HARRAN
Bedevi bir yalnızlıktır beni saran çöl
Kitabelere sığmayan dövmelerdir inimdeki gurbet Gitsem Kerem’in külü savrulur,akıl esir kalır ruha Sussam sabahları kararır bütün sokakların Çamurlu bir ayna gibi yayar kendini zaman Çokça ayrılık sığar ölüme Bir canda yüz bin beden çırpınır Suyun yüreği ateşin sesiyle birleşir Toprağın kalbi durur Çığlıklar diken üstünde, sesler gömülmüştür Gece serilmiştir çöle.Güneşe mayın ömrümüze buğday ekilir Harran yeşilinde soyulmuş bir şehirdir şimdi yeraltında Gölgesinde ruhlarımız ayrılır ve tarih kendini yanıltan bir bellektir burda. Tapınakların rahminde tanrıların hücresi Yere inen krallar, biçim değiştiren yüzler Ve her karesi insanın yenilgisi olan dua Sin yüzünü kapatır, acem sırtında taşır kendini, zerdüşt kovulur yurdundan Çöl biter…yol başlar Uygarlık adına demiryolları… çeliğin ihaneti Savrulan gün…Ay’da şeytanın surat buruşması harelenen insan… ve artık gülyağı minarelerin harcında her dilde sussan esrik bir köle çığlığıdır Harran. Ah okusan… konuşan sesim olsan, dursan Gölgesi olsan gidenlerin:Harran Sen yüreğimden çıkmış gibi sırılsıklam. |