı anlatan kategorik bir ulam. Çara: Doğum başlayacakken gelen, gebedeki sıvı akıntısı. 25-Lafzı Sen Seç Her düşüşle, Mağduriyetti darlığa Gelirsin, Güç yetiren varlığa Yalnızlığımıza dayanaksın, yarlığa Bilir ve inanırız mesti, karlığa Bir teselli eyledik düşümden İçreğini de kıldık anlamı sırdan Hüzün dolduk, Kederi solduk Lakin boş koymadık, safayı kırdan Lafzımız, İsyanlarımıza bir kalp Sosyaldi ve Bilinmez ceberutlara bir ruhtu Tarifli imanımız Retorik aklın gidişinde Ya imanımız elde, Ya şehvet ile selde Ne imanımız kaldı, Ne tuttuğumuz şuhtu İnayetimiz döndü, Diyanetimiz söndü Boş tuallere çevrilişle Üzerine bizden gayrı girizgâhlar Gün mü gördük, Gün mü gösterildi? Ses mi bizde, Sesiz mi kalıyoruz? Yarabbi, Bulaşışından bir söz Ne akla katıkta, Ne yeri saltıkta Ağlarız Tutamayız da semayı Cennetsinmiştik, Gözlerdeki temayı İnançça bulmadan Kaybederiz nemayı Yar gözlerimize diri, Çekti düşünülüşle biri O vakit, yanımız değil, Canımız gelir aklımıza Ürpertili titreyişlerle, Sanıcı naklımızla Gideri şehvetmiş, kalırı rehavet Ya puşt elleriyle, Ne dağlarında atıkta Ya umarken güzellik, Cehennemi batıkta 07.07.2011 Retorik: Memnun etmek, ikna etmek maksadı ile söylenen güzel sözler. 26-On Yüzler Ondur Memleket tamah, memleket hırs Memleket tıs ve memleket cıs Sıla gem tutmaz, ahir akar, baş bakar Boş düşünle kardeşim, taşınırsın Sanıştı kaşınışla bakarsın O, olmaz ise, bu; Bu olmazsa şu; der yakarsın... Bu tutumlar senin Ederin mi, hederin mi, kederin mi? Şaşışla tutarsın, elde var bir galiban Bu iki şer, bu ikiyle, ahir Çıkmaz bunlardan tahir (temiz) Biri tarihi yıkar Biri oluşmadan daha Gelişmeci tarihin önünü tıkar Tek başına taliban Gelir bağıra bağıra Uykuda gibi diğerleri Sanatçı(sı)na ağıra ağıra... Elvermez, tırsanından ciğerleri On yüzler, saf tutarla yatmış; sağıra Bir adama ilişkin seslenişle, çağıra Denk düşüşle olgulardı, sıra sıra On’lar, anlamdı; anlatımdı; feryatlarında Hakikati Melamilikten üslenişti; yağıra yağıra Böylesi zamanlar; ödleğe de, hötleğe de Aynıyı yaşar gibi iken, herkes Farkındalıksa eğer, bilişte ortam Süreç el vermiştir Ortamıyla rotam Muhatabını germiştir Yaratmanız da, daraltımınız da; Kendi elinizledir Olanaktır, istemsek dahi oluşla Olmaz böylesi elverişlilik, doluşla Denk düşerlere, sert gösterim Huyunuzdur; selinizle, yelinizle Aktan, karadan geliminizle. Elverişli olan Kod uyuşması gibidir Siz de, bilemezsiniz Neciyesiniz! Şartlar oluşur, Koflar doluşur. Yüzler büzüşür, Gözler süzüşür. Sanatçıyım diye Aydınım diye Elini sallasan değerden On yüzler Ne de sessizdiniz, Ses verecek yerde Zamanın eleğinde seçilimle Düşüşle ona İnsanlığa hediyesiniz Değerlik olmuyor Olmayınca verevine; alkış Hadsize ve taliban-i dirence; Emeği caydın Sanatınız kadarla, Sanatçı ve aydın Mukavemetince düşülür Zaman kaydın Komik, Komik kadarla komiktir Sanatçı aydınlar Yarınlar kadarla aydın Dışla, kışla; denk düşerin Seçimiyle omiktir. Bir özün gözü Canı istilamladır anlaşılışı İmarla, anlatımla süreç olursun İnsanlık anıtı Eleştirmez az biliş, kâfi duruş Düz gitse de davranış Anlamazla yıkar kavranış Ucubedendir sanıtı Ne yerindir, yer Gökledir yerin Başlar uzak olursa Değişimle ezer gelir gerin Ne yerdedir, ne gökte encamın Meğer ki yoksa türünde kanat Ne adamsın, ne sayılgandır sercamın Eğer yoksa sütüründe sanat Var bir tereddüde mahal galiban Yakaya tutuşmakla kalır taliban Nefesi nefes değildir Borudan sürüm Gözü göz değildir Sözüyle dürüm Oyala şırla önemser kendini Be! bile bile ile taliban Bilimse bağıntıca Duruş vermezlerle galiban 28.04.2011 Galiban: kararsız olmakla elde tutulan o muydu, bu muydu? Denişlerin ikisekli oluşuyla “galibayı" sahiplenmecili davranışlar. Düşüşle ona: Aydın sayısını, öyle yüzlerce gibi göründüklerine aldırmayın. Aktüel şartların elvermesiyle, zamanca bir seçme ve elemeye tabii tutuldular mı, aydın sayısı bir elin parmak sayısını geçmezler. Sayıları ancak beş, on kadardır. Sanıt: Zannetmek, öyle sanmak, tahminde bulunmak İstilam: Kâbe’yi tavaf ederken elleri Hacer-i Esvet’in üzerine koyup, onu öpmek demektir. Diğer bir uygulama da Kâbe’yi ziyaret sırasında, namaza durur gibi el kaldırışlarla, tekbir getirerek Hacer-i Esvet taşını selamlamak. Melami: Bilmezdi, hor görenin; hor görmesine aldırmayan. Kalbinde Allah’tan gayrısının varlığını (tüm aracıları atan, Allah’la kendisi arasındaki aracıları kaldıran) ekolden olan kişi. Yani, kendi içinde erdemi, sanatı taşıyışla; insan için estetik ve güzel olanı çeşitli şekillerde sorgulayan devinim. Yağır: Sırtta taşımlık yükten oluşan, sırt yarası. Sütür: Birbirinden ayrılmış dokuların, bitiştirilerek dikilmesi. Şürekâ: yetilerini iş birlikçe oluşla, toplum yararına karşı duranlara iştirak edenlerdir. Omik: direnç gösterir, dirence denk düşer olan elektronik devreler. Direnççi özellik. Mahal: olmasına meydan verir olmak, olmasına engel olmamak 27-Tutarsız Tutarlılık Şiir biraz tutarsız Biraz da yutar sız olmalı Besmeleyle seleye Esnemeyle belleğe dolmalı Dünü bugüne atık Düşünceyi akla katık Çiğ köfte mi yoğurursun? Toplumsa bağı, sosyal aitlikle batık Su, çevrimsel yatakla akağı İnsan bilmezliğidir, sakağı Demi demden Zemmi, zemden sormazlar Yaşa, dem Çekice, zem yormazlar Demi devranca sürsek de Mahlûkat oluşla ürüsek de Bin devaya yatsak On bin havaya el kaksak Ne ilahi adaletin umurunda Ne beşeri adalet sürecekten Bıraksalar olacakla durumunda Zülüm zedeler, zalimler değişiyor Zulümler, zalimlikler uç uca Bin yıllardır havası devamla Sürerken bizi, biz anlayışça avamla Depremler haşrediyor beni Sen olduğun zaman Yaralar neşrediyor beni Sen solduğun zaman Çevrenin çekiciliğidir seninkisi Yansıyanın yansılanıma ekiciliği Yansıttığım için var değilsin Var oluşladır yansı Kiminde kadük, kiminde ansı Özele düştüm, çevreye küstüm Ben yaşarım, insanlık taşar Zalim ölür, zulümler yaşar Her zulüm, bir zalimledir Benle değil, her bilme âlimlerledir Var oluş ben değildir, beni aşar Bu nedenle Hem biziz, hem biz değiliz Hem siziz, hem siz değiliz Biraz siz, çokça biz Biraz biz, çokça siz Dün biz değildik, bugün biz Yarın siz, sizde biz Ateşin varlığı alevin sürekliliğidir Ne alev yeri bellidir Ne alevin şekli şemali Yananla görünür cemali Cemalle değildir tazammun İçle dış, tazammumladır kemali Anamız ufukta ağlar iken Babamız uzakta göz kırpar Kara taş, kara taş Dilek edişe, biriktirip seni Ne duygular tuttuk dibinde Bağrımızda yara taş Bu sevda bitmez çocuklar Düştüğü yerde ateş Gerçeği şakaya bürünür Şakası lades Çevre seçimine düşersin Kaderine küsersin Çoklukla bilmezden olur Atıp tutarla beşersin 24.06.2011 Tazammun: İçlem, kapsam Tazammum: Uzlaşma sakağı: Mankafa hastalığı, ruam. 28-Eyvah Demokrasi Gelmiş Şiirin Hikayesi Bir seçmen olurla yetkilenişler, bir sorumlu yurttaş olacakla davranmak zorundadır. Bu zorunlulukların başında da, toplumsa olanla; halk sal olanı bilmektir. Ve toplumsa olan düşünce ile halksa olan düşünmeyi, yetkiye dek sorumluluk alanlarımız içinde, ayırt etmeyi bilmektir. Bu çalışma; sorumlu yurttaş oluşla, kendimize bir iğne batırıştır. Demokratik yetkilenme içinde, sorumluluğunun idrakinde olmayan bir insan, toplumsa insan değildir. Kişi insan olacakla ve her durum da, idrakli olmayabiliriz. Bu suç değildir. Sorumluluk alanımız içinde de ve çevreye yönelim dâhilinde de, idrakli olmaya yönelmemektir suç olan. İnsanların yaptığı işe ilişkin sorumluluk içinde, aydınlanmacı olmaya eğilimli olmaması yanlıştır. Ve böylesi sorumsuz paydaş yurttaşlar, yarınları olabilir insan, değildirler. Bindiği dalı kesen insandırlar. Kesilen dalın düşüşüyle, her zaman sadece kendileri zarar görmez. Demokrasi gelmeye görsün! Bir ucu güzel alaz Bir ucu yakar yalaz Bir denge ile olmazsa, kotalite Şaşmaz ki gideceği yer totalite Bazen ortalamadan sapınç Çoğunluğun baskısına kapınç Kapılınca sen de bakara Ve avara körsün Bir tebelleş oluşladır ki zar Bilince nar, zarara zarar Bir yel esim eğimiyle Seçme ve seçilmeydi. Hani canım pahası kadarla yolu var Sopa kalkıp inmesi gibi bu sevda Otokrasiye, yekpare oluşladır bu peyda. Dil ucuna geleni hali icaptan Söyleyemez olduk, tercihe hicaptan Ne karar, ne karar Dik durur; saç yolar, baş yarar Bazen yitirmek iyi tercihtir Seneler önce kaybetmiştik Rengi ruhsarın da değilken havam Öncel bir denk düşümle beridir hala Sonrama da denk düşüyor ne ala! Hala iven seçimle berdevam Sen değil, ben değil, o değil Biz, siz, onlar, halk değil Demokrasi kazanmıştı! İstikrar kazanmıştı! Yanlış olan kimi oydaşım değil Neye yaslayacakla seçim Dalgalanmadan durulmuştuk; ’Bunlar hiç değilse dinliydi!’ Halksa söylemiyle kendiliğe vurulmuştuk Her şey değişirleydi de biz Halksa söylemle anlamayı marifetle Seçtikçe, kaybetmiştik Güncel politikaları değil de, Sanki din adamı seçiyor la Biz seçtikçe, aybetmiştik Nice seçim, bir geçimledir Bu sevda zor, yüreklere düşer kor Aha da, vaha da, daha geçişle Kütle kendini yıprattıra olsa da Ne gam, eski tas, eski hamam Saygın gelmiş memleketin oyuna Şad mı girer, dert mi girer koyuna? Can ciğere yar mı? Ciğerde heyecan, var mı? Garabet, yeniye değişememenin Harabet, dağılışla düzenlenmemenin Demokrasisi ve istikrarı, olur mu? Demokrasi ve istikrarın kazandığı Değişmenin, değişmemeye sazanlığı. Aydının yazarlığı, gözaltı nazarlığı Yalakanın ipe sapa gelmez söylemlerle pazarlığı Sözüyle hoş, aranır da şefkatimize boş eldi Ne söylendikse, imanımızla aklımızı çeldi Eyvah memlekete, göneniye demokrasi geldi! 13.06.2011 Kota(lite): Miktarca (ölçü ve sayıca nicel olmayı sınırlama), değerce sınırlamak, sınırlanmak. Otokrasi: Yöneticinin bütün siyasi yetkileri elinde bulundurduğu sistem. Yönetici her şeyi güya halk adına yapar. Yönetenler seçimle gelmez, kendileri gelirler. Demokrasi: Öz itibarıyla katılımcılıktır. Demokrat, katılımcı olan insanın siyasi sıfatıdır. Katılımcılar örgütlülüğüdür. Burada katılımcılar sorunların çözümünü de kendileri analiz eder. Bu çözümü de, yönetimler, hayata geçirirler. Demokrasi böylesi bir halk bilincinin gerçekle niş şeklidir. Yani şuursuzca bir alkış yerine, bir denetleme ve denetilme mekanizmalar girişmesidir. Totaliter: Burada her şey otorite (devlet) içindir. Burada ne insan, ne insani olan ve ne de insana değin insanın öznelliği vardır. Aslında merkezi otoritenin çeşitli saldırılara maruz kalan savunmasının sınırı aşan ve insanı dahi yok eden tutumudur. Otorite insanın rahat yaşamı için insan-insan elliği ortaya çıkaran gelişmeci bir mekanizma iken, karşı ucu olan ceberutuna dönüşmüş, baskıcılıktır. Burada sadece istikrar kazanır. Elbet istikrar olmayınca başlangıç yapılamaz. Ama aranan bu istikrar totalizmin istikrarı değildi elbette. Totaliterin istikrarı; baskı, zülüm ve kandır. Peyda: Oluşmak, gizli gizli oluşmak, var bulunmak Gönen: Ekilecek toprağı sulandırmak. Verime hazırlanmak. Gönenmek: göneniye burada; gönenecek, gönendirecek anlamına kullanıldı. Ki, bolluk içinde rahat, sevinçli bir hayat sürdürecek söylemini içerir. 29-Yosun Tutmak Avanağın tosunu Zamanı kadimce Kendi gibileri sıfatı âdemce Tutarla yosunu Alır şimdiyi Bilmez ki kimdiyi! Bir bilmezin gözü, bulmuşuyla Sözleri sunmuşuyla, neşedir! Akılı, geleceği bilmekle değildir Gurur bakışı, düşürdüğü peşedir Hinliğe yatar, duyduğuyla yeni Meclisi yoktur, önüne gelene seni İnatçadır katıra, sanki laf batıra, Bakmaz hatıra, verir sözle satıra Bir aptal, yemez içmez yetirir Atıf kendi ile müsemma, ama o; Kendi gibileri de bilip, hatıra getirir. Ne anlamadıysa manayı şerhle, abartır Anladığıyla, anlaşmazlığa sözü, kabartır Duyanda sözü, bozuk damarlan hırs özü Sanki kanardan, koşar gibi gidişle nabiden Yediği şamarı diner, kendi gibilerdi abiden Böylecedir budalaca kani, dâhiliğini Onattırır kendi gibilere, safı sahiliğini 15.05.2011 Peş(in)e düşürmek: Arkasından gelmesini sağlamak, kendi gibilerle, kendisi ile birlikte olanların kalabalığı. İzini sürdürmek, takibine aldırmak. Nabi: haberci, haber veren 30-Yol Tekin Alışırım da, atarca yüreklere Kırarım nagah ile Daha demin, dünü yaşamış, Gün tasamızlaydı, demem Yanarsa da, sönerse de Artık hatıra tutmaz anı Ne yüzümü yur olurlar Ne gözüme nur Duyulanda garabet rüzgârıyla Beş para etmezler Kar yağsa da alıma, dalıma Ayazdı soğuğu hem ilen Aranışla ya cefa; ya sefa, denir Gönlümce olur olmaz Ne yanımda bulurum Ne ayrılığın duyarım Çok halini, dem ilen Sen! Eteklerinden tutuşsan Gözceğzinle sular, akan yaş Sanki hiç müdarası olmayan baş Bir sıla özlemine hasret denli Türküye meyyal olan Yakar dillerin O durumu canla, yakışa Adeta, gözlerin kurur denli Sümer, Babil, Osmanlı demiş İnsanlık hiç yok gibi; mirasını yemişle Ne yanma baş, ne tutuşma son Koyma kendime beni, üşürüm hemi Duvarlar adamın üstüne gelir de duymaz Sen çekim, ben ekim; ol vakit, yol tekin. 