YILLARDAN SONRA YURDUM
Böyle miydi buralar? Selâm yerde kalmazdı;
Müslüman Müslümana dilden sakınır olmuş. Zaman mars etmiş harsı; ilme yanlış olmazdı Terbiye melul mahzun, zülden bakınır olmuş. Namert civanmertliğin, cimriler cömertliğin Sırtını yere vurmuş; yumuşaklar sertliğin! Bırak esâmesini; doğruluk, dürüstlüğün Adamlığın kitabı tersten okunur olmuş. Tel tözünü yitirmiş sazlar saza karışmış Muhâkeme bâbında sözler söze karışmış Tarîkatlar menzilsiz; izler ize karışmış Derviş pîrden bîhaber yoldan yakınır olmuş. “Neylersin ki; zamâne!” hezîmete mâzeret. Dilde, gözde yılgınlık; ne menemmiş şu meret! Güyâ susmak, onura, sayılmazmış hakâret Haklılar haksızlardan küllî çekinir olmuş. Sözde, vefâ oynanır; oyun kuran kurana Sahne almış ihânet; rolde kıran kırana Seyrederiz iştahla, soyda vuran vurana Bu diyârda alkışlar kanla yıkanır olmuş. Her gelen düğüm atmış ümük boyna sıkılır Sokulan cendereden bilmem nasıl çıkılır Bir umuttur diyerek İskender’e bakılır Çarenin nutku tutuk aczi takınır olmuş. Ufukları kamçılar mahşere dönen rüzgâr Gözyaşında yoğrulur savrulan her bergüzâr Herkes sinmiş içine gönlümüz sanki mezar Okundukça Fatiha kalbe dokunur olmuş. Daha dün değil miydi? Canavarları yutup Tâlihi tuş etmiştik; devlerle güreş tutup. Bırak kara günleri, örf âdeti unutup; Yurdum sulha değil de harbe öykünür olmuş. 18.02.2012 - 22.06.2012 Salih ERDEM / AYDIN |
Tebriklerimle..