(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
TURKUVAZ şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
TURKUVAZ şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Sizin besteci yanınızı bilmiyordunm Hocam...Umarım pek yakında dinleyebileceğiz.Türkü formatında sanırım dizeler. 4+4 ölçüde vurgular hoş tınıları çağrıştırıyor. Hadi kolay gelsin diliyorum. Esen kalınız!
Şiir Şöleni Ve Türk Edebiyatı - Şaban Aktaş - Dailymotion video dailymotion.com
Hocam, sayfayıa ulaştım ancak videoyu açamadım.. Genelde youtube den gelen videoları açamıyorum. Sanırım benim pc de bu konuyla ilgili sorun var.. Mutlaka güzel olduğundan eminim.. Teşekkürlerim ve iyi akşam dileklerimle...
Benimkisi aşıklama tarzı ve özgün bir tarz baplma ile. Bazı deyişlerimin müziği doğaçlama içime nasıl gediyse öylece çalıp söylerim. Aşağıdakii linkteki viedodan arzu ederseniz bazı deyişlerimin amatör bir kaydını izleyebilirsiniz. Burada bir kaç eserim var...
ilk dinleyen ben olmaliyim... cok merak ettim sevgili Saban arkadasim.... ben hep derdim , sair olup da" gül ile bülbüle " siir yazmayan var midir acaba ?
bir hikaye vardir , beyaz gül ve bülbülün askini anlatan . o geldi aklima . kisaca anlatayim sevgili Saban arkadasim ;
kirmizi bir gül bahcesinde bir beyaz gül acar ... ve her gece bir bülbül beyaz güle yakin bir yere konup ona hep icli icli ötermis... ona asikmis . ama bu beyaz gül bahcivani rahatsiz etmekteymis . diger güller arasinda sorun olmaya baslayinca bir aksam bahcivan beyaz güle gelip seni sabaha kesecegim demis... zavalli gül üzüntüsünden o gece boynunu bükmüs ... bülbül yine gelmis ötmeye baslayacakmis ki beyaz gülün öyle solgun ve üzgün oldugunu görünce sormus , - ey güzel beyaz gül! neyin var ... bu gece neden böyle üzgünsün ? beyaz gül de ona anlatmis;
-bahcivan beni kesecek bu sabah, surada az bi zamanim kaldi ... bunu duyunca bülbül perisan olmus ve o gece bir baska gariplice ötmeye baslamis ..... ve gülün dikenine kanadini dayamis .. ve beyaz gül kipkirmizi olmus ... sabah bahcivan beyaz gülün kipkirmizi oldugunu saskinlikla fark etmis ama gülün dibinde bülbülün cansiz yattigini görmüs ... zavalli bülbül beyaz gülü kesilmekten kurtarmis ama canindan olmus .
ne güzel degil mi böyle atesle pervane - gülle bülbül icin anlatilanlar .. bunlar ne coklar sevgili Saban arkadasim .
... demin yine aklima gelenler oldu sayfana tekrar geldigimde ..
bu pembe o bülbüle verildi bana degil :-))
Gül gül dedi bülbül güle gül gülmedi gitti. Bülbül güle gül bülbüle yar olmadı gitti. / La Edri
senin de eklediklerini zevkle okudum ..
bir sey daha geldi aklima;
" ayni dili konusanlar degil .. ayni duygulari paylasanlar anlasir " diyor Mevlana ... -----------------
Leyla buldu çölde Kays’ı ama tanıyamadı O Leyla’sını ondan Mecnun kaldı adı ////
bir siirimde öyle deginmistim ben de . Leylanin kaysi öyle buyldunda cölde onu taniyamamasi .. ne kadar etkilebisti beni de ...
... son siirimin hikayesinde sen de okudun saniyorum .. buraya da eklemek istedim ..
-----------
Dört Kelebek
Dört tane kelebek bir gün bir ateş görmüşler ve ateşin nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istemişler.
Birinci kelebek ateşe biraz yaklaşmış ve üzerinin aydınlandığını görmüş. Arkadaşlarının yanına gelmiş ve:
-Bu ateş aydınlatıcı bir şey! demiş
İkinci kelebek bununla yetinmeyerek daha fazla şey öğrenmek istemiş. Biraz daha yaklaşmış ve ısındığını hissetmiş. Demiş ki:
- Aynı zamanda bu ateş ısıtıcı bir şey!
Üçüncü kelebek bununla da yetinmemiş. Biraz daha biraz daha yaklaşmış. Bir anda ateşin kanatlarını yaladığını hissetmiş ve yanmış kanatlarıyla geri dönmüş. Şöyle demiş:
- Ve bu ateş yakıcı bir şey!
Sonuncu kelebek daha da çok şey öğrenmek istiyormuş Biraz yaklaşmış, aydınlandığını görmüş Biraz yaklaşmış, ısındığını hissetmiş Biraz daha yaklaşmış, ateş kanatlarını kavurmuş Ve biraz daha yaklaştıktan sonra tamamen yanan kelebek “poff! ” diye ortadan kayboluvermiş.
Ateşin gerçekten ne olduğunu belki bir tek o öğrenmiş ama geri dönüp söyleyememiş Çünkü o kaybolmuş ateş içinde.