27.05.2010 31-Meğer Değişimin yüzü Meğer ki kapıda ola Penceremizde sola Bilirdik Hışım idi Küşüm oldu Bedenimize cer Gözümüze fer Bir ağyardan nagahı mani Sözümüze sani Kesemize kani Canımıza fani Sevgimize ani Ne hor gördük zalimi Ne kor gördük alimi Bir mesabeyi girişte Kor oluşla odun bile Bu imiş yıkım Meğer helaki mani ile Sani değil, kani Ani değil, anlamamada cani Sürecin akışında Bir geldik, bir geçtik fani Ne ser dedik, ne cer Hoş tutuşla meğer Yârin yanağındanmış bani Dem dedik, zem dedik İkisi arasında bolca yedik Zamana kanıtken Tanrı Görmezken, görürdük sanrı Bal tuttuk, mumu yapıştı Kör kedi, hoyrat dedi Meğer karanlığa ışık gerekmiş Bir kaç olsa da, adedi 12.06.2011 Ağyar : El, yabancı Nagah : ansızın, birden bire, uygun zamanda olmayan Kor : Demirin, odunun ateşte kızdırılan yanmaz kızgın oluşun ak kor alevsiz şeklidir. Tekrardan ateş ve alevli tutuşturmanıza da yarar. Mesabe: derece, rütbe, seviye Sani : sanma eyleminden sanıcı, sanıya konu olan. 2- Yapan, etkiyen. Yaratıcı 3- ikincisi olan. Ör. Murat Han sani. İkinci Murat gibi. Bani : Bina inşa eden, kurucu. Anlamca zihinlerde kalımlı Cer : sürükleyerek götürmek. Çekmek Fani : Ölümlü 32-Hasretim Memleketim Dağlarım Bağlarım Hani benim dem sürdüğüm çağlarım Günceleri sürüşle Yaslarım kendimi Çata da seyirle İçim senle kemal, şuhudla ağlarım. Hep ekmek verenim oldu Aşlan, kaşlan, taşlan Doymaz yanım doydu da Aç yanım size sızlar... Bir türkümü Bir hasretliğim söylerim. Dört bir yanın dağ Yansa yıkılsa Irasa, yakınsasa da ferağ Kasvet bağlamaz Irganırken Gök belde havalar Harman belde göğününken ekin Meryem Dere’si ıslıklarla çağ Dört bir yanın dağ Dumanın tüterken Çoban ateşleri Çatal bük Sivri’de geven yakımlar la Sualan, Pancar tarla, Harım’ınla bağ Hey derken Dağ tarla, Seyfe, Badılı, Horla Seni anarım da yanarım bir korla. Erik Kaya’da çıkınca Görünür Sabire Bacım Desem acım Cebinde yumurta gezer Kara gözüne kurbanım der Tek iltifattır bu, can sezer Beş ondan güdülen kuzuyla Mezarın Gediği’nde görünsem Halil Emmim bağırsa Hacı Halil Emmim duymakta ağırsa Rıza Emmim terlemişse katır başında Fadime Bacım testi elinde bayırda çağırsa: Lan gâvurun dölü... Sığmadın mı yazıya yabana! Şenlik tutar seyri âlem, kokmazdı tuzuyla Yine de öperdik eli Hiç olmazdık pek pek papaz, deli Yine göründü Miyase’nin keli Atı çatlatsa da seferdedir seviseli Çalışmanın erbabıydı Iskan emmim Dokunaklı olurdu türküsü Söyleyişi olsa da çata pata Zor günler için yapardı asıvata Elinden dilinden gelmezle zarar Yaptığı adamlıklarla bir karar Büyükle büyük, küçükle küçüktü Nuru emmim lakapçı denişle ökkeş Aslan gibiydi, övüngen ve pek keş Seninle ağlar, kubarmasıyla dağlar Hasan emmim Almanya’dan sonra çağlar Bir yol açar, bir sözün, bir yolun bağlar Yine de çok hatırnaz, söze selamın bağlar Şaştı mı "Oğlum Allah, Allah" derdi Hacı İbraam emmim Murat tutar toprklığın toprağı ile Nice umutlarını belerdi. Hızlı bir Millet partili oyseverdi Radyoyu dinler, anlamazda boy severdi Görünür her yoklarıyla yörem Yaşam dururum gibi siluet sanem Sevecen bir ılıklıktı anneannem Kendisi de yetim gün doldurmuştu Endamca Abışın Mehmet’ti dedem Harıma bir iki tavuk atlasa Hasibe dezemin gözü patlasa Mamık dayım beyaz yüzle kireç Öfkeden dili dolaşıp, kekeç Memmed emmim bir güzel teklese Sinkafı dilinin ucuna eklese Esme bacım, köyü dolaşacak ya Herif gidecek diye beklese Yol dolanır köy içine akar Safiye bacım tatlı şehla bakar Gamzeleri yüze takar Hele İbraam emmimin sessizliği Islığıyla âlemi yakar. Nazik bacım dertli yanık Konuşurken uğunur, saf kanık Mıstey emmim görmez ama Nuh nebiden, en güncele tanık Abış Memmed emmim yürüse Endamını haşmetle sürüse Haçça bacım başını bürüse Köyden yana görse bir nobran Girer çıkar sokur sokurla sokran Nahırları kaparken, ekin firikse Göö gözleri, akılda dumanlanıp İncileri, zarafet görünür, sözüne birikse Şakacı İsmeyil emmim çerçi İrebiye bacım çok zariftir gerçi Bazen hatırı yatar, satırı batar İrebiye bacımlan, süt, yoğurt satar Badik kız üzümü helkeyle alır eline Bağ çubuğundan şeleği sarmış beline Hacı emmimle şaşkın geline Baka kalırlar eline, diline Hasar’ın Fadime kimi dem tatlı savak Hacı Ahmet emmimle dikmişler kavak Bekleşirlerdi şehit olmasa Oğul büyüyecek, açacaklar duvak Dalaşmaz, yanaşmaz Şevket emmim Perdane bacımla, gülüşe sürse Kemal’e yumurtalı dürümünü dürse Pek hazzetmez, görüşle bulanır Garip kalır yanındaki Başı eğik, göz hakkıyla ağzı sulanır Gözleri dolgunca Hacı Hüseyin Emmim Ne zaman görse yetimim der saç okşardı Daha demindi, buğulanmıştı göz zemin Birine kızdı mı sinkafını(küfürcünü)demez Sanki suçlu gibi, baş eğer giderdi yemin Memleketim Dağlarım Bağlarım Soykadan mı kaldınız ne Hem söyler hem çağlarım Kör kütük koydunuz Hani nerde Sabire Bacım Hacı Hüseyin Emmim, ağlarım 15.10.2009 Ferağ: sahiplik hakkını başkasına devredip, tapu ilişkisini kesmek. Sanem: güzel kadın kılığına giren Şeytan’a verilen isim. Kasvet: Birden bire beliriveren iç çökkünlüğü. Şuhut: Zamana tanıklık, ... dan beri içinde olmakla tanıklık etmek, gözlemde bulunup şahidi olmak. Bulanır: Hoşlanmaz, razılık göstermez, hazzetmez İrebiye bacım: Rabiya bacım Mıstey emmim: Mustafa emmim Memmed emmim: Mehmet emmim İbraam emmim: İbrahim emmim Haçça bacım: hatice Bacım Göö göz : gök gözlü İskan Emmim: İhsan Emmim Nuru Emmim: Nuri Emmim Asıvata: Aıp satma, alış veriş Kubarma: Fiyaka satma, şişinme, övünme davranışları, kibir , gurur yapmak 33-Karşının Karşısı Heyhat, bir bilincimi geçiririm; saklımda Bir ele avuca sığmaz lığıyla haşarılık, aklımda Kırık nal anmaları tutuşturur, hatırlamalarımı Silah artığı sesler ve bağırışlardı, olup bitenle Rutinin canlılığıydı, mutluluk vericileri Bilmezine bir şan, bir can telaşı serencamına O zaman bilirsiniz ne yapmakta olduğunuzu Olay geceleri sesiz ve yalın Bir ödleğe keser duygun, bir de cesuruna O an, sen; seni dinlemedesin Bir iç ihtilalle vedayı buseden bile bezilir Yırtılır yalçınlık o vakit nal sesleriyle Sanki Dünya neşeye kesmiştir, sense abat Gün devrilir dağa, dağ hüccetten ezilir Nedir devrimle sevinilir olan? Devrimle amaçlanan eylem mi? Devrimin, bir halk hareketi olması mı? Karşısınızdır o an olana; coşulurdu halk devrimiyle! Karşının da halk olduğunu bilmemenin, övünç evrimiyle 25.03.2011 34-Sürpriz Şiirin Hikayesi ’Haziran 2011 seçimleri sürpriz olacak’ basın... Mevsim olacakla sürpriz Ay olacakla sürpriz Yaşanacakla sürpriz Telmihi bilmem Kırmızıda geçmekle, yeşilde durmak Kurallı ve kuralsız sürpriz Beşi duvara vursam Beşi vurukça beş eder Ölçü; elimi olanı selimden Bilgi olanı fanteziyle gelimden Halksa olanı toplumdan ayırt eder. Haziranları sürpriz bulmam Zaten Haziran insanları sürpriz 06.06.2011 35-Üç Atlı Bin bir renk cümbüş eylese de Bürünse de bin bir surat Üşümüştüler her bir tıynetleriyle Ayazlı gecelerin soğuğundan değil Umudun suya düşmesinden zemle Elleri ceplerine sığmıyordu Kalmadığını sandığı anda Kol bağlasalar Daha gidecekten yol ağlıyordu Evrenin saltında Güneş’in altında Sanki hiç Gün yüzüne çıkmayacak gibi Saklandılar Utancın mahremiyetinden Seferi olmayacak gibi bakıyordular Geçen zamanın zer değer anılarına Bildikten bir yüz, tanıdıktan bir söz Ne kadar da muhtaçtılar, o anlara... Memleketi rahim tutmayan İnsan düşmeye görsün İlk çiğneyiş gelir Apis’ten Tutuluydular gözle zaten hapisten Onlar Yan yana üç atlı Ve onlar Sorunlarıyla yan yana üç katlı Eyleme yol oluşla tatlı Lakin ele alınması hayli hatlı Zem oluş kaçırırken uykularını Sövdüklerince rahatlı Korkuyorlar, korkacaklar Yarattıkları Telaşlıklarla hinleri Sevdaları düşmüş Yürekleri küsmüş Sözü inli Öfkesi cinli Misli misli kinli Ve kullandığı dili Kendisine güvenlik atıflıya bili Yitecekti kendisine de saygısı Tedirgin ediyorken derinden kaygısı Hey dikiş tutmaz yâre Böğrü tutsam kasıkların sancı Kasık sancı içinde sancı kasıkta Feryat edilen kasık mı sancı mı? Eceli gelmekle vaktin Tutuş tutuşabildiğin yerde Korkumu yere sersem, Zaloğlu gelir Ölmeye de yaşama da bu olmalı aktin Onlar, üçü bir atlı Onlar, üçü bir tatlı 02.06.2011 36-Günler Vızır Vızır Bir gün daha geçti çocuklar Olumuyla olumsuzuyla Vızır vızır Gemini gevmiş at çabukluğunda Geçen zaman, adımlar atımınca Hazdı neşe, nal sesi duyumunca Vatan elden, laiklik dilden, din benden gidiyor derle Kalemi kağıda Düşünmeyi, söyleme; küstürmenin abukluğunda Ne var ki at sevdaya vurgun Sevda da, ata tutkun Her biri birden İkisi bir süvari Ne yazar binicisi olsa da köse Gidecekleri yönse Adem’lerle Hava’lardan hışımca Öfkenin tadında, neşenin abadında Saz olurlar, söz olurlar; Bırakılmaz olunur gayri, geri dönse Kar üstüne imza atsak Vallahi de... hiç değilse Sadesi adam, vadesi borç Sen bir heves, ben bir mülevves Temize çekeceğimden aşkım bir müsvedde Yanıyorduk da parmağın acısını duyduk Kolay feth edilirinden Kalelerimiz vardı, kumudu Mağduriyetlerin, acıdan tutunmaların İdraksizliğiyle kabulcü, oluyordu irade Ezilmişlikle, hüzündü alan elin umudu Bir bilseler, bir bisek, bir bilseniz Ne çok acı çekenin olduğunu Kulak nal seslerinde, bağıysa adımda Geçmekte zaman, vermez aman Çelişkilerim hazlandı, çelişkilerim yaman Bunlar da gelecek ve geçecek çocuklar Vızır vızır… Bir nal sesi kadar duyum Bir adım kadarıdan ötede Rahmet yağacak Herkes yağmur altında Mideyi bilmeden, mide aksamınca Demokrasiyi bilmeden Demokrasi içinde Gereksinim kadarca tümel Gereksinimine göre tekil Emekten yana sağacak En önemlisi yaşamakla bereket Sözün kısası çocuklar: Kendimizi yaşar denli Genelde, özelleşmek; Kendimiz yokmuş gibi Özel de iken, genel eşmek. Her an; hem ben, hem ben değilim Bu olmalı akar içinde eğilim. Varlığı, sevgiyi, tutmak Değildir paylaşmayı unutmak. Yaşam kaostan çıkan düzenliktir Kincini dar ağacında tutma Gelir sencilik, insanlığı saracakla emeli Paylaşımsızlıktır tüm kötülüklerin temeli Özel olurla; imsel ve dinsel Genel eşirken; insel ve bilimsel yaşanacak Unutma! Ne olmayacak tekilce dağıntın Eyleme koyan bencillikle birlikte Gelişmeye devinen özgecilikledir bağıntın 31.05.2011 Abad: 1-Varlıklı, zengin olmak, bayındır mamur olmak. 2- Gelecekler, sonsuzcalar. İn: 1- İnsan (in misin? Cin misin) 2-İns: İnsanlar. 3- İnsel : insana değin olan, insana ait olan Dağıntı: Dağınık olanın durumu. Bağıntısı koparılmış, ilgisiz alakasız duran. 37-Göz Ucundan Beri Savaşın çığlıkları Beri geldiğinde Issızlıklar açılırken Ölümler hep içimize. Kavranışındır beliricimle Neşe göze geldiğinde Ne yaş durur göz, ne heves kurur O vakit, ölümler gelir hiçimize Hamle bilmezden hamle mi olurmuş Vakti yakarı oddan da daha sızı Hiç dinmez, sanma makberle çare Ok atılmaz; sinesi, zaten ok yâre Ne gamze edersin goncayı Sineyi açmaz iken; yâra Bilmez misin? Gülistanı ayrı kılarlar, meğer Gülşenden imiş sinesi tok yara Gün avcumda kaldı Dünse sol ucumda Çığlıkları arta kalan Yel salladı, gün kavurdu Sanırsın mı ki tutuştu? Şimdi kül ile ne heder Sen gülşende gülü çiğnersin Bilmezsin ki gülistanı ah eder. 27.05.2011 38-Atarca Memleket demeyle Memleket şairi olunmaz Be Fesuldam! Hasret yemeyince Kargaca gaklayana, Farece günü birlik dem saklayana Tozdan estim, mayada piştim; demeyince Memleket mi biter? Sevda mı biter? deme Fesulda Sevdan bir durulmaya görsün Pek çok çelişkin bir olur Can evin haşmetlenir Ne büyüktür, bilinmez; yücelerden olursun De ki sürüncemeyledir sancın Her olcakla doğumlar hancın Bu böyle olacaktır Bilişte, ayrılık koyma Karanlık yandan Güneş olana selam yetmez Bak atarca doğup, batış; kaçıncın 06.05.2011 39-Yol Bebekle Başlar Ey bebek! Yanarım sana bir düşünüşle Bakarım kahroluşlarla Ne kadarda mağdur Ne kadar da savunmasız, biçare Bir devinişinle anlarım ki Dıştan yok eden karışma olmayışla O kadar rekabetçi Ana memesine gömülür denli huyla Sömüren bir muazzam mücadelesin. İnsancı atan Topluma katan Bir zorunluluğu el verirce Hünerdi emek gibisin. 23 Nisanı kuracak 23 Nisanın konusu olacak Coşku ile oluşmaya duracak Güçsün sen güç... Çevreyle dolan Gün ile solan Denmelere bahis Gizil sürç 23.04 2011 40-Üçüncü Savaş Dünya daha devrimlerini tutuşmadan İç yangınlarını yaşıyordu Fesulda. Her bir yangın, her bir gayrette Lakin liderini çıkarmadan devrimi Karşı güçle, hükümet yanlıları arasında Çatışmalar oluyor denmesiyle Yetkinden gayretin boyunu aşıyordu Olan nedir Fesulda? Dünya’nın bir orasında, bir burasında Başkalarının kararları ve iştiyak lamasıyla Sürükleyen devrim mi? Yürükleyken devrim mi? Her sürecin Fesulda Kendisine meydan okuyuşu vardır. Ama sen özneldi buyrultunla Hem sürecin oldurmasısın, Hem sürece uygun, sürecin meydan okuyanısın Olmayana erg edişle efelek Dosta gurur, düşmana korku denişle Ne alayı vâlâdan heves; Ne önde serencamla, boş boşuna Beleşten takılışlarla güdümlü Kadimi şan kalandan nefes dolmamalı. Zamanı ne seçer Fesulda? Bilinmez ki Un tutup, elek gözleyene dek Belki zaman bizden geçer! Bre kalleş sinsi Öbürlerinden artık, beriden eksik Övülmelerinle kendinesin Akıbetçe kıldan oluşun oturmasıyla çuldan Ders çıkarmalarıyladır, fendine Ayağım yerde, zaman ve zemine tutunur Başım bilim, bilgi; olanca serde Her yeni ve eskiye dek kahroluşlarla İşlerdeki toplumla, bağıntım nerde? Toplum, Fesulda; toplum, var ya Öyle bir birikişle ileri oluş ki Akışı zamana çığla, zararı bendine 14.04.2011 Yürük: Çabuk ve hızlı giden, Burada olguların niceliklerle nitelik almasıdır. Serencam: Bir olayın sonu Çula oturma: Tazılar için kullanılan bir söz. Tazı çula oturturlar. 