ERZURUM HATIRASIŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1984-1988) mezunları olarak anılarımıza yaptığımız seyahatin manzum hikayesidir.
Müzeyyen kardeşimden geliverdi bir çağrı,
Erzurum bekliyordu yöneldik ona doğru. Akdeniz uykudayken çıktık erkenden yola, Kayseri’ye varınca dedik verelim mola. Kadim dostum Hasan’ı takip ettik peşinden, Anladık ki çok yoğun taviz vermez işinden. Hemencecik ayrıldık etmemek için meşgul, İstirahat etseydik olacaktı pek müşkül. Yola devam eyleyip vardık Pınarbaşı’na, Misafir oluverdi eşim arkadaşına. Erciyes titretirken temmuzun ortasında, İçimiz ısınmıştı muhabbet sofrasında. Rüyama giriverdi o gece Deli Ozan, Dedim "Üstat, yıkılmış anlattığın eski han." Duymamış gibi baktı yüzüme derin derin, Dedi "Yaz da görelim senin de bir eserin’ " Sabahleyin o dostlar yine hizmet eyledi, Kalın birkaç gün daha diye neler söyledi. Öğle vakti ulaştık Âşık Veysel iline, Sarılıp yatıyordu sadık yârin beline. Gider iken yolumuz Sivas’tan Erzincan’a, Munzur selam göndermiş ikindi vakti bana. El sallayıp dağlara alıverdik selamı, Tunceli sapağında duyduk ağyar kelamı. Ilıca göz süzerken guruba yavaş yavaş, Şeker Yurdu önünde içimde gizli telaş. Derken telaş büyüyüp oldu bir hasret devi, Nihayet karşıladı bizi öğretmen evi. Bizden sonra yapmışlar bu güzelim yapıyı, Dadaş ruhlu görevli açtı hemen kapıyı. Sabah şaşkın gözlerle bakarken etrafıma, Dizildi arkadaşlar çok geçmeden safıma. Yılların özlemiyle sarıldık teker teker, Dökülen kelimeler sanırsın bal ve şeker. Kahvaltı için çıktık Atlama Kulesi’ne, Hayretle nazar ettik Erzurum Kalesi’ne. Meğer ne çok değişmiş gençliğimin şehiri, Bir anda düşündürdü malum olan ahiri. Ol sebepten yöneldik Abdurrahman Gazi’ye, Bir müddet ara verdik Cuma için geziye. “Mevlâm görelim neyler” derken dualı diller, Şehitlikte açıldı arşa doğru tüm eller. Uzaktan selam verdik yamaçtaki tabyaya, Kafilece dolaştık şehri biraz da yaya. Tebrizkapı bakarken arkamızdan süzgünce, Garip bir nida duyduk biraz mahzun,üzgünce. Dikkatle dinleyince şöyle seslendi bize, Türkü gibi görünen alev gibi dört dize. Farklı simalarda bildik gözlerle, Hasrete bir çelme takmaya geldik. Titrek dudaklarda içten sözlerle, Gönülden gönüle akmaya geldik. Hayran kaldık hislere tercüman olan sese, Sığmıyordu ruhumuz beden denen kafese. Bir daracık sokaktan çıkarken ağır ağır, Duymuyordum kimseyi olmuştum sanki sağır. Bilmem ne zaman girdik Taşhan’ın çarşısına, Oltu taşı tespihin dizildik karşısına. Hâlâ var iken bende garip sesin yarası, Alındı birkaç parça Erzurum hatırası. Vakit hayli geçip de yürüyorken caddede, Bir kâğıt tutuşturdu elime yaşlı dede. Sağanak başlayıp da kaçınca bir köşeye, Aklım takıldı birden elimde duran şeye. Açıverdim heycanla yarı yırtık kâğıdı, Gördüm ki dört satırlık gizem dolu ağıtı. Duygu yağmurunda ıslanmak için, Dostlar