GÜZDE
sarayburnu aile çaybahçesindeki bir güz öğlesi
sen ben ve adını bile bilmediğimiz bir istanbul oturmuş konuşuyoruz her şeyden senin ellerin masanın üstünde uzun bir koşuya hazırlanıyor ben geçip giden gemileri kovalamaktan soluk soluğa kalmışım istanbul uykusuz gözlerini oğuşturuyor bir martı beyazlığını düşürüyor masamıza bir polis kimliğimizi soruyor zaman geriliyor geriliyor geriliyor wilhelm Tel’in eli titriyor ve kalbime saplanıyor ok hemen ölüyorum orada ama duyuyorum sizi cesedimin soğumaması için istanbul güneşini açıyor üstüme ölümüm dünyanın dengesini bozuyor başucundaki sarsıntıdan anlıyorsun bunu ağzındaki öpücüğün düşmesinden sarayburnu aile çaybahçesii’nde bir güz öğlesi sen ben ve adını bile bilmediğimiz bir istanbul oturmuş konuşuyoruz her şeyden ömrüm diyorum - bir rüzgar düşüyor gömleğimin yakasına sararmış eskimiş bir rüzgar usulca uzanıp alıyorsun onu saatlerce oynayıp duruyorsun elinde avucundaki terden ıslanıyor yırtılıyor eriyip gidiyor sonunda yalnızca bir serinlik kalıyor ellerinden bana doğru yayılan - işte böyle başlıyoruz her şeye masallarına ihanet eden iki masal kahramanı gibi iki gerçek oluyoruz seninle yerküreyi masamızın üstüne koyuyoruz debelenip duruyor gemiler rıhtımlara ayrılık boşaltıyor bugünlerde istanbul bir yerlerde yaprak döküyor bu güz gününde herkese yepyeni bir tanrı düşerken bizim payımıza çok kullanılmış bir tanrı düşüyor şimdi bu tanrıyı alsak götürsek sisli bir kent ikindisinde yedirsek içirsek elini yüzünü yıkasak ikametgah ilmuhaberi istesek mahalle muhtarından yalnızlığımızı yasallaştırsak sonra tanrımızı götürüp bağışlasak tanrı sevenler vakfına bütün geliri size aittir desek biz yalnızız yaralıyız henüz çocuğuz kendi sularımızda çırpınıyoruz bu tanrı bize fazla desek hayatta herkesin mutlaka bir sarayburnu aile çaybahçesi varsa hayatta herkesin mutlaka bir istanbulu varsa hayatta herkesin mutlaka bir tanrısı varsa ve biz tanrısız kaldığımıza göre sen benimle mi gelirsin ben sen de mi kalırım bunu bırakalım şu geçip giden bulutlar düşünsün |