41-Perçeminden Tutuşmak Kan revanla düşmüş al beni perçemin Suya ilişme su ürkek tavsır Bir yansı edişledir hayali candan Ah yarı sarla, kadimi ocakta yar oynaşır Çökmüştür ensene, bilmem vade boylanır Titrek ayaklar cama basmanın şehvetinde İhtiramı inledi İklimi sağanak Sağanağı taşmak Bir bir engelcini aşmak Lakin Yorganın bolluğu tadımızı kaçırmıştı Arandık ta bulunamayacak denli saklardı Bizse akasyalar açmış gibi Ömrübillah neşe, rayiha çekeni gibi Ömür kesemize bereketti Günler zulamda saplı Bir inilti bir sarhoşluk sadizmi Bir alçaklık bir heybet Uzar gider yol boyu oluşlarla Sınırlı süreklilik Bir birini kesen Yaşamın devamlılığınca esen İşte bilinir olan Sonsuzluk bu olsa gerek Çekeri bir gözle beni yek edeni Heybet aşılır düzde şaşılır Macera büyük Hayallerince budanıp kırpılışla uzar Yüksekliğin kadarla düşersin Bir maliyet edinilmiş olur Ne omzuna, ne hayaline küsersin Ankara çalmıyor, Ankara tınılıyor Her bir yürek; oluma, umuda atımıyla kürek Alışma yapmışla, zevalimedir sürek Derinden bir olurla inim inim iniliyor Bir ses verire çıktım ve gittim Can kurtaracağa heybet bir hey oluşla Umudun küstüğü, suya düştüğü yerden Düşmemişte ayağa doğrulurcasına Heybetten alçalmanın vurusuna yoğrulurcasına Bakmışsın elasından açılmış bir kucak Sarmasında da, alçalmasında da bağır Gücünce, ağız dolusu oluşla Yan gitmiş, kan gütmüş, verevce çağır çağır Sen nakaratını vızılda kerim oğlu Benim gördüğümce bildiğimdir verim Bakarsın gün solmuş vade dolmuş Taşımakla getirme nedametle sağır Ayağa kalkmış adama baş, gelmez ağır 03.04.2011 Tavsır: Kıvamına geliş. Örneğin, mayalanmış süt, tavlanırsa peynir olur. 2- Çeşitli duyguların kabarmasıyla kendini yanıltma. 3- Çelişkilerini su yüzüne çıkarışla tutuşan düşünme. Boylaşır: Irmak, deniz, göl gibi yerlerde yüzme esnasında, su içinde derinlik ölçümü için boy verirsiniz. Düşüncelerinizi ölçüşmek. İhtiramı; hürmetle olanı, saygıyı Tını: Temel frekanstı sesin yanındaki diğer fark edilir, ayırt edilir sesler Taşımakla: 1-ölüm korkusunu taşımayı 2- Yönetir ve yönetilir olmanın sorumluluğunu taşımanın pişmanlığını duyma. 42-Olumuna Zaman suya düşse Su dahi; sabah, kuşluk, öğle... Gibi vakitleri titrer Sudaki salınım kayıkta İnsan kayıktaki salınımla ayıkta. Salınım, nekahetini bilmez, Ne bile nedamet getirmez Zamanı yaşarız en olumunda Âlem uçak bileti gibi Yükselmeyle gideceği yere kadar gönderi Kimi tırmanırken başı dönüp düşmekte Kimi daha binmeye bile korkmakta Uçak sahibi olmamaksa başka bir dert Ankara rüzgârı ne bir bahar havası gibi Ne de bir imbat kıvamında Renk vermiyor gibi adama Bilimselini demiyorum Renklerin dili olmaz Dili anlamlandırmak insana özgü Halk demokrasisi Halk yönetimi Halk egemenliği Halk devrimi; denir de! Var mı hiç halkın evirimi? Kaptanlığa niyeti olmayana Bu eylemler, uçağı uçurtmak gibi Ya uçağı uçururken akıllanacaksın Ya da uçarken akıllanmaya zaman olmayacaktan Ecelini yaşayacaksın Bilmezlikle, anlamlı eylem, seza değildir Cennet yolculuğu hazır Ne var ki cennetin yolcusu hazır değil Bir öfke fırtınasıdır sarmış Atlas okyanusundan Hazar’a değin Teknolojisi ve bilim kullanımı Olmayanın kültürü Çağdaş benzerleri gibi Olacakla, yarın vaat etmiyorlar Devrimleri, devrime; evrimleri, evrime Benzemezle kargaşa ve yıkım Sadece semptomlardan nevrim Tedaviyi bili yora da değildir devrim Değildir umut veririnden oluşmaya eğin Öfke; çekirdeği içine, sonrasını almadıkça İçten kendisini dışına taşar Kendisini aşar, kendisini boğar Yerine de; ne gün, ne devrim doğar Öfkenin karşısındaki de öfke Bu yüzden öfkenin devrimi olmaz Öfkenin ve halkın; olmayınca bir işlemce başı Liderledir devrimin marşı Her çapulcu siyasetle değildir aşı Böylesi kalkışmanın hercü merci Giderek dinginlikte, nedametiyle döker yaşı Öfkenin yağması göl, sonraki sağması çöldür. Sanılır ki devrim, sedayı alalarından, Ala veredir, bedestanda açılmış bir çarşı. Oysa nazım olacak bir hareket Sonrasına devamdır, sedayı âlâyla devrim Toplumsa otoritenin kullanımına Ve toplumsa ilişki biçiminedir, karşı Ne gideceği yer bellidir taşıdığıyla cepkenin Ne salimen gideceği bir yeri vardır öfkenin Şiddetleri, bilmezle rahatsızlıktı; tepkiye değin Toplumsala yabancılaşmışsa bir halk İnançsal, öfke bürünür oluradırlar bir talk 18.03.2011 Talk: anlam ayrımı Âlem: Yazımızda halk anlamındadır. Öfkenin karşısındaki de öfke: halkın karşısı da halk. Varsa bir halk hareketi, halka karşı yapılır. Bu yüzden öfkenin devrimi olmaz: Halkın halka karşı hareketiyle, halkın devrimi olmaz 43-Sümme Haşa! Ne eşekler var ki El verişle bile, kadamdırlar (felaketimdirler) Zan ederler hep, diyarı eşeği terkle Eşek olmadığı söyleyişle; eşektirler! Öyle haddini bilişle insan var ki Eşek olmadığı halde (Eşek olmazda bile) Eşek olduğuna bahisle bilişte Daha bir adamdırlar Maksat rütbeyi nişanla Semeri düşürüp Eşek olmazlık değil! Ne taşıdığını bilişle Eşekliği akılla, adam olmak Ne eşekler var ki Semersiz de eşek, nadanca geçer Ne marifetler var ki Semer görülürü, cevher seçer ’Eşek ölükle, kalır’ denir ’semeri’ Belli değil mi semerlerden? Söyleyeni de ölür, dinleyeni de Türev olmakla kurtulunmaz hayvanat dereceden Ha kalmış olur semeri Ha koşumdan kalır, dizginle kemeri Bilene anlamca ne hacet; İnsan eskimez ya, giyse de fereceden Ha sen söylemiş olursun, dinlerim ben Ha ben dinler olurum, söyler olursun sen Ne fark eder âmâ da Dinleyen bilir olmalı söyleyeninden Adam olmadığını bilmedikten maada 27.02.2011 Kada : kaza, bela, felaket Âmâ : gözleri görmeyen. Âmâda : göremedikten Ferece: (ferace) Yakasız, uzun kollu, etekler dek uzanan bol giysi. 44-Günün Yüzü Karanlık 1 Sevdanın yüzü gibi Daima Aydınlığın yüzü karanlıktır. Ey sevgili Ne yanar dönersin Karardıkça aydınlanır Aydınlandıkça kararırsın Zevalin nevri dönmüş Sen gibi Aydınlık gibi Karanlık noktalardan oluşla Tam da hayali karşımda durur Aman vermez zaman Gün duvara vurur Sular kararır Işıklar sararır Sabahı soracaktım Yürekten dararır Nekahet geçmesiydi sanki Solan nokta, aydınlığa kesiyor Can ciğer çekerken Ciğer ödden pişiyordu Hep dikkatime gelir Leyla iken sultan durur Sultan iken, hüküm sürerim! Ben yürürüm sevgili Yollar yorulsa da... Bazen şiir okurum Biteviyeliğe ötürü dalarım da Okuduğum şiir midir? Diye Bazen okumalarımdan kendimi alamam Adeta yiterim, kayboluşum hediye Yorgun durur, dinç bakarım Alabora olup, bir dip yapışla Kendime gelir de Düşünürüm, ben şair miyim? Diye 01.01.2010 Bayram KAYA 45-Günün Yüzü Karanlık 2 Ve cennetin insanı Gözünü açmış Hava, Adem’e sözünü saçmış Yasağı bilmişti İnsanın kaderinde vardı Kaderine yürürken Akıllanmak Gün gelir Değişen her şey Bitirirdi... Cenneti de Bir araçsak kullanımla yaptıklarıdır Şeyleri dönüştürerek bitiren İnsana komün cenneti yitiren Araçsa üretimlerince yoldu, kader Öncesi cennet, sonrası mihnet Olacaktı insan, bu yolda heder İnsan, üretimiyle hazine derer Süreçleriyle değerleri önüne serer Eytişimdi, araçlarıyla kazısı Olmuştu akıl ve güçlü pazısı İnsanındı anlındaki el yazısı Cennetin payına Otlayan tayına Akıp giden çayına Ürettiğine birden bire Bunlar benim demişti birisi! İnsanlığın bu gününe gelişindeki Mutlu eşitsizlikle, herzeyi yemişti! Çelişmeleri anlamakla oluştu diması Bolluk bereketken Günah olmuştu Adem’lerle Hava’ların ciması 21.11.2010 Bayram Kaya 46-Son Akbaba Sarı Zeybek’ten Horon İdris’e Teke zortlamasından Yaylalara dek koyun otlamasına Uzar giderim Toz dumanla seçmezde Tereke bulmasa akbabalar da geçmezde Suyun iklim Akışındır fikrim Yol havası gibidir Memleket havaları Harap eder de çarpar adamı Omuz başı küs Omuz başı kıvrak Ayak lorke (hava)kaldırmaz Afiliden bir yusufcuk havalanır Yana yakıla Sanki ağıda çıkmış gibi Yolu uzar uzar Dert keserken mert kesilir Sen, ben,o; biz diye Sağlayışta toplumuz diye Ağlamaktan gözün Söylemekten sözün Yürümekten dalağın şişmiş Yüreğin pişmiş te olsa Ciğer parası istiyorlar adamdan Memleketin hali ortada Beş otuza haraç mezat Çayla saracak sigara keyfi Söylenecek söz mü kalmış! Ne bile sofrada tuz ’Ana’ diyecek olsan Ortam harbiden kesilir buz Kaşık geçmez olur çorba İçinize neher düşse de dert içilir Kuzey yelleri sancılı Kuzey yelleri aşı yapar Kuzey yelleri döl tutar diyorlar Umut koyuyorlar Lakin kasıklar iltihap Kemal bacaları tüttürmüş ’Sakın ha duyarsanız da inanmayın’ denişle Sattım, satıyooorum! diyecekten Niceler bacaları üttürmüş Memlekette uyku bana haram Toplumdur, inilerken benim yaram Parmak çocuk, parmak çocuk İşaret sıfatı bile olamadın Parmağı yarmak çocuk Sağrımda tutuklu bir sancı Tutuşun bakalım Kim yolcu, kim hancı Otel odaları sağır Yat kameraları bağır Bir kalabalık akar, ağır ağır Neferi Karadeniz’e seferle tayfa Okuduğu özgürlükten bir sayfa Güneş’ten cüz, ortamdan güz kesmiş Avaz olmuş diller, yalvardan yakardan Anlamıştır artık, değildir trene bakardan Son akbaba 15 mayıs 1919’dan 30 Ağustos 1922’ ye kadar mezun Ağır gelir insana Nazımdan düzenle koşmak Hazımdan içselleştirmek Bir zor zanaat toplum aşkı velhasıl İnsan olmak vardı, eyvah Ey! Vah! 23.11.2010 Neher : Nehir, ırmak; genişlik bolluk Bayram KAYA 47-Vatan Ben minneti ve mihneti bilmem Onlar bana dokunmayınca Ben yarı selimi bilmem ki Yar bana sokulmayınca Vatan benim canım Ben bir heyecanım Can der, heyecan Heyecan der, canım Bir anadan Ama babalardan oldur Bu sevdayı memleket Uzaklardan bildik bir yoldur Gören göze, pencere Bir de herkesle kaynarsa, tencere O vakit daha bir ses verirde hançere Küp olmasam da, içsininim; ben cere Vatan benle heyecandır İnsanlığıma çalışırsam İnsanlığıma yar olursam Vatan bende, deva bulur candır Vatan, çakmak çakmak Gözlerde, yakmak yakmak Çakmaklarda, ateş Gözler de, kıvılcım Vatan, yar bağrına sığınıcımdır. Ve vatan Üstte minnet ile batan Altta mihnet ile yatan Olmamalı arasında, babalar gibi satan Vatan ana iken, sıla katan Ticaret gözü ile olmazken Aşk ile güm güm atan Elbet içinde ticaret yaratan Vatandır, cana can katar Usul sokulur, yar koynunda yatar Bir ana vatanla doğar Aşkı selimi, vatanlarla boğar Aşk ile atansın! Cana can katansın Bağrımda yatansın Çağrında vatansın Heyecanımsın Heyecan Hey CAN… 17.10.2010 Bayram KAYA Cere: topraktan kap. Küpün orta boyu. Küpün en küçük şekline, üzlük denir. Küpün ortanca şekli, ceredir ki yağ ceresi, peynir ceresi gibi. 48-Güne Ayla Başlar Hayat, yaşayabileceğe dururken daha Henüz anlamalarla sıra iken, geçti aha Ansızın olur durumla, beklenir beklenmez Bakmışsın bir sıra oluşla, güç yetmez de paha Sevinç eşecekmiş bu bağır Ne günün koynunda uyuklarım Ne çiçeğin boyunu anışla sayıklarım Duymuşum bir atıfeti lütfu müberra Kalmadı artık hevese erecek Ne sazla düzen tutacak bir ömür Ne de sefasına değin süreceğinden bir yayla Sevgili kızım, sevecenim Ayla Değirmen dönerken Ne gün batmış olacak; ne de şafağa, kıvılcım Ne hak olacaktır, girişmedikçe emek, payla Ne verilmedik sözler batar Ki günü yaşamadan, vaha Ne de ıstıraplar akşama yatar Usulü gereğinde düşürmeden fikri, kâha Ay düşer içime Güzellikler kaplarsa da kuşkular Parçalanırım zayla Uykusunu belerim, rüyasını elerim Buncayla başıma takılır halelerden ayla Uyanırım da bakarım, gün düşer peşime Artık tut ki, denişlerle, sayılan; sayla Alış verişledir geçer zaman, bir alırla; bir satar Hülya dizilir, yola konuşla hayali, hayale katar Ilıktan, sevinden tutuşur özler, bir akışta, niceye feda gözler Ya Rab! Sevinç olacak adam (baba) Hep böyle; hep böylesini (Ayla’sını mı) mi, özler? 06.09.2010 Bayram KAYA Atıfet : İyilik, karşılık duyulmadan gösterilen sevgi Müberra : Aklanmış, temize çıkmış Zayla : Zay olmak; zayi olmak; kaybolmak, ziyana uğramak 49-Koca Mehmet Destanı Şiirin Hikayesi Bu şiir, yazarın çok küçükken, henüz 4 yaşında iken; 1956 yılında kaybettiği babası Mehmet Kaya’ya (namı diğer Koca Mehmet’e) ilişkin, dinlediği anılardan düzenleme destansı tasavurlarıdır. Boz üveyik uçuşundan Hayalleri kadarlan ufacıktı Daha ömrü vefa etseydi eğer Gencecikçe sarılmıştı yaşamına Dolu dolu tutkunundan acıktı Başı heybet nam dağlar Zamanı mıdır, ayrılışla mola Gözlerde ışıltı dururu ağlar Duygular yarışırdır Bırakır ardında ne bağlar Rahmet zahmeti bilmez Bıraksalar orada bitirecekti işi Dünya daim abada kesin diye Dağın heybeti devrilmişti üstüne Yine de kibirce Bir yücelik, bir ululuk bilmezdi Koca Mehmet... Bir özlemişti ki... Yaşamla ölümdü tamahı Hayırlar olsundu Ayrılığı ölüm Kavuşumu bayramdı Özleyen ve özlenen Uzletle... Yol düştü üzerine Şekilden suretler Birinde doysa, birinde bıkar Yorulmak mı? Neydi o! Şimdi uzaktaki bir anı gibi Şevki bilmeyen aşktan yorulur Şöyle bir anımsandı Geçmişi aydın ahdi kadın! Dünyanın parçası Olmayınca yolsuz Dönmezdi onsuz Aidiydi ve aitti Anımsamalar bilme oluyor Öfke burnunda düşmüştü En fazla günahı Masumiyetti kadarla, al al... Artık fındık kırsalar korkmayacak Gül koparsalar Ah edecek Korkular koklatsalar Rayihalar salacak Fırtınalar salsalar Paratoneri olup Dalga kıran kesilecek Anlamıştı o... Anlamaktan kocamıştı Yılların ve yolların yorgunu Koca Mehmet... Yel oldu yel Tutabilene aşk olsun Söylediği türkü Kaşındaki ivme Kucağında bir çocuk Belli belirsiz tebessüm Bir güm anla Yol tutturdu uzara yol Sakınır mıydı? Yolsuzun garabeti duyulanda Dağdı; dağın adamı Yola korda Şevkle hizalardı nadamı İnsanını severdi Ta ki savaşımı Isırıklar, kaşıntı olup Birinin sümük diye attığı İlik diye kapılmayana dek Bir buluşma bir hasretlik İki, bir oldu mu? Günahı tutmazdı artık Ahretlik derdi, ahretlik Divan durdurulsa önüne Vebali olmazdı ki yoldan dönüne Saran, sarınan bellisiz olur Dur durak bilmezdi ki sönüle Hileden yüz bilmedi naki Sulpten idi belli ki haki Değil mi ki sürecekse ölümle baki Ha, ben ölmüşüm; yaşarken sen Berdevam hizmetten aşk döner Zamanın sarhoşu idi saki Zaman bitmek bilmez Olgunlaşmanın minneti ile Dağ devrilmiş, gün evirilmişti Amma ve lakin yol çevrilmişti Ölüm üzere şimdi yaşamak zamanı Hasreti yatırım Özlemi yatırılmıştı Koca Mehmet Tanımazdı nedamı Dağın adamı... Aşkı onda, şevki bende kaldı Şikâyetin selamın olsun... 