sohbetinden beslenmek için, Yılların ardından seslenmek için, Zaman duvarını yıkmaya geldik. Dostlar yâdıma düştü koştum malum mekâna, Yarı yolda rastladım Nilgün ile Hakan’a. Akşam yemeği için gidenlere yetiştik, Latifeyle karışık birazcıkta itiştik. Kadayıf dolmasının gidince ustasına, Nail olduk nihayet cağ kebabın hasına. Sohbet de karışınca bu akşamki yemeğe, Kifayetsiz kalıyor kelimeler demeye. Öyle sermest olmuştuk hem de ne çok bahtiyar, Gönlümüz hep genç kalmış görünsek de ihtiyar. Döndük ağır adımla misafir konağına, Yattık uyanmak için son günün sabahına. Coşku ile varınca fakülte binasına, Öksüz çocuk kavuştu sanki de anasına. Öyle bir girildi ki kapıdan içeriye, Gitmek için yarıştık yirmi dört yıl geriye. Herkes bir şey ararken mazinin raflarında, Hâlbuki uçuyordu izler etraflarında. Anıları dolarken o anda dilimize, Bir grup genç arkadaş şaşırdı hâlimize. Bir sigara içimi kaldık kapı önünde, Sonra yürüyüp gittik 5. Yurt yönünde. Daha henüz varmadan bekçi beni durdurdu, Dedi “Hocam orası şimdi kızların yurdu." Donakaldım hayretle bu binaya bakarken, Karşıdaki kaldırım gözlerimi yakarken, Çöküverdim sessizce beni çağıran taşa, Artık sözüm geçmedi gözümden akan yaşa. Damla damla akınca yıllanmış onca zehir, Belirdi yine işte karşımda koca şehir. Palandöken Dağı’nın çıktık en yücesine, Veda için göz diktik Erzurum gecesine. Gezer iken Sait’i dikkatlice dinledik, Bazı zaman iç çekip bazı zaman inledik. Geç de olsa katıldı Yavuz ve Adnan abi, Onlar da özlemişti hepimizi pek tabi. Hiç de kolay değilken hasrete alışması, Gelip de çatıverdi son akşam buluşması, Müceldili Konağı misafir etti bizi, Takdir ettik Haşim’i,Sevilay’ı,Filiz’i. Bar oyunu izlerken nefesimiz tutuldu, “Tey tey” derken Mikail hep ileri atıldı. İhsan Tevfik ve de ben birkaç şiir okuduk, Dostluğu gönüllere bir kez daha dokuduk. Biz o gece galebe çalıyorken hayata, Dinleyeni mest etti okuduğum son kıta: Geçmişi yâd edip görürken düşte, Çeyrek asır sonra buluştuk işte, Erzurum ilinde kırklı bir yaşta, Vuslat ateşini yakmaya geldik, Maziye uzaktan bakmaya geldik. Mazi uzak olsa da yakındı Ekrem bana, Telaşlı konuşması ders veriyor insana. Sakine bir türküyle Kars eline götürdü, Azeri havasını alıp bize getirdi. Tatlılar yenilip de gelince çaya sıra, Yusuf ve Refik için atıldı yazı tura. Her iki arkadaş da bizi davet ediyor, Lâkin kur’a sonucu,Uzungöl’e gel diyor. Saim Bey bağlanınca telefonla bizlere, Artık mecal gelmişti kalkmak için dizlere. İşte dostlar böyleydi üç günlük hâl ve durum, Yıllar sonra bir daha vedalaştık Erzurum! 20.07.2012 |
dadaş yürekli Erzurum kokulu harika beyitlerle ne güzel geldiniz hoşgeldiniz
tebriklerim sevgi dostluk bezeli nadide gönlünüze hayata kattığınız eşsiz cümle güzelliklere iyi ki varsınız şanssınız değerli Murat hocam..:)
sevgim saygım selamlarımla hayırlı ramazanlar...