Yol Düşüncesi
Bu defa farkına vardım ki ihtiyarlamışım.
Hayatı bir camın ardında gösteren tılsım Bozulmuş, anlıyorum, çıktığım seyahatte. Cihan ve ben değiliz artık eski hâlette. Mısır ve Suriye, pek genç iken, hayâlimdi; O ülkelerde gezerken kayıdsızım şimdi. Bu gözlerim, medeniyetlerin bıraktığını, Beş on yıl önce, görür müydü, böyle taş yığını? Bugünse yeryüzü hep madde, her ufuk maddî. Demek ki alemin artık göründü serhaddi. Ne Akdeniz’de şafaklar, ne çölde akşamlar, Ne görmek istedim Nil, ne köhne Ehrâmlar, Ne Bâlebek’te Latin devrinin harâbeleri. Ne Biblos’un Adonis’ten kalan sihirli yeri, Ne portakalları sarkan bu ihtişamlı diyâr, Ne gül, ne lale, ne zambak, ne muz, ne hurma ne nar, Ne Şam semasını yalel’le dolduran şarkı, Ne Zahle’nin üzümünden çekilmiş eski rakı, Felekten özlediğim zevki verdiler, heyhat! Bu hali, yaşta değil, başta farzeden bir zat Diyordu: "İnsana çarmıhta haz verir iman!" Dedim ki: "Hazreti İsâ da genç imiş o zaman." Eğer mezarda, şafak sökmiyen o zindanda, Cesed çürür ve tahayyül kalırsa insanda, - Cihan vatandan ibarettir, itikadımca - Budur ölümde benim çerçevem, murâdımca; Vatan şehirleri karşımda, her saat, bir bir; Fetihler ufku Tekirdağ ve sevdiğim İzmir; Şerefli kubbeler iklimi, Marmara’yla Boğaz; Üzerlerinde bulutsuz ve bitmiyen bir yaz; Bütün eserlerimiz, halkımız ve askerimiz; Birer birer görünen anlı şanlı cedlerimiz; İçimde dalgalı Tekbir’i en güzel dinin; Zaman zaman da "Neva-Kar’ı" doğsun, Itrî’nin. Ölüm yabancı bir alemde bir geceyse bile, Tahayyülümde vatan kalsın eski haliyle. |