13.01.2009 Bayram KAYA Haki: anlatan, hikâye eden. Toprakla ilgili Naki: Temiz, arı Bu şiir, yazarın çok küçükken, henüz 4 yaşında iken; 1956 yılında kaybettiği babası Mehmet Kaya’ya (namı diğer Koca Mehmet’e) ilişkin destansı tasavurlarıdır. Haki: anlatan, hikâye eden. Toprakla ilgili Naki: Temiz, arı 50-Pireli Padişah İnsan gelmişte Arzı endamı şeytan donunda O da adam olacaktı elbet sonunda Ne var ki azabını yutup Cehennemini çıkarmıştı koynunda Yoktu dalavereden yana bin biri Hadsiz hereğin yaşadıkça oldu kibiri Her hengame sonrasını Giriş çıkışta oldukça diri Lakin işbirliği olacaktı batkı kiri Hasbelkader bir pire Bir emilmelik bulup da Çar çabuk dalıp gire Nereden bilsindi Nasılsa düşmüştü Sıska, soluk bir insan kepire Kuru, kapçık kalmıştı acından Çaresizlikten ağlamakla yaşı kurur Kifayetsizin apış arasında Boş, boşuna; emilmelik aranır durur Bulup ememedi kanı, ama sıcağa hayretle Derlenip toparlandı epey bir zahmet gayretle Dile geldi öneri verecek kadar canlandı Az biraz yaşam bulmuştu Sıska adamın sacından Demeyin ki kifayetsiz ne bulacak Kapçık pirenin öneri tacından İnsanın canı acımıştır ısırıktan Oturuma gelir yatakta tıksırıktan ’-Bir gıdımcık kanın yok Adamım diye gezersin Boşuna börtü böcek çiçek ezersin’ Diyen bir vızıltıyı kifayetsiz duymuş Aranırken bir zar bulmuş Sesi veren kapçık buymuş Alıp, evirip çevirmiş; görmüş ki bir zar Almış iki başparmak arasına sıkmalık Öldürülecekken zar; Sunmuş kifayetsize bir çıkmalık ’-Öldürme beni, öldürürsen sana ne kar Oysa bırak beni, olayım sana yar Göster düşmanını, para üstüne para sar At düşmanın evine beni, koymam seni dar’ Kifayetsiz: -Bre kapçık, sıska, zar pire Senden gelecek yardım nereme gire Pire: ’-Olmazsın can bağışlamakla pişman Olursun düşmanını göstermekle şişman Yok deme sen bir iyi düşün hele Gör bakalım, kul başa neler gele’ Kifayetsiz: ’-Pire pire, hiç düşmanım yok Hamdolsun ki sağım solum, dostum çok’ Derse de, doğmuştur bir fırsat Değerlendirmek gerek Akıl yorunca, şimşek çaktırır herek Pirelenmedi kifayetsiz, pireden yana Şevk koydu önüne, ahadı abadla tattı cana Zamanı sürerdeler, ikilice sıska Devranla geçmeyecekti birbirini ıska. Ölüm düşerdi mukadder, pire eve gire de Mal mülk, ikbal bulurdu böylece, pirede Sevince durur, geçirimler gelir, aklına Birçok zanna andırış söylemler gelir nakline Komşunun kimi dem onu görmeyişi Sayılmıştır, dostluğa pirim örmeyişi Sevinçle kaplanır içi, nakis bir hisle Artık sızlamayacak bir yüreği behisle Şarttı, kuruntularına kuruntu katar Pireyi götürüp, selamsızın evine atar Bir güzelde mışıl mışıl uykuya yatar Günle... Fındık kadar pire; kapıda göze batar Hayrete muciple eşikte kalmıştır dona Anlamış ki yoktur komşu, mülküne kona Azgın pireye gösterdikçe düşmanı Ele geçirirken mülkleri, Gelmezdi hiç kifayetsizin pişmanı Şimdi hasbelkader pire gibi O da, olmuştu ülkenin şişmanı Sıska kifayetsiz kondukça mal mülke Geçmekte idi eline, yavaştan, yavaş; ülke Büyüdükçe, şişmiş yumruk kadar olmuş pire Sıskaya; düşmanını sorarmış ki acilden evine gire Bir sarmaldır hepten kendini doğurur Yolun kendi şartları, birçok feraseti soğurur Pireye düşman, sıskayaysa mülkü, kadim yoğurur Sanmayın ki bu bir hayali, zannı kanı Düşülmüştür çembere baş ve son aynı Sondaki durum, yaratılan bir egemen tayını Saltık mı ki devran, böylece süre Küçücük bir kaostur, defteri düre Günlerden salı ise, salı diyendi düşman Bu kez de salıyı çarşamba yapandı pişman Yürümekle kusurdu, tatlı canı solurdu Seksek yapan da kurtulmaz kanından olurdu Neden bulamazdı da gölge bir sebepti, hin olana Bu kez gölgede yürüyeneydi garez, pireye dolana Kifayetsiz mülke konmaktan mestine delirdi Ölgün giden pire, artık yuvarlanarak gelirdi Pirenin emerek emri hak yaptıklarından Sıska; varları, kemirmiş, semirmiş Pireyeyse, sanki düşmanını ölümüne emmek emirmiş Kifayetsiz ağırlıkça, çekide, sanki demirmiş Gün susmuş, yol düşmüş, akıl pusmuş Akıbeti kinden olanın zulmü dinden olur deyip Değil pireye düşman bulmak; adeta tamahla kusmuş Ülkeye her yıl padişah seçilirmiş Padişah olacak kantarda geçirilirmiş Ağırlık çeksin diye incir altında Pişen yenir, su içirilirmiş saltında Kantardan sağırı, en ağırı, en besili Böyledir ülkenin başında olacakların, nesili Yapılan doldurmazken çekirdeği Bir bakış etmiş incire Pire olmuş ki; tasmalı köpek gibi Bağlı durur huzurda zincire Zevale ermiş, emeksiz biteviye zeametten Keşke demiş boyun eğmiş nedametten Yetersiz adamdan bir damla yaş akmış Dönülmez yolda olduğuna ışık çakmış Bir kaderine bir hederlerine kafayı takmış Yapıyı korumak için bilmiş her şey fakmış Pire olmuş, bir dudağı gökte, bir dudağı yerde Alevli fırın gibi akıtır, artık devamlı istermiş Doymak bilmezine bir iştah ’-Bre sayeyi herek, hani düşmanın nerde? Olsun isterse feriştah’ Günler gelip geçmekle güngörmüş Gücün illetiyle sarhoşundan Düşman diye tüm halkı giderken körmüş Giden gitmişti, düşman vezirdi, baş vezirdi Derken devran kozasını örmüş Görünen pire değil, sanki alevden bir fırın Düşman istedikçe fırın edemezdi mırın kırın Bakınır sağa sola, bulamaz verecek kimseyi Hali pürmelâlden anlamalarla dokunur ’-Benim düşmanım; benim,’ der, ödevine Alevli ağızdan yutulurcasına içe sokulur. Pirenin biri aranırken, yaşamsal gerekten Bulur bulmaz, yapışıp emer, herekten Ne umuşta ne bulacaktı düşüşle yetersiz çelimsizden Bu da şartlarını taşıyıp gelişecekti selimsizden Akıl değil, akıl diye umulan şevki gelimsizden İki yokluk, herekle gerek, olacaktı tokluk Yol oldular birbirine sersek, sona yokluk Üretilen el değişmekle olmazdı Yeniden yeniden üretmeden tüketmek. Biteviye yoktu, sahibi yenlikte, yemdi Boşunadır anlamın ağırını yük etmek 18.04.2009 Kepir : Verimsiz çorak arazi ise de, burada emecek denli, sömürecek denli kanı olmayan insan. Sacı : Hararet üzerindeki ekmek pişirme gereci. Adamın sıcak vücut derisi Nedam : Bilmeyen, bilmez Pireli :Şüphe eden, şüphe çeken Pirelenmek: Akıl edip şüphelenmek, Akıla şüphe getirmek Ahad: Birlikle Abat : Sonsuz gelecekler Nakis : Bayağı adice; başı öne eğdirici; bayağılığa sığınan Mucip : sebep gerektiren, icapçı Zeval : Kabahat, suç Zeamet : Mal mülk, Tımar Nedamet : Pişmanlık getirmek Fak : Tuzakmış, kurulan tuzak, tuzak aracı Herek : Çirkin sıska uzun boylu adam, sarmaşık fasulye gibi sarılıcı bitkilere, sarılması için dikilen sırık. Hali pürmelal : Hüzünlü, acıklı durum ve dramatik son anlamına. 51-Toprak Kokuyorsun Gün biter, dün yiter Issızlığın rengi kaybolur Mehtap da düşmez içe Sevda girince uğur olunan gelmez hiçe Atarcalar tutuşur Sıralamaçlaya Düğün gerdeğe girer İç dış gibi dururken Bilmek değil, ilmek de değil Sıradan bir gün doğar Kusmuk kururken Üzerine de oturulmaz hani Ansızın ecelin olur boğar İki bitimsizlikten Öncel ve son arasında Çaresiz yitimsizlikten Var oluşun doğasında Başa kakıcılığın Azabı yakıcılığın Bağıra bağıra bakıcılığın Derinliğin duyardı Toprak ıslak, can kuru O öyle bir vaz geçilmez Adamın, adam gibi adam dururu Ana mı, yar mı, can mı, seçilmez Sanırsın köy düğünü Çimen giyer, kırmızı öğünü Atarcalardan nabızla vururu Heybet gibi olmazsa da baş eğişle gururu Ve kadim bir ezeli uykuyla Çorağın ıssızlığı içinde Taşınırken kendi kendine Kadim bir akış Bildi bileli yola bakış Belli ki ağıtçı, yaşla tıkanmış Sabırdan bağır, aşıktan çağırla yıkanmış Aklında olanla özce tereddüb O öyle bir bahir (deniz) Öfkeden olacak kahir Suyun etrafı toprak Akışı toprak İdraki toprak Ve bir bağırdan koparak Patlatırcasına akarak Çıkışı toprak, birikişi toprak Neşvü neması Ki yıkışı toprak 08.07.2010 Bayram Kaya Tereddüb: Bir işi sonlandırmak için, belirli nedenlerin belli sonuçlar vermesi, sıralandırmak. Kahır (kahir): derin acı duymak Kadim : eski, kalıcı Neşvü nema: gelişme yetişme, verimlilik. 52-Olgulardan Olgulanış Hava öyle ıslak Ve öyle koku ki Çekerim imbiği süzgeçten Havama girer de Meyhane toslanmalarına Zahmet illeti kolayadır soslanmalarına Toprak öyle verim Ve sürekli ki Ekerim oludan yerimi Yuvama girer de Adamdan giydik adam yerine Adam gibi İnsandan sayıldık Varlığı candan Serin tuttuk aklımızı Simyası fandan Ne ki bürünür olduk Anlamdan anlamsızdan Oluşa, kimyası kandan Bir hoş bulduk ki derle Azametin duyanda kübracım Gideriz sefayı şandan Sen çocuk dedim Ve ben yine ağlıyorum Şiir dökülür gözlerimden Uyku bürüse de dimağı Sayıklar da Sen derim, ben derim, biz derim sözlerimden Tekil, tikel, tükel Lafzı menkul Istılahı gebe Buluruz elbette vücuttandır Anlamdan önce insan Sukutumuz var Varlığa sücuttandır. 22.06.2010 Bayram Kaya Istılah : Terim, ulam. Bir lafzı sözlük manasından çıkararak başka bir manada kullanma. Menkul :Lafzın sözlük anlamı ile ıstılah anlamı arasında bağ varsa buna menkul denir. Mürtecel:Lafzın sözlük anlamı ile sözlük anlamı (mecaz) dışındaki bağ olmayan anlamına da mürtecel denir. 53-Kuş Tünedi Dal Kıırıldı Memleket tutuşur Bir uçtan bir uca Gözlerin ferinden Genelin yaşam terinden Mısralar görünür usulü usulca Ayrılığın düşer Sayrılığın küser Hep ekşimezsin ya alacan da düşer Çekeri kor, sözünle yor memleketim Gelen geçer Konan göçer Vergi desem birinden birini seçer Ay ışığı, yüz nuru memleketim Aşk yarası Yara sarası Yıkanmaz değil a, kalmaz karası Aşk yurdu, yara yeri memleketim Coğrafyan tondan çağlar Nehirlerin fondan ağlar Kimin geçer, kimin yolun bağlar Dağ parası, doğum çarası memleketim Kuşu uçar Kanatsızı duçar Sıkışanda selamı kaçar Ciğer açar, pare saçar memleketim Ayıkta yitirdik Bakışla bitirdik Serapta bulduk hem hali Yeşil yüzü, donuşla güzü, kemali memleketim Horon teper Gurbeti keper İmdadı duyanda hep er Mülkü değer, yürürse eğer memleketim Karacası vurulur Düğün dernek kurulur Delilenmişi bir güzel durulur Başlık parası, kaş göz arası memleketim Meselesi divanda Görünüşü eyvanda Gönlüme girer çıkar civanda Kemer yağırı, köz bağırı memleketim Bugün selam saldım Önceki gün aldım Gayrı sınıfta da kaldım Beşi yonca, oldusu olmadısı gonca memleketim 05.04.2010 Bayram KAYA 54-Cennet Kurulur Yol uzunluğundan bilme Sevdanın gözlerine bak Göremediklerin değildir ayrılık Ne muhtaçlıklarıma korsun da bilmem Farkında olmamıştır sayrılık Bir bak hele, her gele Şeytan, mizacın olur, sövmek gına Her yol da, dolambaç gırla Büyümez aculluklar halasta Ya dellenir şaha kalkarsın Ya sellenir vaha bakarsın Bağlılıkların dönüşür Kırpılır haytalıklar Kullanım kredisine Güç çıkar ortaya gol olmaz potaya Girer iken sizler, bizler kotaya Ayrılık durur birlik durulur Yol kısalır da soluklanman uzun Kopmaz kıyamet Cennet kurulur 24.03.2010 Bayram KAYA 55-Fesulda Ne övünmelerim geçer Fesulda Göz gez arpacıktan Ayrılıklar güne tutuşurken Bakışlar hiza ister Sözler düşse de niza Tırmıklar kanattı yüreğimi Kemrikler büyüttü kafesimi Sevda sesleri duyulmazından Burun soluyuşlarıyla geçişken Suretin görüşte tutarım nefesimi Acılar büyümemeli Fesulda Bir dünya ansızımız olur Biri kahrından geçer Biri birini seçer Hüzün gölgeler düşürür Yürek fısıltıları büyür de büyür Ay girer Dünya kırpılmış çıkar Fesulda Ne kadar da kocamansın Fesulda Yüreğin kabarır Sızıların ağlar Ciğerlerin isyanlarda yanar Mezesine koşarken sarhoşlar Bir İnsancınla kalbini dağlar Yücelcim gelir senle Fesulda Ay düşer içime Fren tutmam Özlemler vurulur Sevdalara hışımcımdan Ne yıkanmış olur durulurum Ne bulaşırlık oluşta Pisten kurum kurum kurulurum Kulak duymayı tıkar Küsercimden Gönülcüm buz bağlar Seyranı nagah ile Kendini allameden bilmiş Bir kıpırdamaz yüreğimle Issızlığın içindeki beliriş Söyleme şeytan kandırışlarını Şafak bekçileri değiliz ya Düşer gün içimize. Sen avazını bil Fesulda Bugün pazar ertesi 22.03.2010 56-Kerim’e Bin Verime* Şiirin Hikayesi *16 mart 2010 17:37 CNN Türk. Bingöl’e bağlı, Genç ilçesi Devlet Hastanesi önünde terk edilmiş bir kadın bulundu. Ağızdan yaralar, burundan bir parça ve kulağından birisi tamamen kesik kadına (Aysun’a), şikayetçi olup olmadığı sorulduğunda, benzer örnekleri gibi kadın: "Biz konuyu kendi aramızda hallederiz. O benim eşim. Barışabiliriz" dedi! Aynı benzerlikte bir kesilme örneğide Van’ın Saray ilçesi Kapıköy’de Sıdıka’dır. 28 Eylül 2009 haber Aktüel 23:36 Ve daha niceleri... 04 Şubat 2010 milliyet. 