OZA - 06
Sıkıntılı, yorgun ve bitkin, bir gece yarısı tam çekilme
vakti denizin, Tuttum yaratıcılığı övdüm, Oza*’dan söz ettin dostlarıma. Biden bir kuzgun belirdi, kesti yarıda sözümü; Çakmak çakmaktı gözleri ve korkunç kara, Dedi kuzgun : ”Kim ipler ve bunları**. ” “Ey kuş !” diye bağırdım, “inan, yıkıyor beni senin bir insan yerine kuş olman Katılsaydın bu mutlu işte bize katılsaydın ikiye bölmeye yeryüzünü.” Dedi kuzgun : ”Kim ipler ve bunları!” “Neler olmazdın, düşün birkez, büyük akıl hocası, deneyci ve makinaların tanrısı Tunç içinde yaşardın ey büyük yaratıcı, gözbebeği dünyanın düşün bu yüce şansı !” Dedi kuzgun : ”Kim ipler ve bunları!” “Dev makinalar yapardın,kurardın demokrasiyi ne güzel işlerdi ya hani! Kurtarırdın gereksiz kral ve kraliçelerden dünyayı yok edip fosilleri...” Dedi kuzgun : ”Kim ipler ve bunları!” “Ya da bir gün,” dedim “uzaklarda ufacık bir kulüben olurdu da İncecik parmaklarıyla kirazlar yedirirdi bir kız sana Öylesine bir yer, övgüden, yergiden uzak...” Dedi Kuzgun : “Gel bırak budalalığı, sensin, varsa eğer yeryüzünün tek tutsağı Özgürsün, ama yok özgürlüğün özgür görünsen de şimdi Yarışa kalkmışsın son hızla, o güçlü arabasıyla, ama bak direksiyonu yok ki! Oza, Roza yada bilmem kim yosması - Ve bütün bu değişimler, ne baş belası. Toz, toprak, çamur olacaklar günün birinde Yaşam kısa, öyleyse kim ipler be bunları!” Nasıl anlatabilirim şu şom ağzıyla Yalnızca ilençli sözlere açık olmadığını ağzımızın Capcanlı dudaklarımızın güzelim dudaklara Ve serin sularına da değeceğini bir ırmağın? Yaşamak ne büyük mucize Ama nasıl anlatırsın bunu yaşamasızın birine? Belki de anlatırsın, ama kim ipler bunları be! |