ÇAYLAR ŞİRKETTEN -4
Geçen yıl Rasim gitti, çocukluk arkadaşım
mektubu gelir ara sıra: ’Kıymetli arkadaşım Halil Satırlarıma başlamadan önce selam eder her iki ellerinden sıkar gözlerinden öperim. Halil göndermiş olduğun en az senin kadar kıymetli mektubunu aldım. Bilemezsin ne kadar memun oldum ben de seni biraz olsun memnun etmek için bu çirkin satırları yazıyorum’ Ne çirkin satırları içi hiç yazılmamış bir mektuba bile hasretim kaç yıldır ’Diyorsun ki ben de yazıldım ve önümde 50-60 kişi var ve buranın durumu hakkında bilgi istiyorsun. Sana kısaca anlatayım. Elime şahsen 700 ile 800 mark geçer Lojmanda oturuyorum. 80 mark kira. yemeğimi kendim yapıyorum. Fabrikaya gelince. Almanya’nın en büyük fabrikası. Ama en az para veren fabrika. Bazan fıska, bazan kalıpçı, bazan da çubukçuluk yapıyorum.’ Ne fıskacılık ne kalıpçılık elimden her şey gelir yeter ki çalışacağım iş olsun ’Şunu belirtmek isterim. Kesilen 80 mark elime geçen paranın içinde değil. Bütün temennim senin Almanya’ya gelmen. Neresi olursa olsun. Burada adamı çok çalıştırıyorlar. Ayakkabıyı çıkartıpyatağa giriyorum. Bir de nereye gidersen oraya uyacaksın. Türkiye’de bay , burada herr. İstemeyerek satırlarıma son verirken tekrar selam eder, acele cevap beklerim.’ Sanki ben istemiyor muyum gelmeyi öylesine susamışım ki alınterinin sıcaklığına kaç yıldır Ne kadere inandım şimdiye kadar ne kısmetten medet umdum ama biliyorum ki ’vasıfsız işçisin’ deyi silecekler künyemi Almanya defterinden de Serinlik pusuda acıyla kararmış günlerimi düşünüyorum acıyla aydınlanacak günlerimi genç kızlığından beri çeyizi namerde yadigar anamı yüreğimden kopan fırtınada yolunu yitirmiş bir gemi bacadından çıkan dumanılnı avuçlarıma bırakarak uzaklaşıyor bir kırmızı balık (ne zaman denize baksam bir kırmızı balık olarak görüyorum kendimi) yosun yeşili mendiliyle siliyor a alnıma sıvanmış karanlığı Serinlik pusuda bir sis yumağı ağır ağır geçiyor alnımın duldasından geleceğimi düşünüyorum geçmişimi karanlık da eriyor aydınlık da Pulu acıyla mühürlü adresi sevdaya yazılı yüreğimde gurbetliğimi düşünüyorum Serinlik pusuda sevda da eriyor hicran da sevincinin kaymağı alınmış, yapraklarına çiğ düşmüş yüreğimde kendimi düşünüyorum bir de: ’Dert yoğuken serimde derdimle kardaş oldum düştüm gurbet ellere çilemle yoldaş oldum Sevdalığı yaşamadım mutluluğu tadamadım hasretliğe varamadım gurbetle kandaş oldum Karanlıkta erimezdim ayydınlıkta çürümezdim yalnızlığa yerinmezdim acıyla kardaş oldumé Sesine şivan düşe hasret Akşam inmek üzere. Nerede yatmalı bu gece. Hep gündüz olsa. Kıvrılır kalırsın bir park kanepesinde. Çimenlerin üzerinde. Alır gider bir ağaç gölgesi, bir su sesi içindeki kederi hüznü. Ama gece. Gece kime sığınırsın. Şimdi köyde olsam. Anam tandırı yakmıştır. Yorgana sarınır, tandırın kıyısına uzanırdım. Kemikli elleriyle saçlarımı karıştırırdı. Elimde bir dürüm. Yeşil soğan, lor. Ne çok özlemişim anamın ekmeğini. Akşam inmek üzere. Nere gitsem, nerde gecelesem. Her sokakta yüzlerce otel. Her kentin bir oteli var. İzmir Palas, Afyon Denizli Oteli. Edirne Kırklareli Oteli. Trabzon Oteli. Otel Rize Palas. Yalnızlık Palas...... Acı Oteli... Gurbet Palas... Dolanıp durdum son vapur da demir alana kadar kapı aralıklarından baktım sıcaklığın Sabah Sirkeci garında uyandığımda yeni bir gün başlamış güneş mavi yazmasını bağlamıştı gökyüzünün boynuna |