HEYHAT
Elimde kuru bir ekmek
Kemiriyorum dişlerimi kanatırcasına Gölgesine hiç basmadım çiçeklerin Müberra bir suya düşer şavkı güneşlerin Muhayyilem kayar Fikrimi meşgul eder ezelden Göğsümdeki acı Tam dörtte bir asırlık Heyhaat Saklı bir bahçede Toz kanatlı kelebekler Çiçek, çiğdem, başak Sırtım güneşlere yakışır baharda Omuz başlarım henüz ısınmakta Fikrim ateşe düşer, yanar Pervane misal Döner, yanar Tatlı bir telaşa düşer İrem bağında Titrek ışıklar huzur verir sarı duvarlara Şairin meramıyım ben Yalınayak koşarım bulvarlara Gözyaşında saklı sır Dumanında aşikâr tütün kokusu Alnındaki çizgilere mısra dizerim Sesinde isyan bulur feryat ederim Heyhaat Basma soluğuma şair Nefessiz kaldım Sefih birer oyuncudur perdelerde gölgeler Adım atsam yok Sussam ürkekliğe yorarlar Dinlesem Acı hıçkırıklar var Niçin Niçin dolanıyor başımda seyyareler Bir baktım Itır kokusunda bu yerler Çağla, çilek zamanı Meşk eder mürekkep beyaz kâğıtlarda Şairin, sözünü sessizce bağırışıdır Kelebeğin kozayı yırtıp Güne durması Körpe kanatları ışığa meyleder Yalın bir ezgi terennümü dudaklarında Heyhaat Zamanın izleri var avuçlarımda Buraya kadarmış dörtte bir asırlık rüya Rüyalar biterken Kan ter içinde uyanıp sabahlara Yeniden Yeniden bir hayata başmak şimdi Yağmurun duvarları yıkadığı mevsimde Seylâplar süpürürken ağız tadını toprağın Ham balçıklarda koşuyor çocuklar Ayak izleri toprağın yıkanmış bağrında Yeniden bir hayata başlamak şimdi Güneşin vadilerden usulca süzülüp Yamaçlara şavkını düşürdüğü demde Kırlara baharın gelişidir şimdi Ağaçların çiçeğe durması Dağın göğsüne yeşillerin yaslanması Yaprakların sürur ile oynaşması (Faruk GÜVEN-2008) |