Bir şeyi ancak o şeyin içinde kaybolan bilebilirmiş.
------------------
Sevginin içinde kaybolmanız dileğiyle…
-----------------
***Aşka uçma, kanatların yanar.(Sadi Şirazi)
***Aşka uçmadıktan sonra kanatlar neye yarar?(Hz.Mevlana)
***Aşka vardıktan sonra kanadı kim arar?(Yunus Emre)
Hilet reha kon aşıkan divane şo divane şo/ Bırak oyunu ey aşık divane ol divane ol, Vender dil-i ateş der â pervane şo pervane şo/ Sokul kalbine ateşin pervane ol pervane ol. Pervane şo pervane şo/ pervane ol pervane ol.
Pervane muma aşık olmuş. Aşk acısı ve vuslat şevki ile ateşin etrafında dönmeye başlamış. Dönüşle kurbiyet artmış, aşk onu kendine çekmekte imiş. Aşkın çekimiyle çember daralmakta imiş. Mahbuba (sevgiliye) dokunmak cemalin görmek istemiş. Varlığın perdesini kaldırıp ateşin gerisindeki güzelliğe dokunmak istemiş. Dönüşün cezbesiyle kanadının ucunu hafifçe ateşe değdirmiş. Kanadı yanmış, kanadının yanışının acısından garip bir lezzet almış. Bu acı onu aşkından koparmamış tekrar dönmeye başlamış. Döndükçe cezbesi yeniden kabarmış. Ateşe yeniden kanat değdirmiş. Acı büyüdükçe lezzet de büyümüş. Döngüsü ziyadeleşmiş. Nihayet ateşi kucaklama arzusuna kapılmış, kendisini ateşe atmış. Ateş pervanenin bedenini kavurmuş. Pervanenin nefsi böyle kırılmış. Bu yanıştan mumun haberi olmamış. Ateş parladıkça başka onlarca pervane mumun ateşinden aşk ile yanıp zevk almışlar, cezbe ile ateşe yaklaşıp nefslerinden geçmişler. Ateş ile hemhal ve fena olmuşlar.
Bu hikaye başka bir hikayenin de benzeridir:
İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile Gül budağının mizacına gire kurtara su- FUZÛLÎ
(Gülün dikeni bülbülün kanını içmek ister, Gül bülbül kanının al reng ile kurtulmayı mizac eyler)
Aşk bir can verme işidir. Bülbül güle aşkından onun dikenini kalbine batırmıştı. Gül ise varlık zincirinde basit bir nebatat olmamaklığa bülbülün kendisine pervâne aşkı ile varacaktı. Gülün perişanlığı bir üst mertebeye çıkmak ile ilgilidir. Aşka olan meyyali güzellik bulmakla ilgilidir. Bülbül ise aşkı için şahadet arar, aşkı şehadette arar. O’nun aşkı harabattır, mahviyette fena olmaktır. Birinin güzelliği düşkündür, diğerinin mahviyeti kast-ı candır. Biri çırpınmadır ve diğeri batak. Biri derddir ve diğeri hazan yalnızlığı.
Kays’ın Leyla’nın aşkından çöllere düşmesi de benzer bir hikayedir. Çölde Kays artık Mecnun olmuştur. Maddiyatla bağlantısı kesilir, adeta ruh olur. Kendini ibadete verir. Bir gün Leyla onu çölde bulur. Mecnun, Leyla’yı tanımaz. “Sen de kimsin” der, “Leyla benim içimdedir; Leyla benim, ben Leyla’yım.” Bir gün adamın biri Leyla ile Mecnun’un adını duvara kazır. Mecnun onu görünce Leyla’nın adını siler. “Aşk’ta ikilik, sen ben davası yoktur” der. Mecnun aşk acısı yüreğini dağlayınca acının Leyla’dan değil Mevla’dan geldiğini idrak eder. Onun için arayışı Leyla değil, Mevla’dır. Yenişehirli Avni bu meseli şöyle anlatmış:
Mecnûn ki “lâ ilahe illâ” der idi Teklîf-i visal eyleseler “la” der idi
Şol mertebe meftun idi “Leyla”sına kim “Mevla” diyecek mahalde “Leyla” der idi.
Pervane’nin ateşe koşusu İslam tasavvufunun insan-ı kamil arayışına örnek teşkil ediyor. İnsanın benliğinden geçişi hakkında verilen bu misalin iyiniyetinden kuşkumuz yok. Schopenhauer da, “Çünkü hazlar negatiftir, öyle de kalacaktır; acılar ise pozitif duyumsanır. O nedenle yaşam mutluluğunun ölçütü acıların yokluğudur” demişti. Pervane aşk acısından ve ateşe koşudan varlık bilgisi çıkartmaya çalıştı. Gazali ise pervaneyi farklı bir şekilde yorumladı: “Pervâne, gün ışığına meftun olduğundan lambanın ışığını açılmış bir pencere zannederek kendini ateşe atar, ıstırap çeker. Fakat oradan biraz uzaklaşıp karanlığa düşünce tekrar lambaya atılır. Eğer lambanın ateşinin yaktığını tespit eden bir ruhu olsaydı, bir kere zarar verdikten sonra, kendisini aynı acıya sürüklemezdi.”