16 Yaşında Baba ve dedesi tarafından diri diri gömülen Medine. Birkaç kez dayak yediği gerekçesi ile polise sığınmasına rağmen, babacan tavırla! her defasında barıştırılarak aileya teslim edildi. Oysa çağdaş ve açılıma gerek duymayan elin memleketinde; bırakın sığınmanın çaresizliğini, çocuğuna bağıran ailenin duyulmasıyla çocuk ailenin elinden alınmaktadır. Aileye ve çocuğa psikolojik tedavi ve psikolojik rehabiltasyon uygulanmaktadır. Birisi, baskı altında kaldı diye; diğeri de neden bunu yapıyor, aklında bir bozulma mı var diyerekten müşahede uygulanmaktadır. Ailenin çocuğu teslim alabilirlik ehliyetlerinin olup olmadığı araştırılır. Kayıtları tutulur. Ve belli bir sürede bu işlemin takip ve kontrolü yapılır. Raporlar verilir. Bizde ise bin yılların mantığı ile bişey olmazlıkla, akıl ve bilim dışılıkların, babacan tavırların açılımı, alkış ve paye alır! Ama yaralar hiç kapanmaz. Bunları sorgulaşmayan, bunların sorumlusunu aramayan halk ve siyasetler, poşet ve açılımın peşine düşerler! Sırf buradan da görülmektedir ki hiç bir alt yapısı olmayan bir açılım; "kör kör parmağım gözünüze" açılımdır. Açan da menmun, açılan da, saçılanaysa hak getire... "Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in açıkladığı istatistikler, kadın cinayetlerinin 2002’den 2009’a kadar yüzde 1400 oranında arttığını ortaya koydu. 2002’de 66 kadın öldürülürken, bu sayı 2009’un ilk 7 ayında 953 oldu." torekurbanları.com Müsemmanın Adı var kendi yok kılınışta Yılı var yıllarda yılınışta** Ağzında, burnunda, kulağında kesik çok Erden gayrıya sığınsa, sığınası yok. Berivan gelin feda kaç kereye Kaçıp terki diyar etse nereye! Töresi töre, yöresi yöre Bulunduğu yer ve zamanda infazdır köre! Otoriteye dahi sınışılmaz, ayrı çile Ne hikmetse babacandır otorite Hep barıştırılır tınışılmaz bile! Berivanlar ayakları üzerine değilde Sanki törenin gerçeklenmesine eğilirde! Barışmaktan maada yoktur çaresi Bir de sırtında kimlikten açılımın haresi! Yaya kalır, şaşa kalır Berivan Döver de, söver de; ayıptır söylemesi Kocası olur feodayı Keriman Kimlikten bol bulur harcar Ama yaşam, dar keser şifa bulmaz paresi Açılımı davul zurna zeybek Saçılımı kör kılışla bilişte İzaura Ağıtı ney’den, kaderi kale içi ortabek Açılım diyorlar hakim bey Bol bol kimlikten pişiriyorlar Etnitisemden şişiriyorlar Toplanırken rey Ben ölüyorum hakim bey Hem de türlüce yollarla Ben Norveç’te de, Hint’te de, Fransa’da da Bulunuyorken insanca Bana açılım kimliği değil Yurttaşça yaşam gerek Ben göğerirken çimliğimi Bulur olurum yaşıyorken kimliğimi 17.03.2010 **Yılınışta: yıllar içinde yaşantılaşmaların baskısından ötürü yılmak yada bezginlikler içinde yıgınlık yapar olunuş. 57-Aşk Hep Vardı Gün yiter, aşk biter Arandıkta, aradığınız bulunmaz olur Ve o süreçte Felekten kurşun yemiş Canınızdan feryat demiş olursunuz Bir yanıyla kar, bir yanıyla zar Aşk hep biter de, yeni oluşuyla sürekli var Akıl cehaletten korkarken deli Aptal uysallıklarıyla veli Sırmadan olmuyorsa saçının teli Kudurtuşla bulunur keli Sistem kusurların eskiliğinden Eski olduğu için vardır yeni Eskimekten korktuğu içindir aşk Yalan yazma şair Damağında ne tutuşmuşsa aşka dair Aşk yeni olduğu için meşk vardır Yeni; yeni aşk sart edişler, girer dirime O zaman girer aşk kayaç olur birime Durulur, kurulur, vurulur girime Sen sebil, ben sarhoş serime Kerahetten, azardan, nazardan sövgü O zaman gelir aşk, ölmüş eşeğe övgü 24.02.2010 58-Gölgesinde Kalmak Akıl yormayınca Gölge pusulasını çağırır Perişanlık ödül aldırır Lakin vurulur bin yerden Habis nodül saldırır Bir avuç tırsmalar Sıkımlık üzülmelerle Mekanını büyütür Kabusum olur Yenilgiler başlar Sokak serserilerinden artık Sinamekiden bulaşık Değerler skalası hederdir Kapıyı çarpar, kapıya... Ayağa bakar, başa... Ayıp ederim Öyle anlar olur ki Gölgemi kayıp ederim Rast gelinmez hamlıkta, eşime Düşürülmüş olur gölgem peşime Güne yönelsem, gölge Gölgeye yönelsem, suretten bölge Darlaşırım, endişe çizgilerim artar Basit hoşlanmalar erdemi tartar Gün yenilmez, su cıvadan ağır içilmez Ne var ki korkudan da geçilmez Bana kalsa daha da sürer İşte böyle iken, korku defteri dürer Ah gözü kör olası alışma Ansızın bitiriverir her şeyi Un elekte, gün felekte dolaşır Meydan terk edilmez olur Nadanlık kalkar Adam olmanın utancı çeker Ufalır, ufalırım da Gölgem bile düşmez olur Dipsizlikte dahi geçişenlikle Tay atı olmaktansa Toy kuşu olmak iyidir İnsan olmadan, korkağı niderim Külhan beyi olur Köroğlu ağzında Yunus olur Karacaoğlan avazında Pirsultan olur kendi içkinliğiyle Baldıran zehrini göze alıp Gölgeme biner giderim 13.01.2010 59-Sezonluk Yarılışlar Geçer Nekahetini dilemeyi bilmez Yaz kıvılcımları tutuşturur da geçer Acelesi var gibi tutuşmakta Odunu tütsüde beklerken Delilenmesi geçişenleşir Ben ökse yemiş olurum Ökse beni tutar Sarar, yapışır, kahreder adamı Suyu çağlayanla şırlar Nefes açar, nefes verir Kuduruş verişirsin Yer yaş dolar, gök kuraklık eser Değme limanlar olmaz sığınak Heyhat yaş kuru, kuru yaş keser Sezon sonudur Malum haller biti verir Bir çorak, bir ıssızlık Belirim verir adamın nagahında Kahredişler alıp vermelere başlar Sezon sonu indirimler uygundur Yapışı veririm bir dudağı aşüfteye Yüzde yirmi indirim düşer Bedavaya gelir havailiğim Sezon mal oluşları yaşanmamış olur Heyecanım terler, ateşim su bırakır Artık göz farkında olur ışıltılarının Tamda feleğin ıskaladığı zamanlardır Heyecanım yele biner Sarara dağları, benden ırar Eser kalmamış olur Nerede o sezon dönemleri Memleketim, sezonluk açılışlarla Yabanlara malum olursun Osmanlıdan beri medenileştirilirsin! İçini bilmediğin faylaşış saçılışlarla Sezon sonu indirimle tutuşuveririler elimize İşe yaramazından sezonluk bunlar Sürüldükçe indirime girerler İndirimde kapıştırılırlar irademe denk gelir Ha ölmüş olurum, ben ölü Ha ben ölürüm, ölüm ben 18.01.2010 Nagah: Uygun zamanda olmayan, zamansız geliveren 60-Çocuk Göz Kor arzular dön beri eder mi? Ne zaman bir ceylan su içmeye inse İnce bir sızı oturur içime Sevdam kanar Tuzaklara tutulur Iraklara yanarım Bilirim, yaşam ve ölüm var Yol kazaları uzar gider Tırsmış bir ihtiyaçlı sinse Vurulurum İç geçişken alış veriş zamanlarıdır Güz soğuklarına vurulurum Bahar dirimine vurulurum Bir de ahu göze Çeker beni inine de Tutsağı olurum halelerin Büyür, büyür de, çocuk göz olur Kor arzular bende dokunur Boynu bükülmüş bir çiçeğin Bil ki ciğerleri yanmıştır Peygamber böceği salatasına koşar Ölüsü dahi para etmiştir eşeğin Derisindeki çarıkla coşulurken Çocuk elinde kuyruğu Açlıkla, gereksinilenledir buyruğu Keklik sürmesini çekmiş Sığırcık demini söylemiş olur Ölüye davettir bu Ne Ali görünür gözüne Ne boyalar sürünmüştür yüzüne Nekahet sarmıştır yönü Anlamalara varmayanıdır dönü Sevdam düşer yollara Yol yoranda, akıl sorandadır 05.01.2010 61-Diz Boyu Gündeyiz Ölümü görsek Bir mezar kazılır hazinden Sessizlik açılır içimizde Derin azabın yakıcılığıyla Düşlerimiz solar Tüm geğirtiler yutkunulur Bir yusufçuk havalanır en afiliden Azrail gelir gözbebeklerimize Issızlık gergef edilir içseline Demini sürerken sükûnet Dünü söyler güne yaltaklanırız Duygularımız büyürken Yine de geçmiş olur tufan Günle dalaşırız Ansızın bir endamı salınış Tüyden hafif eseriz Güzel görünür her şey Sihirli değnek tutuştur Kisranın gözüne Meryem’celer ateşböceği kovalar Esmez olur kavak yelleri Can evi haşmetleşir Haşmet kendine tutuşur ıralanır Duygular parça parça Şikâyetler biter Batar olur acıtmazından bir parça Ürpeririz geçimlerle seni Bir gölge iner içimize Siluetler yalınçlaşırken Korkular büyür Her günün düşümüyle, seni Sessizliğe kayıp ederiz Bir haleler efsun esi Bir gulyabani sanısı Bir tutam sevinç Bir kıdım kaygı Bir parçada ölüm Sarar bizi Anlarız yaşamakta olduğumuzu. Ceplerimiz dışa çıkarılır Tutsaklardan çözünmüştür Ilık bir yalayışla dokundukça Ceberutluk mülayimleşir Sevgiselleşir naif dokunuşlarla dünya Asuman enginliğince ekilişler Gulyabani duygular baskılar yere Yaman olur da düşüş Bu fark geçişlerle kırılıp Daha bir tutunuruz yaşama Bir dokunuşla Yediveren arzular Bitirir inatlarımızı Kısık ateşler sarar Ateşböceği cazibesi çeker Azı karar çoğu zarar Sebepten mamul yarar Adamdan akıl çıkar Yinede sürçer akılsızlık Dökülür de Boydan boya Asaletimizi işleriz Sopa tut asımız gelir Nalburcu taşmalarına Bir gidimciği denize ulaşır Ne kulaçlar aldırır Köpürürde köpürür deniz Yolu bir tutsak Yol bin tutuşur 03.01.20010 62-Tevatürden Mütevatür Hayatımı söz yapsam Kendime çöker yıkılırım Kör olası sargılar Ne de işemiştim yaramın üstüne Sızladınız da, boy verdim Gizleyemediniz beni Bir güle verirr iken demini Afeti tuttun da, aftan yırttın Ne kolayda sırıtırsın Yılışık da durursun Yeşil üstüne çimen takarken Ömrü sade, ömrü bade, ömrü kaide? Bir tutulmamdır Zülfü yâre dokunan, saçın telinden Uzarda uzar gümanlar; lakin Cennet bile bedavadır Bir kadavra gibi isen şeyhin elinden! Bre yaren... Demini verir Nerendir haren Beş onun, keleşinden Üç beş boş boğazın beleşinden Bizde taşlar tevatürken mütevatir Sanışıyız ki, birikiş bahir Olamaz ise kendilik hoptan Erkânı, soydan soptan Benzeştirilir zahir Bulunmazından cevahir Herkesten az fazla! Bir buçuk desem, bir de değil Kurtarmaz iken, zevahir Kalaylı desem, suyu içilmez Cam desem, ışığı geçirmez Baş desem, ağır değil Duyuyor desem, sağır değil Avazınla bağır desem, bağır değil Kiralık bir kulak, bir söz, gözle meyil Bizde güzel, olmazlarda başlar Bizde aşlar, ağzı yakarda Tevatürken mütevatirden haşlar 19.09.2009 Keleş: Burada, alakasız işlerden, benzeşen kutsallıklarla imgeler yaratanlar anlamına Bahir: Deniz-bahriyeli denizci Tevatür: sözün ağızdan ağza yayılması Mütevatür: anlatıcılar yolu ile nakledilen söylemler. 63-Feleği Taşladım Karga Gözüm Dedi Mihnetimi aman bilmedim felek Harama boyun edip yalvarışla Tutmadım kılıcı haramzade ile İşimi bildim diye Yanmam müşkülatımı Sarsalarda gama. Hali icaptandır, ne bilsinler ahım Nadan olan, yola geldi derde Zor gelir adama. Sopa da gösterilse, havuç da... Kanmam Cenneti havuçla sopadan sanmam Nedenine olmalı her dem yanmam Her yol ile çıkarım Tanrı’ya Yüz bükmem, yüz dökmem Der ola ki kul, mübarek ola, usla kavraya Yobazadır, havuçla sopa; adam etmeye erekten Yobazadır dile söylem, eline eylem vermekten Yobazadır; havuçla sopa; her zaman gerekten. Ne berbat şeyler yaşadık Sayamadık ki acısından Kukuletadan tavşan çıkacakmış Krallık gelecekmiş tacından Hayallerimiz azdırıldı anam Derin orman, uğultularıyla Heybemi kuşandım İçindekileri düşürerek sürdüm geri izi Kurtlara idi rızk, kırmızı başlıktan bizi Şafağı bildim, bir elim Mısır’da Bereket ellerimde titriyordu gözümde ışıltılarla Bir elim Çin’de, korkuları tutuyordu yıkılmasın diye Gözleri buğulanmıştı Mustafa’nın Sakarya’da aşkla şevkle çağlıyordu Bir şayak kalpaklı kadın çocuğu Emzirecekken, gömerekten göğsüne bağlıyordu Ananın göğsü müydü, çocuk mu; gayrı bilinmez Çorum’da, Sivas’ta, Maraş’ta yanarken ağlıyordu Yan böğrüm sancılardan ne kaldı geriye Kurt dökmüş, taşını düşürmüş gibi ileriye Kukuletadan tavşan, kırmızı başlıktan kız Tuzak bunlar tuzak, iz azdırmaktan hız Yobazı dağlara harami eylemişler deflen Yobaz mahkemede kadı sormuş sehven İt yemiş, şeytan duasını okumuş sürer beriye Tespih boynuna geçmiş yobazın eli meşgul Aç bunlar, aç; biri biter, biri gelir seriye 31.07.2009 Sehven: Yanlışlıkla. Sorumluluğu taşımadan bir yaşantı giderek sıradan bir olağanlık kazanır ve bunun düşüncesini taşımayan bir haklılık edasıyla olması. Kolaylıkla kolay surette Bayram Kaya 64-Tutsaklardan Çözülme Hoyrat yemiş bağırlar Okunup üfürülmüş dua gibi Unutulmasından kifayetsiz Aklımın mahpusluğu volta atar Şiddetini bangır bangır bağırır Ödüncünü öfkeden alır İşte şair olasım gelir o zaman İlliklerimden sökülür Faylaşırım derinden Canhıraş patlarım Eğimim yol açlaşır Ya Ali kıran, baş kesen Ya Kerem olup, Aslı’ya esen Arzularım çelişir Gıpta ile bakarım, dirimli var oluşlara Yosun kokularından çıkmış Ağ tuzaklardaki çırpınışlara Yaşamın mübarekliği çarpar Hevesim düşerde özgürlüğe Tutsaklarım dağılır Tadarım neşeyi canla mutluluktan Menekşe kokuları gelir uzaklardan Efil efil Şefkati derin bir hisle Tutunamam zamana Bilirim mağlup zamanlardır Aşka düşer Adam olurum 26.07.2009 65-Gün Olur Gün olur Sensizliğin dolağında Kuytular dile gelir Köşelerin sesi olurum Çeksem de hali cefayı Gün ile gülden Bir hatıran konuşulur Bir demi muhtacı senden Gülü düşürsen Kendi naifliğince Sevgince beleği pamuğa Bir balı abatla müşerref Arsız alışma Şekvayı dil söylerde ah İcabı anın değişmesinde Duyuşla kendine kahır İçlenirsin, bu muydu vah vah Kalbi bilinmezin zer köşesine Tez gelir Geçsen de duyulur Söz duymaz artık katılık dibinde Sonbahar esmeleri kasvetliydi Dökerken gerekten şakır şakır Kalmamıştır bir an, yaşanmışa dair Hasretlik yeşermiş olur, içimde Bir başka açmıştır, anılar kaçarken Hislenirim nergislere, şair edasıyla Yeşermişim, tohuma saçılırken Bağ üzümünü döker bakır bakır Ne kalmışsa senden, duyguca takır Tam her şey bitmiş olurken Kafes kuşlarımdan kemrikler Dilimde aculla afiliden bir şiir Nakis sökülüşlerle yer sızlar Gün olur Sessizliğim olmaz Hasretliğin söylerim 25.06.2009 66-Körden Ebe, Sobe Çocuk arzularla saklanırım Hep sobe olmuşum, nedenle Bir oyuncağın peşinde şekilden şekle Giyinişlerle yar peşinde tikelden tekile Taratmış zülfü can, kekilden kekile Çocukluğum... Deli çocukluğum... Manyak çocukluğum Bilirim de, bilmez anlarla Ya bir varoluşun ardında gizlice Ya da aklın tutuluş heyecanını oynarım Ebe zamanlarım. Saklanma zamanlarım. Sobe zamanlarım... Akışın faslı Ne ebe yakalamıştır seni Ne ebeye yakalanmıştır aslı Manyak zamanlarım Bir zülfü yâre mest olur Çıldırtır da, delirtir