ada...
ilk biletim...
ilk uzun açlığım... ilk kalışım sokak ortasında... yıllar nereden bile bilirdiki beni bekleyen biri var, körfezi sana bağlayan dalgalarda kim nerden bilecekti adını MELEK koyacağımı ve ömür boyu gel gitlerin LİMANından sarılamadan ayrılacağımızı... sana geldim... sen... derin bir aşka dalmıştın, yakışmıştı aşk üzerine. mavisi nasılda gözümü alıyordu, sen nasılda sevmiştin mavi beyaz elbiseyi... korktuğumuz adamlar vardı, kalbi kırmızı pamuk şekeri. anneler vardı koruyan, pamuk yüzlü, hayatı engebeli düz cadde geceleri, tek katlı pastalar ve masaya gelmeden sönen maytap alevleri... yeni sabaha elveda yalanları atıp, kendime el salladığım ve gidişimi hüzünle izleğim vapurun köpükleri arasından, tek kişilik ceza evi mecarası, büyük insanların küçük adasından... sorun!... anlatır 4 günde harap olmuş o ESPELMUR feneri... bir deli balık tutamayınca anlatırmış hayaletleri... biz boş verelim cinleri, perileri bırakalım kül kedisi miyavlasın şu aşk tazelediğimiz uçurumda ecel, yelkovan gölgesi kovalasın... sana geldim... sen... derin bir mavilik içindeydin. nasılda çarpmıştı rüzgaz gözlerime nasılda ağlamıştım rüzgarla birlikte... aldırmadan sana geceyi ısmarlamıştım... sen bana gökyüzünden bir yıldız çekmiştin bende SAMANLIĞI seyran etmiştim... yeni ama gerçek DOSTLAR içimde küçük denizler doğurmuştu... AYAZMA, POYRAZ, TUZBURNU, TEKİRBAHÇE ellerimde kelepçe, zincirlerinde körfez dalgalarında tokat... köpüklerindedir geminin hüzün sensiz her an asık yüzüm; evrene bile küstü, ne gecem var ne güzdüzüm... ama... kim nerden bilecekti adını MELEK koyacağımı ve ömür boyu gel gitlerin LİMANından sarılamadan ayrılacağımızı... |