Unuturum
sana doğru koştuğunu, gözlerinde gördüğüm çocuğun
güneşin doğuşu kadar melül mahsun gelişini yaşatırken öldüren, öldürürken dirilten zehirli nefesini güneşin batışı kadar , hüzünlü gidişini unuturum dev cüsseli cüce yüreğimin ayağı aksak büyümeden yaşlanan hızır uğramış bir cocukta karar kıldığını unuturum sorgusuz süalsiz , ayrılığa sözlü, ölüme nişanlı sunaklara sunduğun, benden başka, bir ben’i sevdiğini damla damla içtiğimi, güneşin altında buza yazdığın şiirleri unuturum nasıl da rızasız geçtiğimi rızandan tüm kurşunların av tüm kuşların avcı olduğu cenneti vasfına eremediğim membaından içtiğim suları maskesiz baktığım aynalarda gördüğüm yüzünü unuturum yakmadan canımı , can alırken, nefesime nefes oluşunu boğarken duman duman sözlerinde canhıraş sesime, ses oluşunu sıyrılıp küflü korkularından, bürünüp ölgün korkularına bir dağın sırtında dağ varmış gibi yorgun duruşunu ayaklarında kırk yıl yağmur görmemiş toprakların tozu ellerinde kırk tas su ile beklediğini unuturum... Simsiyah |