adamı Mest olan da sen Mest olunan da sen Sobe... Alçak körebe Çıplaklığım çıkar da Müsrif gecelerde Utanmazlığımdan bilinirim Çok hal yaşarken Bir hal olurum Sobe zamanlarımla Ne içinde ne dışında Anlaşılmaz bir hışımda Meşumluklar anlatır Yecüc mecücler var ederim Artık sağım sobe solum sobe Önüm arkam sobedir Tutarım bir bir, aklın önüne Başka tutunacak dalım mı var Bunun dışında kalım mı var Devinimi ve zamanı akıtan ilke Akıllaşma zuhuru ahirledir Sobe... Yine sobe zamanlarım Tutkunu olurda ebeye Mücessemi hal zamanın Anlayış ve yol oluşlarıyla Karışırım varlık yaşam seline Mazimden hız, halden kız almışımdır Biz içindeyken akmaz gibidir Lakin ardıllarımız boy boy seyran ederken Hışmı zamanı çizerim gel gitlerle Adamdan eksik, çocuktan fazla Manyaklığım, deli tutkunum görür Ya mazlum sofrasında kaşıklanmış Öbekleşirken Ya kurtlar sofrasında, köpekleşirken Sobe... 26.07.2009 Abat : Bayındır, düzgün, düzenli Müşerref : Menmuniyetle, bir onur payasine yücelterek duygulaşmak. Şekva : Yakınma, sızlanma, şikayet Zer : Altın, çile, ölçmek, sararmak Afili: Fiyakalı, gösterişli, cafcaflı Nakıs : Tam olmamış, bitmemiş, noksan 67-Sadaktaki Ok Kimse seni anlamaz Anlayabilmez hoyrat zamanlar çocuğu Narkoz girerken damarlarına Yabancılaştırıyorlar hemi ademiyetine Gün bırakmamışlar yarına, ehli yol diye Aşırmalarladır ahlak, etrafı bi idrak Gaflet olurlar, sakız olan şamarlarına Sübyanlar gebe, sübyanlar mezat Akla, hukuka, güncele yol alınmaz tezat Süreçtir, gün uykusuz sürer seni yola Ademden kucak açar, demi sararsın kola Yüksünmem, kırılmam, şad olurum dola dola Kimse seni anlamaz Anlayabilmez hoyrat zamanlar çocuğu Çocuk; çeki veririler her biri, bir yerlerden İntihalciler, demokratik libareller Yer can alıcı, yer deprenir, yerler ağır Ağırdan sarsar seni, onur, düşünce Ferman ister yenilgiler, gün abartık Yerler yer, acı verir oy, sarınsa bürünse de Yobazlık hüner, gericilik demokrasidir artık Örtsede de, kör olasıca kabuk, kahir kanar Kanar içten ve derinden, sızım sızım İnsan olduğunu anlarsın ağırdan Sızlarken yar güç, yarlık güçlükle Kargı yemiş böğürden sancılı sancı büyük, can telaş içinde Kimse seni anlamaz Anlayabilmez hoyrat zamanlar çocuğu Zaman ayrı, düzlem ayrı, gözlem ayrı sanki başka can hiç yaşamamış Başka can hiç üretmemiş, hiç düşünmemiş Sanki yok hiç başka can Her şey bilim ve bilimden gayrı Anlama, idrak ve eleştiriden, ayrı Ayetlerden, siyeri enbiyalardan Sadıkı sıddıktan, bini bir para anlatımlarla beri Klavye tıklayan el, deve yuları çeken elden geri Dün ahlak ve hikaye olmakta bize, ravilerle seri Dünyayı, sarı öküzün boyunuzunda bilenlerden Bilenlerlen yaşantılaştırılmış dünle İlişki tutmaz, gülünçlüklerdeki günle Sızlamazsam, inilemezsem, kafeyin yemiş gibi Söylemlerden çıkar bilim, lal olsun böylesi dilim Kimse seni anlamaz Anlayabilmez hoyrat zamanlar çocuğu Bazı aydınlar aç ve uyanık para sesinden Zifiri karanlık ses gelir kafa kesesinden Duman havam, duman sarmış her bir yanım Yanımıza azrailden sübap konsa da, denmez canım Bazen avcısından sığınmış Kaçak ürkek bir av gibi Rüzgarı bile yokken dalın Salıntıları ile düşüveririsin can tırsık, can korkak, can tatlı Gözler kocaman olmuş, iristen mağlup Bakışlar mel mel, paralize Böyle iken rüzgardan kanat atlı Bu kadar mı rağmen bir insan dercesine Selam Köroğlu, selam Bedrettin demek gelir diğerime Anlamlar sokulur, usuldan usuldan ciğerime Kimse seni anlamaz Anlayabilmez hoyrat zamanlar çocuğu Yürü bre zamane doğurganı Baban at, anan kanat, sen kanat atlı Bulutlar üzerinde iken, şehametten rahatlı Olamaz isem insanlığıma yar Neyden kalır kar, neyedir fedakar, yükümüne Bolu Beyi gördüm, Köroğlu sürme çekmiş gözüne Şeyh Bedrettin’i gördüm yolda, yürür özüne Mustafa Kemal gördüm güvenilir sözüne Bir elde bilgi bir elde ilgi, eylemse hurafeye silgi Yol tutuk seride; arş geride, marş ileride Selam, arta alandan Anadolu, yolcun var hükmüne 15.09.2009 Sadak : Okluk, ok konulan kutu Hem : birlikte olma, birlikte davranma anlamındadır. etrafı bi idrak: kendi yaşamsal varlığından habersiz Ravi : Anlatıcı, enbiya ashap hikayeleri anlatıcısı Şehamet : Akıl ve zeka ile olan yiğitlik, tez anlayışlılık Arş : Eylem, maziden başladı, durmak yok anlamına. 68-Normallerle Değilsin Hevesleşip düşürte aşka Göz camıyla uğrun oluş yaşta Kuru söğütten, düdük çıkarılışla Bir şeyler yaşanıyor da sıska Sen sevda değildensin, aşk başka Bıkar gibi boy verirsen Suna gibi salınışla soy verirsen Bakmaz feryadına koy verirsen Sen, yol normalleri değilsin. Erime vermem şimşek çakanda kışta Coşamaz çağlayamaz baharla, kalırda dışta Uğrun uğrun göz verişe kaçışta Sen, mevsim normalleri değilsin. 14.05.2009 69-Geçişme Kaç zaman yandım seni Transferlerle, boyca. Ne neşet ettim, gammı, hüznünü Ne firarım oldu kam, düşünceyi soyca. Tutuşturursun uzletine yanmam Sürecektir bendeki berdevam. Ser ola, anlamın neşesi dava Bilmezle değil, kavgayı bilmedimdi O an, tak edende cana Fark etmez kasavetli, hem de cenk hava. İçinde gülü duymayan Taklitle bülbülü şakır. Boş düşer eteğine tutunursun Geçmiştir anladığında, içteki bakır. Kılınır mı şimdi, bir serle bir mestana (e) İştiyakı açmazda koydun bizi Ey yarı gülistana Bir heves sardık ki Hükmü fermanı seçmezde koydun bizi Ey didarı efsuna. Ne mecbur edersin, gülistanı sevmeyi Çil düşmeyince, yeşillik mi olur Ayrık mı dururda, biri birinde estetiği Hususta mı aşkı canı hazla evmeyi Gülistanı görmezde, duymaz içte Ayrılık, vuslat, ülfet boş durur Gönlü bu duygularla yarışmaz hiçte Zannı tahayyülce kayarsın Bilmem geç olur bilmem tez Sevmemeyi de aşktan sayarsın Hele bağ bozumu dönemlerinde Beyaz atlı prens, diye atanırım Aşktan değil, uslanmazlığımdan utanırım Kendi çelişmeleriyledir dava Kaz gelecek yerde tava Yaşamla hamur gibi yoğrulan Ekmeklik için geldi mi tava Esirgenmez, çünkü istektir Korkularla süreçleşir hava 27.06.2009 Ekmeklik için geldi mi tava: Burada mayalanmak anlamına kullanıldı. * Bu çalışmam kişinin kendi düz anlama cümlesini kurabilmesi metodu üzerine oluşturuldu. 70-Revayı Haktan Boşa mı tutarım cefayı selden Ayrılığa bahisle gidişe, gelmen Her kahroluşumdur, sedayı yelden Kasaveti engine açtımdı seni Uzaktın erimle, serdin kemimle Ne sar oldum bilmem, ne zemle yeni Bir tecelli zamanımda ararlar Ne yaşam sürerim, doğdum mu bilmem Dalınıp, şaşa kaldım, şaşı baklan Ne de baş etmeydi, revayı haktan Düşürür de ardına beni tezden Ne köylerden ne kasabalardan Zilleti tutarda illete kezdin 14-09-2009 Revayı hak: Uygun görülen hak ediş İllet: tutku, hastalık derecesinde sahipleniş, hastalık Zillet: katlanış, aşağılanmayı göze alış 71-Şafağı Açılmamış Gün Kafanı hangi dağa yaslasan Ağrın dağı da aşar. Kahrolur suallerle Deprenirken yer Ne şimalin haberci olmuştur Muştu veren sürprizlerle... Ne de garp, batacak olanla doğum Tazelenmezde gönül çiçekleri Yelkenin bilinmezliğe ufukken Çekeylenir engin ıraklar, fora olur. Taçsız yapraklar, halelenirken Ilık yürek vurumlarına döngüsel Sevdayı tutmuşsun Günleri efkarı unutmuşsun Kasabalar yolsuz Yönlerin var solsuz Taşmaktan, süremez izleği öfke Yaşamı coşa gitmez, gönüller bolsuz Körü tutmuş fili kuyruğundan Kaldıramazı, hamd ile aşırır dağı Yaşayacaktan ökse yemiş, kelebeğin ağı Buna rağmen akışla Sağır ugultuların olmuş bağı Duymazda seni Gezdirir Uruffak’ta Ubartu’nun gizeminden söz eder Duyacaklarından demle açılır Ne yazar Aklı Ziusudra’dan alırken Kalbi kavli keremden bağıtla Seceresi sökülmüş Ahdı zamanı duman ağıtla Tutuşan, isten güman olur. Tuttuğu yan, şekva Yaşadığı yan, aşk s/olur. 24.07.2009 Ubartu : Şuruppak şehri (Urufak) kralı. Ut Napiştim’in (Ziusudra’nın) babası. Ziusudra : Şuruppak’ta tapınak duvarı gerisinde Tanrılar kurulu kararı tufanı, Tanrı EA’ dan alan ve ne yapması gerektiği, kendisine tebliğ olunan insan. 72-Memed 2 Başını sokacak yerin yokken Kafanda utanma özgürlüğü niye! Bunlar inananların değil İnandırılanların sesi Memed Tanrı bile; ”Ruhumdan üfürdüm Yeryüzündeki halefimi En iyi beğenişle yarattım” demiş Yaratılışından mı şekin? Ne kusuru, ne alçalmayı sardın da Utanır oldun Memed! İstihdam erk işi değil derken Sadaka vermek erk işi! Bunlar toplum olmanın değil Aşağılanmanın, sömürtülmenin Mideden bağlamanın sesi Memed Ben bilir ve inanırım Varlığa acırım Memed! Sorunsuz, kendiliğinden acıma Acıyacaksın diye dayatılmayan Vatan: börtü, böcek; yol, yaş Telefon, köprü; elektrik, taş Enerji, kucak demektir, samed Vatanın satılıyor Memed Sen ölürken bilmem ne dağlarında Haraç mezat, özelleştirme diye Bir zamanların dirlik zeamet satışları bu Unutma, mülk yönetir Memed Sana güç yetiremeyenler Özelleşenle hukukunu yapacaklar Hakların, özgürlüğün, yasan Böylece olacak ve bu olmalı tasan... Hiç sesi çıkmayanlar yurttaş hakkına Polarma örülüyordu kader ağlarında Organize olunmuşta insan hakkı diye Hangi üretimi, ilişkilersin Halk içindeki öznelliğimiz, değil de Üretim ve paylaşım alanına Kafanın örtüsü diye, özgürlük niye! Toplum, yurttaşlıkla daim Yücelim ve yüceltim Safranın atımı ile kaim Putunu kıramayan Putunu tutacaktır Sonra da özgürlük diye Aklını yutacaktır Memed Bir Şubat 2008 tarihli gazeteler yazıyordu Ruhsatsız facia... Gerçi Tuzla gibi Ruhsatlıdan bir farkı yoktu! Taksit taksit, taksiratla... Altı yıl önce, altı kişi öldü. Maytap patladı Ümraniye’de Dahlimiz yok dedi sorumlular! Şimdi Maytap patladı yirmi iki kişi öldü Davut Paşa’da... Kader diyorlar!!! Fırat’ta kuzu yitse Uykularımı kaçırır diyerekten de Alay edercesine tüy dikiyorlar Memed Tıpkı hızlandırılmış (tren) bilmezliği gibi Takdir-i ilahi diyorlar çıkan iniltilere Sadakalık akıl dağıtırız diye herhalde! Yurttaş bilinci ve yönetme sorumluluğu Yok bunlarda Memed, yok… Sınır tanımaz bilim ve bilgi Üleştikçe çoğalır, gönençtir ilgi İnaklar da öyle, sınır tanımaz Bilmezlik hastalığı Barış, adalet, insan hakkı Bilincimize silgi İnakçılıkları da, sadakalık bunların Bilmem ne kültürü, genele mal olmayan Paylaşıldıkça daralıp, erinci olmayan Bir şey; hem her taşın altında Ve hem sayılıyorsa derman Boştur, hiledir, zevaldir anla Budur ferman Vatan senden değil Soluğu yurt dışında alan İşbirlikçilerden kalan Dinle, tarikatlarla talan; Obüslü halden soruluyor Memed! Seni anlamıyorlar Memed Sen varsan vatanın Diyanetin var. Vatan, emeğindir, çabandır Emeğinle katıp, nemalandığındır Halden istikbale sürdürdüğün Vatan ve din; senin için iken Senin üretiminken... Nazım’ın deyişi ile Memed -Vatan kimileri için çiftlikleriydi kasaların ve çek defterlerinin içindekilerdi vatan, vatan, şose boylarında gebermekti açlıktan, vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaktı” Oysa seni yatkınlayıp, vatan ve din için kılıyorlar Hinlikle, ayırarak birini birinden, harmandalar Sen gelecek için vatanda eylemde iken Şerbet olmuşlardı hale Özgürce kafayı örtmek için dermandalar! Neden Mehmet, neden! -Benden sonrakiler ölmesin diye Sen öldükçe şerefle Halkın daha bir mutsuz ve çıkmazda? Neden Mehmet neden! Avrupa kapılarında çalışılır Çıplak olmadıktan mada Örtünme özgürlüğü aranır! Ve neden Memed neden Bir buçukluk ve ondörtlüklerin Tecavüzüne, sanki alışılır Gıkı çıkılmaz da, yılışılır! Neden Mehmet neden! Boşa mı oruç tutuyorduk -Hat kıvrımları Aklımı ve abdestimi, bozar Bir tel saçı günaha sürükler Denip de Örttürülürken benir /kutsanmak Akıl tutulmasıyla Eksen kayar da, yörünge çarpılır Nasıl, özgürlüğü var denir? Geçer Memed geçer Bunlar da geçer Zümrüd-ü Anka’ya binmiş de Kafıküf dağını geçermiş gibi Yel gibi, sel gibi geçer Ardında dingin güneşli havanın doğduğu Zeminin seçemediğini zaman seçer Kalımlı ve salt yok Bir vücut buluş Bir kartopu oluş mekanik Kendini kusar, parçalanır Tekrardan küçülerek büyür Bu tarihin olmayan Hataların tekrarıdır. Tuzak dirençsizlikle var dışta ve dahilî Kör talihim fersude, yandaşlık Ve zır zır cahili 11.02.2008 73-Selam İçimizdeki Zamana Ölüm, hep üşür de Soğukluğunu biz duyarız Eridu! Yaşamın soluğu Yaşam şehri... Budalaca, nehre koşan Kaplumbağa cücüklerin Yaşama çekeyle, acemice telaşlı Hazlı bir var oluş, diretisidir bu Küçücük santimlik adımlarla Yaşamı var edecek Dokunsan da hissetmeyecek Ha bire bir yöne Sair adımlarla, yüzmenin kulacıdır. Acıdır bayat rüzgârların esmesi Anlamalara dokunur Bir de Enlil üfürürse Hoyrat rüzgârlar nereye atmazdı ki seni Marduk el verende Kingu’nun kanı toprakta yoğuruşla Güzel biçiminizden görünüş Üfürüğünüzle, içimizde yaşamadınız mı? Candan kandan insancımızla Kâh yücelerden olduk Melekten, periden suretler Savrulduk çöllere, ateşlendik Kâh yer halkı idik Enki’nin elleriyle sekilce kilden Ea’dan nefes dolduk Düşürüldük yere, topraktandık Gözümüz açıldığında bildik Hanya’yı Konya’yı Cenneti, cehennemi Tutunurduk hayata, fırtınalarla Yeni olanla düzensizliğe gazaptan Totem gülümsüyordu artık, eskisi soldu Tuzlu su, çölle göl; çamur oldu Kandan, candan, ateşten, sudan Çamurdan, yerden yaratılmıştık, Kingu’dan Her biri, bir yerli arındırıcıyla Eridu, Ninova’ydık şimdi barındırıcıyla Ben sen idim, ama Kaplumbağacık telaşında Yeldiriyordun ha bre beni... İlla Eridu’yla Ur diye Değişmelerden, değişmelere Esmelerden, esmelere İttifaklaşmış olur düzence kesmelere Mehtabı görürde, serap sınırdık Eridu’m başka Eridu’yla Ur’lu yaşamım başka Veriyorduk değişmelere isyan* Mehtabımıza da nisyan** Yeni olanın, yaratıcı olanın soluğuyla yaşıyorken Kurban kılınıyorduk*** Eridu, Ur, Uruk, Nippur, Lagaş, Kiş Altı gün, altı gece, her birden, bir can Mehtaba özlemden biliniyor Bilincim siliniyor... Ölümler üstüne, yeni yeşerme tufanlar Salıverdin de, şimşekler cabası Geldik bugüne, olmadı hiç acabası Ölümler hep üşüdü Soluğu daima içimizdeydi Yaşamı gözettirdi bize Sana ne var ki Soğukluğunu biz duyduk Titrek sarılmamız ondan. 