YÜREĞİMDE PABLO NERUDAPablo Neruda ölmüş. (Duydum günün erken saatlerinde.) Radyoda yalanladılar gerçi, ama kim inanır. Gözyaşları içinde andım o sabahı. Nasıl unuturum o sabahı, son kar Guadarrama dağlarının mavisini ağartıyordu, karşılaşmıştık işte, o uzak yüzün karşımızdaydı. Her şeyini verdin bize, yeni gelmiş bir kardeşin sıcaklığını verdin, ırmaklara benzeyen ıssız türkülerini verdin, biz de sevincimizi verdik sana, nicedir beklediğin ellerimizi uzattık, uçsuz bucaksız yalnızlığın doluverdi ansızın Miguel’le, Manolo’yla, Vicente’yle, Federico’yla, şiirsel sesiyle İspanya ’nın, senin yeşil atının kanatlarında giden, güzel rüzgârlar keserek giden, aşınmış taşlarda toynaklarının yankısıyla giden şiirsel sesi doldurdu İspanya’nın, yalnızlığını. Ama kana boyandı İspanya’nın yüzü bir gün, yaşlı yüreğine hançer saplandı, bir kin seli fışkırdı karanlıktan, ne denizler ne kapılar ne de duvarlar durduramadı ışıkla gölgenin çatışmasını. Belki soracaksınız: neden düşleri anlatmıyor onun şiiri, neden yaprakları anlatmıyor, ülkesinin yanardağlarını neden anlatmıyor? Gelin, kana bakın sokaklardaki... Evet, o kanı anlattın sen, faltaşı gibi açılmış gözlerinle ve kurşunların taşıdığı ışıkla çıktın yeryüzüne, türkünü o kanla sarıp sarmaladın. Yıllar geçti, savaşlar, acı savaşlar geçti, karanlıklar, gözyaşları geldi ardından, gölgeden kılıcıyla hüküm sürdü gece, ve sen, Pablo, yürekli kardeşi barışın, insanların kardeşi, zincirsiz sözcüklerin kardeşi, dağlardan, denizlerden akan sözcüklerin, coşkun ırmakların, incilerin Pablo’su, yıldızlı, sınırsız gökyüzlerinin kardeşi, güçlü sesiydin umudun, doruklara çıkarmıştın ışığını, halkın için, (duydum günün erken saatlerinde) acıyla öldün, çevrende katiller, kan akarken sokaklarında Şili’nin. Gelin, bakın yağmalanmış evine, kırılmış kapılarına, pencerelerine, gelin, küllere karışmış kitaplarına bakın, yıkılmış düşlerinin tortusu arasında uzanıp kalmış ölüsüne bakın kardeşimin, kan akarken sokaklarında Şili’nin. |