BEN BİR GELİNCİK
Tükenmeyen kırmızılarımla geldim sana…
Ses vermeye sesine! Yüzüm bir ressamın tablosuna düştüğünden beri böyle mağrurum… İsimsiz bir gelinciğim ben yaslı şairlerin avucunda titreyen… Kısacık ömrüme rağmen durup durup çile dolduran. Hangi yaprağımı koparsan sevda yanığı… Ne yana eğsem narin başımı; yüzüme hasret toprak kokusu! Sevdaya döndüğümde incecik bedenimi Yanlış esen yeller alır,cereyana tutulur yüreğim… Kelebekler konar yazgımın dallarınabenden habersiz. Kaderimin değişmezliğine yaslansam bu bozkırda; hüznüm düşer kır çiçeklerinin hayallerine. Dokunaklı bir havaya bürünür gök, Pembeleşir atmosfer birden. Sevdalı dağlar güneşi getirirse güvenli kucağından; dinlenip de telaşlarım, ancak o zaman turuncuya döner koyak kırmızılarım. Durulur ömrüm gün alacaya döndüğünde… Çocukların tanıdık sevinçleri kalır kulağında buraların… Hadi bir nefeslik çek beni içine, büyüsün resmim hafızanın derinlerinde… Bir yolun kenarında, bir çeşmenin kıyısında, Dağların eteklerinde Tonlarca kırmızı biriktirdim rengimde. Gelinlerin al duvağıyla, ellerinde ki kınalarla süslenip serildim yeryüzünün koynuna. Kırılgan gövdemle tutundum köklerimden toprağa. Kaç bulut çöktü üstüme Kaç defalar savruldum yağmurun hırçınlığında… Bak bana oku biraz öykümü… Örselenmiş zamanların içinde çoğalırken umutlarım; seslendim sana bir masum ezgiyle… Dinle dedim, dinle beni. Dolan bedenime mevsimim geçmeden, Soğut incecik fikrimi Sararmış bozkırlar mateme bürünmeden… Bir gün bırakırsa toprak köklerimi bağrından savur dedim beni kekik kokulu yaylalara… Tohum tohum çoğalırken adım,gittiğim her yere, nazarına değdiğim herkese seni anlatacağım… Taze hıçkırıklarla demlenirken biçare, Derdim hala sensin rüzgâr! |
Ses vermeye sesine!
Yüzüm bir ressamın tablosuna düştüğünden beri
böyle mağrurum…
İsimsiz bir gelinciğim ben
yaslı şairlerin avucunda titreyen…
Kısacık ömrüme rağmen
durup durup çile dolduran."
Gelincik narinliğinde... TEBRİKLERİMLE.