04.05.2009 Bayram Kaya *Yeni olana, değişmeye direnç gösterme ** Eski toplum aidiyetinin bizde uyandırdığı, alışmalarla tekrar edile gelen edim, çekiciliğini unutma, unutturulma seremonileri. ***Eskinin unutulup yeninin benimsenmesi için hafızalardaki yok edişler. Bu ittifaklar insan kurban törenleri olarak gerçeklenmişti. İttifaklarla kaynatılan kazanlarla kurulan şölenli ata totem geçiş ritüelleridir. 74-İç Ve Dış Bir beliği afeti tutan oldum şamardan Vuslatına yar olmam, az az özlemim kanar Bilmem kavuştum, kavuşmadım; heri, sen sanar Cennete sarıldım da, cehennemle içim yanar Kendisini topluma vakfetmiştir değerler Istılahı gafa garkimiş meğerler Olmasada isnadı, tutarsa boyun eğerler İçte kam, dışta yüz eğerler Çıkar arbedede saygıdır, saygıya değerler Boşu patlar olsunki, dolusuyla dalıştırmak Her dem işgence tezgahıyla çalıştırmak Gerekmez ise de, içle barıştırmak Yoksa, ölümü de hafife alır, alıştırmak. 19.04.2009 Bayram Kaya 75-Art/a Alanda Bir Çığlık Anadolu 2 ... Ve hayat suda Tarih Sümerler’de başladı... (S. North) “”Adı yokken daha yerin Göğün daha adı yokken Ne düzenlenmişti otlar Ne demet edilmişti kamışlar Ad verilmemişti hiçbir şeye...”” Yaratılış destanı (Sümer) ** Uygarlıklar getirilip Uygarlıklar taşırılan berdevam... Kıybele’nin gözlerindeki Bereket taşması, şad yolu ** Coğrafya ikliminde Yazları görsem Anadolu Seni bir özlerim ki Dirimin hasat zamanıdır Sefa dilerim gönlümce Lakin tama eremem Kışların donar Tamda buz gibidir derim Pır pır ederken yüreğim... Sonbaharını görsem Rengim solar Ne kalır utkulardan Heycanını da, duyamam sevincin Lakin bilirim dirimi Baharların coşar Heves olur da yetemem Parelenir, sürüklenirim Duygular karışık koşar. Ekşimem kokmam Bir gıdım yaşam için Tuzundan tutarım senin Basra ile Eridu’da taşar Sodom ve Gomora da Diyet tutarsın tuzdan sütun Ölçüsü kaçmış Korsan arzulara Tuzunu eksik etmeden Sakarya’nı ayağa kaldırsam Fırat’ın, Dicle’n tasadan asi akar Dört bir yan hayran olurda Mucizeler yaratır Dilmun’a... Eden’e...İrem’e Firdevs bahçelerine bakar Rayihalar içinde Enlil Göz kor, Ninlil’e tutuşur İnanna’dan kaçsam İştar gelir üzerime Kybele meme uzatır Marduk’un gözlerine takılırım Dumuzi’den bolluk alsam Sonu gelir cennetin... Lakin, yapıyı kuran şimdiyi bulurum... Her gelişim, dönüşüm Toplumsal ittifaklarla Tufan koparır, minnetin Hafızalar tazelenir travmadan Tuz buz edersin Meme tuttuğun ananda Art alanda Ansı mahfiller neşettir inanda ** Ey okur! Her nebzede, Anadolu’yu arama Bir seyirin, başka bir seyirinde Başlangıcın bir ılıman koşul Gelişmesi de var ama... ** İnsan, sürer iken demini Toplum olanıyla, halksalıyla Alışmalarda iken sürprizlerin*1 Kıyas tutuşturur çelişkilerin Bir duruma yatkınlaşırken daha Tamda gün tutarken Bir sürpriziyle, cuk oturan. Kimi avcı grup Kimi çoban grup Kimi çiftçi grup Kimi de çapulcu Süreç alınmış yol evrilirken Akıllar çelişkiden çelişkiye Olgunlaşarak uygarlaşarak devrilirken Tam bir yol alışla Girişilmeden ilişkileri, sürürken Ortada yok, topluma yürürken Baharı koklasam Düş çiçeklerim patlayacak Bir tomurcuk, bir tomurcuk daha Yemliha, Mekselmine, hele kıtmir Uyanacak uykusundan Ne baharlar devrilmiş olacak Ben kucak açan Geştinna’nın yer altı gezmeleriydi Düşümün patlayan kısmı Gılgamış’tı yanına yakışanı Anlayamadınız Enkindum’la kavgayı Mitolojik takıldınız En yüce değer erdemdi Erdemliydi İnanna fahişesi Dağ duvarlarında aks eden ruh neşesine Kutsallıktandı iniltiler Vururken tapınağın çehresine Aidileştiriyordu behresine Bir türlü sevemediniz kutsal orospuyu Bilmediğinize, düşmanlıkla cehlinizi Bilebilseydiniz eğer, anlayabilseydiniz Görürdünüz günceye idi Vehbi’nin kerrakesi Sarah kısırdı veremezdi meyveyi Ne yerindi, ne gökündü evlat aidi Tapınağındı Sargon, Horus’lar şahidi Kutsal kadın idi; naditum, entum*** Bakireydi İnanna, Aksi küfür idi Kutsal dağ, ruhunu İnanna’ya üfürüridi Düşümün patlamaları geçişiyordu Birindeyken daha, biri seçişiyordu Yer yürüyor gök sürüklüyordu*2 Göğün suret nefesiydi tapınak yerli Bir totem soy aidi oluştan, çaba terli Okuyabilseydik eğer Tevrat yorumlar gibi yorumlasaydık İştar’lar; Dumuzi’ler nekadar biz Bizler de, ne kadar sizlerdik meğer Toplumsal yola koyuluşlarda Bir varmış bir yokmuş Bundan sekizbin sene önce Yaşlı bir anne, yaşlı bir baba yokmuş Gel zaman git zaman Dağın ruhu, ruhun üfürmesi, varmış Kimi pek çok doğuranları bakire Tanrıya ait doğururmuş, kutsal nurdan Yeni ilişkileniş toplumun habercisi kimi hala toteme doğururmuş tabirle Analar ana, babalar baba değil iken Babalar kutsal, analar bakire olmuş Ana yerden hasıl, baba gökten Enkindum Baba yer dahlinde, anne Anu, gök Eski ilişkiler, cinlerle periler Yavaş yavaş eski adetler Yeni sembollerle geriler ... Gökten üç elma düştü, Biri başımıza, biri aşımıza, biri yaşımıza Yinede çıkalım kerevetine Masal benim düş çiçeklerim Suyum, aşım, gıda içeceklerim Ben masalı çok severim. ..... Dünüme tükürdünüz, igigi’ler Yüzümüze tükürür gibi Sizdendi, kurban edilen Birinizindi etiyle kanıyla Balçık kılıpta, şekil verilirken kile Tiksinme iğrenme var ediyordunuz Artık aidinizden olanı Kurban etinden yememeyeydi çile Yememeye tükürüyordunuz İçinizdeki kurbanın üzüntüsü Bir gün, üç gün, yedi gün yememe süzüntüsü Yasını tutuyordunuz oruçla Yas içindi oruç, yas içindi huruç Düş çiçeklerim bir kez Eridu’da patladı Bir gün uyanırsınız ki, gün; dün değil: İçteki sıkıntı ve anlamalar Dışındaki yıkıntı ve zanlamalar Ejderlere devlere idi Kendilerindendi verilen yutulmalık Birilerini verir iken kurtulmalık İlişkilenme ve düşünmelerle Hale, yola, girişle, darma dağan Kan candı, geçişen akraba bağdı Verilmeliydi candan armağan sevdiğinden harcamayan, değildi aidi İgigi’lere, ağlarken, Anunnaki’ler şahidi. Boşuna mı istenmişti İsmail’in canı Değil miydi ekmek, isa’nın bedeni Boşuna mı şaraptı kanı! Heyhat her edimle zılgıtla isyan Bulmuyordu bir türlü akıllarda nisyan İnsandı, insanı kurban ederken Kendi canını düşünmesi ile bungun. Yerinize geçecek, koyun oldu sungun Canınıza dengi konmalı Soydan gelişle, kan ter emekle Eşitiniz olmalı Kan dökme kıyasına idi, minneti Duyulmalı idi saygı Kutsalaydı himmeti ve kefareti. Bir ön oluşlaydın ey insan Ata totemden soy ile insan Totem çeşitliliği idi aiden Yeni ittifaklarla Zeminsel tutkalla idi, kaiden Bir adım atmana Eski alışmalarındı tartı. Sembolik, totemik Ayinle kılınırken artı Zaman geçişi ile yürümesi Kırılır yeni baharla Geçişlerin sürümesi Bayram geçişlerindir İnancın andaki ritüelle çürümesi Razıma geldin felek Olmuş bir kavun gibi Tevekten sürüldük Hevenk olduk büründük Kazanlar kaynadı Ağladı aidi yaban Yedi soy totem, yedi günle Tufanlar koptu Edilirken insanlar kurban Göz yaşlarından Gök tutamadı suyunu Tasasından Unuttu yer Suyu yutma huyunu Ea, İştar, İnanna, Enlil, Enki... Anu’ya kaçıştılar en yücelere Korkarak, titreşerek çiftleşen Sarılışlarlan birbirlerine Sözleşiyorlardı artık Tufan etmeyecektiler cücelere Beş şehir kuruldu, ittifakla düzde Bir çok aidiyet değerler Solmuştu güzde Aynı totemden soy oluş Hakkı iken cima Oluvermişti şimdi, Hemde ilk yasal yaptığı idi yasaktan bir ima Kardeş olunurdu İçerken kurbanın kanını Evlendiği klanın her bir canını İkinci yasaktı kan içmek, ahidle Bağ dikti, şarapla demlendi Eski, kanla kardeşleşme rit şanını Var oluşla varlık Zıtlandı, birlendi, tekillendi Tatlı, tuzlu sularda Kişar ve Anşar şekillendi Gök tanrısı Anu oğulları Anu’dan evlat Enki Eskiyi yok edip, yeniydi Tufanla kurtaracaktı boğulları Toplumsal dönüşümle tekleşecek Marduk’un babası Eski sosyolojileri kırma Alışmaların aidiyetliğinden Her bir şaşmayı, düzenleme, çabası ** Tufandan sonra Eridu Beş yerleşimden her biri Ur, Uruk, Lağaş, Nippur Yeni ad ve yeni yaşamla dipdiri Gökten (Asur’dan) gelen tatlı sular Dilmunda akardı, Eridu’ya kasra Yerin (aşağının) tuzlu sularıyla Buluştuğu yerdi Eridu, Basra Tuhafsın Enki Fırat’ın sularını gözlerin süpürürken Tufanlar kabartacak taşmalarla Tiamat kucak açsada Fazlaydı yerin ve göğün totemi Karışmalı, sarışan kucakla Gök ve yer yerleşimli idi, önemin Tiamat tuzlu su kıyısında savaşır Çapayla, karnını yırtarken yerin Sosyolojiklik takılır senin erken dönemin. Toplumsal olanaydı Bilmeden kucak açan girişen yürümen Etnik ata totemi, peşte sürümen Yetemedi, anlayamadı yerin ehli Yaban bulurdu gök, birin birine Totem aidiyetti Tek gerçek kendi oluşlarıyla idi cehli İnsan soyuna düşecekti gök titanla*3 Karışacaktı yerde Nefilim soy, hitamla. İttifaklar donuklaşırken Enki’nin gök gözlerinde Okunuyordu Tiamat’la, sözlerinde İlişkisel değer katıyordular yaşama İtifak düzenlerini Sembolize edebilmek Rehabiliter, bir aşama Bir yüzü gökten Bir yüzü yerden İki kol sararken iki kolla açık İsimud Yerdendi tırmıktan pençe Çapadan gaga Gökten kanattı İki başlı kartala Şimdiki totem ata İlkte, aidiyete felektendi buyurma Şimdi, girişimle gerektendi, duyurma Koca Sümer yapıyı kurdu: Ur’du Uruk’tu, Lağaştı, Eridu, Nippur Şehirler ittifakıyla toplum, devlet durdu. Sözleşmeyle, oldular deniz Olup bitenle, her bir beniz. Farklı faz kırılması ile kavranıyordu Yeniye, her aidi totem, damla damla Katılıp dalgalandıkça Damlalar deniz gibi davranıyordu Arandıkta durumu icaptan Yoksa yerde karşılığı; görece sanrı Yaratılacaktı; toplum-toplumlar arası İnsan-insan; insan-toplum; arası ittifakla Buyuran hakim sesle; tek kutsal Tanrı Suda yıkanıp, ateşte pişen Kanı akıtılan ins. İç ve dış yamyamlık dönemine şeçenek cins İlk ürün Tanrı’nındı Evlat, hayvan, bitki olanı turfanda Kabil, öldürünce Habil’i Öldürüleceğini diyordu İlk oğul İshak ile Öldürülmemesi için Tanrı’nın işaretini, anlına yiyordu İnsanın sunu ritüeli Toplumsal belleğini silimdi tufanda İlk yürüme gibi, ilk büyük kırılma Bu toplumların gelişme ittifakı idi Uruffan’da Her bir girişmesi unutamayacağı Bayram olan; her bir saplantısı Toplumlar arası anlaşma ittifaklaşması Kutsalı ve kurbanı; inek, koyun, deve Fasulye, buğday; konduğunda her eve Çoban ve çitçi geçimle sunuyordu ürünü Kendi yerine sunağını, yemez türünü Diyet karşılığı, saygılanma idi totem Toplumlar da, anılacaktı, namıydı totem Totem idi, toplumun da adı Öküz toplumu, it toplumuna kapınmak Kurtaran bitki ve hayvana tapınmak Totemi taklitle, totemi öv, durma! Yeni aidiyetti, bir silimin unutmasıyla Günlük hayatta yer tutmasıyla Halası idi, insanların hurma Kendisi ins, karşısı cins donunda Domuz topluluğu da Ataların ilişki biçiminden gelirdi, sonunda Sunusu ile idi, soy sopluluğu Farklı güç ve görünüşle insandı Kendi yerine eşiti, kurbanıdır konu Bitki ve hayvandı görünüş donu Kurbağa prensti, ejderha idi, ili Bileceği elbet, bunların dili! Toplumlar anlatılırken Allamadı pullamadı Üst üste çullamadı Hep bir ilişki ve düzenleniş Akabi olacaktı halkla tüzenleniş Kiminle evleneceğine Miras konu girişmelerinden Belli olacakken soyu sopu Eşiğine adım attıracaktı Sembol kılıyordu, İnanna orospu 2.Bölüm Sonu 05.05.2009 Bu çalışmamın devamı olan diğer iki bölüm daha önce Eynazende rumuz ile; Art/a Alanda Bir Çığlık Anadolu 1 ve 2 diye başlık altında yayınlandığından ötürü, burada yayınlanmayacaktır. 