Mezuniyet şiiri-Mezun Öğrencilerime-Bir Döngüdür Hayat
bir döngüdür hayat
sıcak bir temmuz günüydü, anne kucağından henüz terhis olmuş, gölgesine sığınmıştın dağ gibi adamın. başka bir hava, özge bir edaydı gençliğe “merhaba” çocukluğa vedaydı. üzerinde ilk mektebinin kokusu, hüznün acısına bulanmış buğulu gözlerinde, kaç vedanın izi, kaç sırdaşın gizi, yüreğinden boncuk boncuk sızı damlıyordu ve ilk öğretmeninden, ilk sırandan, ilk arkadaşından hatıra defterinde birkaç yazı… ürkek, tedirgin, gergin bir halin emareleri belirgin mi, belirgin kaç vedaya sarılmış o minnacık ellerinde bir yığın evrak… kaydına ramak vardı. diploman, kafa kâğıdın, yerleşme belgen, birkaç fotoğraf, pul- zarf derken velinin akdimize koyduğu imza ile artık liseliydin hece hece, isim isim, harf harf… oy! sağ yanı can sol yanı can, önü can, ardı can, dört yanı nur, dört yanı ay, dört yanı ayşe, ahmet, elif, melike, bircan, mertcan, gürcan, her bir yanı neşe, her bir anı heyecan… yeni bir zil, böldü eylülü orta yerinden yeni bir hayat dizi dizi dersler… günde dokuz saat. yeni bir sınıf, yeni yeni sesler, kursakta kalmış hevesler, telaşlı nefesler… imtihanlarında irkildiğiniz bu hanın, ön duvarında infaza durmuş, ceberut yüzlü, dikdörtgen tahtanın defalarca kopyasını çizdiniz. donuk bakışlı gözesinden kaç kere olası nefretinizle karaladınız, yaraladınız,, bazen bir teneffüslük, hiç bedelsiz kiraladınız kusup öfkenizi, hıncınızla sıvayıp, kininize saydınız ve adını ilan ilan, manşet manşet kötüye boyadınız, düvel düvel yaydınız. musalla kadar soğuk kayın renkli sıralardan bir zebani kadar siyah o karatahtanın, o buz kadar soğuk yüzüne okuduğunuz lanetlerden bir buket kaldı şimdi ellerinizde. oysa o iblis bakışlınız, nicesine taht, nicesine baht, nicesine aht olmuştu. ve şu an ruhunuzun kıyılarına vuran dalga dalga acının, yüreğinize bir apse gibi oturan sancının, yüzünüze akseden nedametin ıstırabıyla bin kere, yüz bin kere âmâdesiniz özre durmaya biliyorum. biliyorum gönlünüzde deme bıraktığınız hüznün birazdan bulut bulut çökeceğini, bir hicran girdabının sizi çekeceğini biliyorum biliyorum, genç hülyanın nihayeti, gerçek dünyanın biletidir, biliyorum. biliyorum asi başkaldırışların törpüsü, aksiliğin örtüsüdür şu kapıdan son çıkış, biliyorum. ve bitti, bitti biliyorum kurtuldunuz çatık kaşlı müdürün azârından, öğretmenlerin bizârından, hafta içi testinden, tostundan, hafta sonu kursundan, etüt modlu pazarından kurtuldunuz, biliyorum biliyorum bitti, yönetmenlik konfeksiyonundan giyinip, mevzuat berberinde saç kestirmek, anne, babayı küstürmek bitti, biliyorum. hürriyet pazarında özgürce tercihlerin kararı siz, kuralı sizsiniz artık, biliyorum. o caka, o fiyaka, saça-başa âlâka bitti, biliyorum ve biliyorum ki siz hatıralarınızı eskitmeyeceksiniz. siz bizim göz bebeğimizsiniz, ne olur, şu üzerinizdeki formaları atmayın, gardırobu kapatmayın, o buruşuk defterleri yırtmayın, nice sırların, nice beşlerin, kırk beşlerin, yüzlerin, daha nice nice hatıraların, sinüslerin, tanjantların, notların kokusunu tüketmeyin. her hâli bir anı, her anısı bergüzar şu yılları kanatmayın. hayat denen döngünün vefa limanlarında bir gezinti, kolunuzda eşiniz, yıllar sonra yolunuzu şu okul ile kesiştirdiniz bugün adınızın da önünde okul numaranızı zapt etmiş, tıfıl bir liseli genç, nöbetçi kürsüsünde bir komutan edasıyla; “buyurun bey amca, hanım abla hoşgeldiniz” imzanız, isminiz? kiminle görüşeceksiniz? dün ev sahibi bugün ziyaretçisiniz… derse giren adam kim, kimdir okula hâkim şimdi siz içinizi kimlere dökeceksiniz. gözleriniz kan revan, tel tel söküleceksiniz.. bardak bardak gözyaşı, bir de iç çekişiniz: “hey gidi kahpe yıllar, ne kadar kalleşsiniz” ve siz bu kapıdan bir daha destursuz giremeyeceksiniz. ve siz, “meğer her zil, ömürde bir tenzilmiş” diyerek, çekip gideceksiniz. (taşova, 01.06.2012) fesih aktaş |
Öyle bir anlatı ki film şeridi gibi geçti gitti gözlerimin önünden...
O buruşuk sayfaları hâlâ özenle saklarım.Ve resimlere bakınca, sıramın üzerine çizdiğim hayallere dalarım.
Ne mutlu size ve ışık tuttuğunuz yarının bekçilerine.