76-Laga Luga Ne beklenen baharlar gelmiştir Ne de özlemden sevgililer ölmüştür İç evrenle ah edipte çeksen, tozmaz Derim hep Anın gerekmeli şiddeti var Düşse de Nil’e şev İstisnalar kaideyi bozmaz. Hayat hiçten kurulur İki uygunluk, ahenk değildir Bir ilgisizle bir bilgisiz Münasibi girişimle olur silgisiz xxxx Bir uçarı Bir kaçarı keyfe keenlem Yarım yamalak sözler Duman ve karamsarlılkla Birşey ifade etmez, yumulu gözler Alt olmuşken, hep alt etmeye içten pazarlıklı sözler Sürer tahakkümünü Ne hırs, ne ömür, sözlü demle yetmeye Çingene falından çıkmış gibi Hani sıçanın sevmediği ot… Biti veririler Garip ve baş belası iğretiler Mahkumsundur cevazına Us geçimleridir gözlenen Durumdan bu ahenk kaymıştır Güne tutuşturulur Yalancıktan ve harbiden dostluklar Pazarı fiyatlar... Siyaseti indirir bindirir... Nursuz Arif’in kızı Puşt Bekir’in deli oğlu Uygunca nasibini alır Tüysüz Musa gocundu mu ne? Sandelye kalkmıştır Üç dört kişi bastırır Seyfi kelle say, biri açık olsun Receb’in Kahvesi boş mu? Dün gece gelmiştim de... 01.05.2009 77-Hasretim Memleketim Dağlarım Hani benim bağlarım Güncesi sürmüş Yaslarım kendimi Çat’a da seyirle İçim senle kemal, şuhudla ağlarım. Hep ekmek verenim oldu Aşlan, kaşlan, taşlan Doymaz yanım doydu da Aç yanım size sızlar... Bir türkümü Bir hasretliğim söylerim. Dört bir yanın dağ Yansa yıkılsa Irasa, yakınsasa da ferağ Kasvet bağlamaz Irganırken Gök bel’de havalar Harman bel’de göğününken ekin Meryem Dere’si ıslıklarla çağ Dört bir yanın dağ Dumanın tüterken Çoban ateşleri Çatal bük Sivri’de geven yakımlar la Sualan, Pancar tarla, Harım’ınla bağ Hey derken Dağ tarla, Seyfe, Badılı, Horla Seni anarım da yanarım bir korla. Erik Kaya’da çıkınca Görünür Sabire Bacım Desem acım Cebinde yumurta gezer Kara gözüne kurbanım der Tek iltifattır bu, can sezer Beş ondan güdülen kuzuyla Mezarın Gediği’nde görünsem Halil Emmim bağırsa Hacı Halil Emmim duymakta ağırsa Rıza Emmim terlemişse katır başında Fadime Bacım testi elinde bayırda çağırsa: Lan gâvurun dölü... Sığmadın mı yazıya yabana! Şenlik tutar seyri âlem, kokmazdı tuzuyla Yinede öperdik eli Hiç olmazdık pek pek papaz, deli Yine göründü Miyase’nin keli Atı çatlatsa da seferdedir seviseli Görünür her yoklarıyla yörem Yaşam dururum gibi siluet sanem Sevecen bir ılıklıktı anneannem Kendisi de yetim gün doldurmuştu Endamca Abışın Mehmet’ti dedem Harıma bir iki tavuk atlasa Hasibe dezemin gözü patlasa Mamık dayım beyaz yüzle kireç Öfkeden dili dolaşıp, kekeç Memmet emmim bir güzel teklese Sinkafı dilinin ucuna eklese Esme bacım, köyü dolaşacak ya Herif gidecek diye beklese Yol dolanır köy içine akar Safiye bacım tatlı şehla bakar Gamzeleri yüze takar Hele İbraam emmimin sessizliği Islığıyla âlemi yakar. Nazik bacım dertli yanık Konuşurken uğunur, saf kanık Mıstey emmim görmez ama Nuh nebiden, en güncele tanık Abış Memmed emmim yürüse Endamını haşmetle sürüse Haçça bacım başını bürüse Köyden yana görse bir nobran Girer çıkar sokur sokurla sokran Nahırları kaparken, ekin firikse Göö gözleri, akılda dumanlanıp İncileri, zarafet görünür, sözüne birikse Şakacı İsmeyil emmim çerçi Rabia bacım çok zariftir gerçi Bazen hatırı yatar, satırı batar Rabia bacımlan, süt, yoğurt satar Badik kız üzümü helkeyle alır eline Bağ çubuğundan şeleği sarmış beline Hacı emmimle şaşkın geline Baka kalırlar eline, diline Hasar’ın Fadime kimi dem tatlı savak Hacı Ahmet emmimle dikmişler kavak Bekleşirlerdi şehit olmasa Oğul büyüyecek, açacaklar duvak Dalaşmaz, yanaşmaz Şevket emmim Perdane bacımla, gülüşe sürse Kemal’e yumurtalı dürümünü dürse Pek hazzetmez, görüşle bulanır Garip kalır yanındaki Başı eğiktir göz hakkıyla, ağzı sulanır Gözleri dolgunca Hacı Hüseyin Emmim Ne zaman görse yetimim der saç okşardı Daha demindi, buğulanmıştı göz zemin Birine kızdı mı sinkafını demez Sanki suçlu gibi, baş eğer giderdi yemin Memleketim Dağlarım Bağlarım Soykadan mı kaldınız ne Hem söyler hem çağlarım Kör kütük koydunuz Hani nerde Sabire Bacım Hacı Hüseyin Emmim, ağlarım 15.10.2009 Ferağ: sahiplik hakkını başkasına devredip, tapu ilişkisini kesmek. Sanem: güzel kadın kılığına giren şeytan’a verilen isim. Kasvet: Birden bire beliriveren iç çökkünlüğü. Şuhut: Zamana tanıklık, dan beri içinde olmakla tanıklık etmek, gözlemde bulunup şahidi olmak. Bayram Kaya 78-Bu Çocuk Gece sessiz Gün yorgun Üzgünüm üzgün Perdelerimin ıslaklığı dağılır Yanaklarıma süzülen Bir acı, bir yaş demlenir Yüzümde, dudaktır büzülen Dağılırım asumana Uykusuzluğum dinlenir Bir fırsatla Yağmur dağlanır dağımda Adı söylenmemiş olur dilimle Gün değil Zar değil Var değil Hal yorar, dil yorar İçin ıssızlığı, biçimine Hazineden gerekken Çocuk gibi bir göz Akar içime Ansızım olur Daimiyim der gibi Sen iyi bir çocuk ol diye Ben yaban oldum Çocuk paylaşmıştı Takasla almıştı Çocuk göz bende Yaban göz onda kalmıştı. Kar yağıp, soğuk olacak Dolu yağıp, boğuk olacak Gün açıp, doğuk olacak Bu çocuk büyüyecek Dağıldı çocuk Lakin azmadı Bu çocuk Kaderini kendi yazmadı Bayram KAYA 11.10.2009 79-Alaylar Senfonisi Eskiye göre yeni, değildir ezber Ezberim olmasa, hatırlamazdı seni Bilmezdi demi, baz alırken ezberi yeni Girişen her aşk ileridir doğumla beni Olmasaydı ezberimde ateşin, coğrafyan Çalışırmıydım seni Biriken kromozomladır geni Bilgim, bilimim; her yeni oluşumla Gölge gibi yansılanır usa doluşumla İnancımdır, kucak açar kavuşumla Kalmaz yerle ezberde söz, ileri bakar göz Ezber geleceğin bağrına Şimdisini aşamazsa Ezberdeki haline düşerde Şekillenmesini yaşamazsa Bir zaman dışı kalışın Kolaycı hayalini tadsır Korktuğu için Yeninin baz araçlarını yadsır Ezber ilişkiler, tutumlarla çekey İleri girişme içindir hafıza Tekrari oluşla, akılcılığın, bilimin Değişenin, çelişenin ezberi olmaz Gelişip değişemeyenindir ezber Behey yobaz Sen bana yaramazsın gurbet kuşu Küt küt örselesen bile bağrı Yansa, harptar yapsa türlüce ağrı Bahar ortaklığından başka nen var Mamurda gelir, bozumda göçersin Enginliğe ıslık çalıştır bu çağrı Bilseyidik gruptaki ufku İyiliğe, kötülüğe de, vardık Gelse idik bir adım sarpta Sevgiyi, nefreti de sarardık Biçimde hoşlanırken, içimde Güzelliği, çirkinliğe karardık Her bilinç durumlarında yarsın Oluşturulan ortak yanlarla Paylaşılıp İlişkileyebildiğin sürece varsın Kusmuk kusmuk yalan diyorlar Soyuttan, öznelden, abesten İftiharı şahaneden biliyorlar! Tekamülsüz imanım ezber Surelerim ezber, duam ezber Cehaletim ezber Düşüyorsa şimdiden geriye Ezber bozmadan bahis Yalanla müsavi kadam Maksat samimi Ezber bozmaksa sedam Önce inançlarından başlamalı adam 11.10.2009 Kada : Kaza bela felaket. Kadanı alsın; kazanı belanı felaketini alsın. Kadan olurum; kazanı belanı üzerime alırım. 80-Hık Mık Tık Belekten bez bulundu Elekten de toz Şairliği oldu tebarek Sarındı büründü Mumya mısın be mübarek Klavyemin ucundaki güzel Bir tıkla cevap olur tık mısın Elebaşlar tavaftan olurken her bir yere Secdeler, semboller üzerinde gider Kıyameti koparsa da bu çılgın bağır Alışmıştır dirsekler, sürünmekten heder Kursak kavurgasını ister Bir sen tutarsın dünyayı köşe yandan Kılarken karikatürize Bitten yağır yanlarım dökülür Artık yiğitten yanıma sokulamaz bit İnsan üstü yanlarım soyunu verir Oluveririm adem donunda Bakarsın ki film kopmuş sonunda Şimdi yeni sevdalar iş başında Araba içi direksiyon sevdam Göz ucu süzüşen ok vurmalar Yel yepelek olur, benzin kokuları boğarken Hırıltılar sarmaşır keskin humoral duyumlara Ateştir yükselen, ateşle şifa bulan dinme Önce ateşin çıkar, sonra ateşe yükselirsin Ateşle ateşin orgazmıdır devinen Hasta olursun dökülürsün, dermana düşer Mırıltılar kutsayacak, onay verire tütsülerken Buhurdanlık sen, buhur sen Kutsayan sen, kutsanan sen Tavaftır dönme alt alta, üst üste yuvar iken Şifanı buldun şifanı sundun Yaşam, eskiyi yeniye, yaşamla katası Eski (aşk) sürer, yeni (oluşma)giyer Dağ delinmez, yeniye otomobilsiz gelinmez Bir klavye ucu kadar yakın olur Şimdi, Kerem yerine buldozer deliyor dağı Vakit günde buluşma, sevdayı oluşma çağı Kapitalizmi, vururken gözlerinde Çöl kervanlarında yağmalanmaz sevgilinin sözleri Ne sevgililer vardı, Bedir’de, Anafarta’larda Yanarken Sivas’ta, Geştinna’dan çıkar Arşimet’in gözünde çevrilir, Cern’de ilimle devrilir Bakarsın bir dilim ekmekteki gücün etrafında Paylaşılan sorumlulukladır cana can katası Deve etrafı sevişmelerim, bir çekim hatası 22.09.2009 81-Can Çocuk Yaşınızı yaşarım Eğil çocuk Sarı başak asaletinde Saygıların ram olduğu yere Duygularla tazelenir, kavuşulması Tutarım o mübarek yerden de Kutsallığım imbiklenir Bazen şiiri, şairi doldurur Bazen de şair, şiirini Sen beni doldursan Ben sana boşum Yürü dağılmağa Gamlarına duman olduğum Kim demiş gözlerinize baktım diye Neden göremiyorum öyleyse! Lal olmuşum Kim der konuştuğumu Sen bana dolansan Ben sana sarmaşık 27.09.2009 82-Sokak Zamanı Ulan İnek Bekir! Elli yılla hala devam Şöyle bir adam olamadık Mürekkep yalarken Sokaklarda fink atıp Kaldırımlarda yatıp Diyara gamsız, hıyara zamsız İlgisizce, bilgisiz caka satıp! Hava bedavaydı Yol bedava Bedavadan adamlık Bedavadan kadınlık Söz bedava, ağız dolusu saldırımda Üç beş sokak kadını ve adamı Otururken kaldırımda. Kolaylıkla, kararlılık düzeyine Boş boğazlığa, yol aldırımda Böyle zamanlarda da Gazete okunmaz Tv karşısına geçilmez Sohbetle evede çay içilmez Demi de, cemi de, gemi de Kendilerinden menkul Köpekler tutuşmuşta, itler ayırıyordu! Sokak kaldırımı deyip geçmeyin Birini, diğerinden seçmeyin İtin kuyruğunda olan Yanında donu oturur! Günle şuhud, gün evrilene dek Ne neşedir, gülüşmelerle İncir çekirdeğini doldurmayan Gelir ahvaldekine, ballı kek! Kavga bunlarda Bela bunlarda İllet bunlarda Ne tarayıp, ne eğirirler Adam da, madam da bunlar Ses de, söz de, bunlar Mihenk değerde bunlar Çerden, çöpten, paklama dernek Herbiri, birinden örnek! Boştur kaldırımlar Eğer yokta ise onlar Lafazanlıkla seçimleri En ufak bir duruma değişecektir Ağız değiştirircesine geçimleri Belki sosyal yapı, olanla darda Çokça da, kendinde olamamakla, harda Bunların kentte olanı, pavyonda barda! Et kokmuşta, tuzda kabahat Kelebi benim de, sağılan ip o! Gerekten gider iken yolda Daha bir yüksek perdeden Konuşmaları sarar da dört bir kolda ""Gı! falan kadın sokak kadını gibi Çocuk için dövüşüyor"" der, sağda solda Nohutu bitmişte, arpası kırılır değirmende Bir de kirmen eğirir elinde Tüm sokaklar bunların belinde! Akşam olur zil çalar Bakarsın ki Kaldırım yosması kostağı Hedeftir paylaşandır, gözde, gezde! Der; ""görümcem var Türk kahvesi var mı sizde?"" İki adım ötede bakkal Yarab; yoksulluğum mu Alınıp satılan Sorumsuzluğum mu Yoksa... Yoksunluğum mu berhava olan 02.10.2009 Donu : Görünüşünde olmak Şuhud : Gözlem yapma, tanık olma Kostak : zarf, narin, zarif giyinmiş olan Yosma : Güzel kadın erkek, hoppaya kaçan kadın erkek Kelep : Büyük iplik çilesi. Kilim dokurken hazırlanan renkli büyük sarımlar. Sağılma : Kelep ipin ucundan tutup, çekerek kelebi bozmak, yada kelebin uc ipini çekerek, yumak sarmak. Veya kilim dokurken eriş arasında geçecek uygunluktaki melik denen, el ipi sarımı şekline getirmek. Kelep sağdım (sardım) denir. 83-Hasbi Bizdik; İnsan, erdem, ahde vefa derken. Ne değerlemelerle büyüttük içimizi Uğur olunurken yılmadık, yılamazdıkta Sürüldük, kırıldık, döküldük, öldük Her bir icabı seyri seferle Bak kaç kez neş ettiler bizden Elde edilen terekeydi neferle Belki ziyadan fışkırırız diye Ne dolunaylar eşik oldu, atladık üstünde Aklımız dondu, hayallerimiz soldu Mevsimler küstü, bak akis, abide büstünde Gün sarmaz, Güneş ısıtmaz oldu Uyuz itten tuttuk nasibimizi Bir el böğrümüzde, bir elimiz sırtta. Ne salınımlar geçti de içimde Bir sen ile Anadolu,cana can dolu Bir senle titrer biçimde. 17.09.2009 Bayram Kaya 84-Gün Doğar Güneşle Biz Gün doğar Güneşle biz Sebepten mamül Eseridir, deli oluşla tahammül Sayrıyız ondan Yok hükmünde olması boğar Hayatımın cinayeti Bir dileyişin mağduru Bir bakışlan katil oldu Kendi, şehadet inayeti Güler naz sürükler az Yoluna dökülürüm Dahilin olurum üşür de Titrenmeyle kar beyaz Cilve naz İşve baz Halime koma beni Tırsmış duygu ve üşüşmelerle Kurdeşen dökerim Sanmaki gömlekten yeni Umulması donuk, ayaz Günlerin şehlası Tanrım, gecelerlen niyaz Buram buram burun sızlatan Soyundan artık gülbeyaz Tutulmayası sözler Çocuksu gözler Masumane bakar Gönüllere akar Dilemler üşürür Peş peşlere, düşürür Bir çok oyuncaklar kırar Yol bereketli; ırar.. ırar… Bir bakışla yakar Gamzeleri usulünce takar Ama yanmaz İcabı hali kendinden sanmaz Hayaller kurdurur Mazruftan yoksun zarf heyecanlar yaratır da Bilmez ki eğilimden sızlarım Süzüş edip gamzeyi oktan davul vurdurur. 08.01.2009 Bayram KAYA 85-Ökkeş Lan Ökkeş Mavzerlere gelesin Dilin saç narında soluklansın Sen ölmeyesin emi Cennete baktığında gülümse Cehenneme baktığında ağıdın tutsun Ökkeş, delibozuk Bilir misin hevesle dolup Gönenecekken İnsan neye kızar? Boynu altında kalıp Soluğu tükenesice, Ömrü Fizan’a yetmeyesice Ökkeş Geberesice it soyu Tuğladan minyon Gebeş boyu Sana bakarımda yareler azar Ökkeş Soy artığı, sidik zoru, insan kıtlığı Keşlerim tuttu yine Yine ellerim karıncalanmakta Karıncalanmakta bacaklarım Ökkeş, sen ayık ben pek keş.. Düşüncelerden, ayrılıklardan; yamanlardan Ayrılıklar bir olsa yanmam Yanmam Ökkeş, binbiri de, bir solmasa Solmasa günü bilir miydik, söyle Söyle Ökkeş, tamburamın zilleri çalmakta Çalanla seyrediş belki, bezmi alemi bulmakta Sen yaralanmayı bildin mi Ökkeş, bildin mi? Bildiğin, göz kırpmış suvarilerden ödünçlüklerdir Ödünçtür yaşamın, iğreti yoklarla aşkınken her biri Biri sulta yemiş dayaksız, biri boza pişirilmiş ayaksız Ayakları sürür iken, tutuşan başları bildin mi Ökkeş? Her senin gibi doğanı ve her doğuranı, doğurtanı sayma Sayma adamdan Ökkeş, insan suretli gelirlerde geçerler Geçtiği yerler, çekirge sürüsü geçmiş gibi vahşi Vahşi giderler toz dumandan kalır arbedesi Arbede tasallutla kalır, son duadır reşidesi. Bilmez bunlar Ökkeş, ziyan kılışlar keşidesi Ökkeş, anan mısır tarlasında, püskülü okşarken Ok gibi mırlanır, dualarla tutardı seni, bereketle Bereketle allar, pullar, kınalar yakıp kurbanlar keserdi Keserdi de seni; yolu yordamsıza doğuracağına Doğuracağına Ökkeş, bir defi hacet bıraksa iyiydi. İyiydi Ökkeş, hiç değilse bir nebatata yarardın Vay üçbuçuk ökkeş vay, yine değişmişsin Değişmişsin çulu çabutlan, asortik gözlük Gözü devrik, yolu çevrik, sürü kabadayısı Gözünde kaçmış gümanlar, oturduğun yer ahır sekisi, Sekide çağırdığın, İstanbul türküsü Türkü bile yakışmaz eline yüzüne, dolama diline Dilini de sevmedim Ökkeş dilinide, kargacık burgacık 04.08.2009 Bayram KAYA Bezmi alem : Dünya şurası Keşide : Düzenlenmiş, düzgülenmiş, hamiline (nama) sevk Fizan : Gidiliecek yer dendiğinde ilk akla gelecek olan durak. Libya’nın üç bölgesinden birisinin adı. |