Tentürdiyot
piramit tepesine evvela köleler çıkar
şaşı bir peygambere hiç bir mürit in…anırdır bir körün peruk takması kadar feci kıyamet de herkese kendi gibi kopacak usta terziler mezurasız anlarlar gidip gelen trenlerle akarak en güzel gar lokantaları’nda içilir -bir şey var.. bir şey hep var- musalla taşı’na serçeler konar hurma ağaçları sögüt gölgesi arar pabuçlarım su çekiyor saçım sıfır numara ben bu hayatın yalancısıyım ayran içmedik lakin yine de ayrı düştük ömrümden bir daha geç yoksa cüce kalırım hayatmetre iki din açılıyor tevatür boz duru ziyade kirli tekerlek üzeri cam kenarı aşk çıldırmak da uzun zaman alıyor sesi insana benziyor diye konuşan kuş sayılır ya papağan hüzünlerin de patenti oluyor renkler bile yan yana gelmeye ürküyor gökkuşağı geceleri çıkıyor ya kalbim acıkır da çekerse seni meyvanın ekşimesi: küsmesi mi yoksa can çekişmesi mi yaraları saya soya seviniyorlar yara görününce yara’dır göründü kara yara -dağlar uçurumlarını dışarı asar- sevin antepliler sevin sevgililer günüdür çocuklar her yeni yüzyıl’a pandik -evler balkonlarını içeri kısar- devlet televizyonu’nda oynayan bbc dizileri gibi soğuk ve silinik kirlendiysek bu ülke’yle kirlendik hasılı: bu durmuş bu beklemiş bu ekmiş bu biçmiş bu sevmiş bu da ta orta asya’dan gelmiş ‘ya sev ya terket’ demiş malazgirt ovası’nda görünmez sarı levha: “ayağınızı anadolu’ya silin kılıcınızı bizans’a asın” durmayı mezarlıkta folklörü at üstünde staj etmiş bir zilyet yol üstündeler diye yol’dur yoksa gerili ip kuru toprak bir atı övdüğü kadar sevmiş mi tebaasını son hareketi yapamıyoruz tarih patinaj talih sürmenaj ankara ankara jüri ankara biz buradan gidelim canım bol sıkılıyor gidelim biz buradan sıkılıyor canım bol buradan gidelim biz bol sıkılıyor canım çıkış yok yok çıkış yok çıkış çıkış yok canım sıkılıyor bol gidelim buradan biz sıkılıyor bol canım buradan biz gidelim bol canım sıkılıyor biz gidelim buradan herkes kod ruhu’yla “burada” ve “şimdi” aşkta da türkan şoray kanunları geçerli eskiden ambalajsız sarılıyorduk yılkı insanları’yız alo burası hephiçyer öpüşme öncesi gargara yapıyorlar anla beni ve öldür sana bir şey olmasın ya da bizi sorup sual eden olursa kum saati içinde güneşleniyoruz işte ve kar taneleri gibi yaşıyoruz şu sıra birbirimize değmeden ayrı ayrı eriyerek ileride bu olanlara gülüp geçeceğiz mesela fakat şimdi bir hayatı doldurmak zorundayız insan insanda bitiyor arkadaş başka sözüm yok gitgide diğerimiz üşüyor zartrilyon süren şu hayat çarşı’nda ömrümüz kışla-camii-bakırköy avlularında “yaşayacak halimiz mecalimiz yok artık size emanetiz” yazıyor ilişikteki not’ta dün dün’den biraz daha normaldi sanki bugün’nün kafası bulanık zonk zonk zonkluyor pek çok alamet belirdi hakikatli sevgililer bir bir delirdi kimse tertemiz değil artık ter bile temiz değil çünkü esmiş gürlemişiz yağamamışız baki kalan bu kubbede hoş bir bırt sesiymiş bu şimdiki açık kalmış zaman’dan eksik gedik bir çocukluk çıkar mı hakkımızda konuşurlar da car car ne telif öderler ne bir nescafe ısmarlarlar sivas’ı unutmayalım -unutmayalım sivas’ı erzincan ve dinar hatırlatır kendini - bekleyeli çok oldu mu hayatım - yook bir iki haiku kadar işte ismim bond met üst bond gizli şair’im damardan yaşarım altın vuruş sevişirim varlığım lojistik destik’tir hayata schindler’in listesine giremesem de daha midas’ın kulakları estetikli kalbi teflonlu midas’ın yarrock’ı at yarrock’ı “burdan kaçınız” köşesi’ndeyiz dünyanın dünya bu bekleme salonu cortlak yuvarlak altımızdan ters ırmaklar mı geçiyor ne tıss -nuh’un gemisi’ne de bre damsız girilmez- karşının herifi’yim buralarda anti’yim bahçe insanı’yım kaldırım şairi’yim düsturum: “herkesi memnun edemezsin kızamadığın birini hakikatli sevemezsin” el kadar light hayat’la düşmüşüz de dara insan amca insan teyze uymayın ben’a -tashih büyüyü bozuyor yazı mı tura mı yara- fakirler inanır zenginler satın alır tıss zenginlik değil komşu fakirlik gerçeküstü sevgim huylu sevgi metin üstündağ öldü şarkılarla türkülerle kendimizden geçeriz filmlerle öykülerle kendimize geliriz böyle de bir yanımız var işte teneke tıngır “her şey alnımıza yazılı” der din baba “her şey olacağına varır” der bilim baba ikisi de aynı kapıya mı erer hidayet ya da aynı kapısızlığa mı teneke tıngır sonsuzluk ülkesi kainat mahallesi dünya caddesi hayat sokağı ömür apartmanı otuz bir numarada oturuyorum kimseye yoktur mahsurum ve istanbul’un aç horozları aç martılar adına burada ve şimdi meydana gelen tüm iyilikleri ve kötülükleri üstleniyorum neyi nereye yaşayacağımız unuta damıta her şey birçok şey oldu kaossenfoni lojmana benziyor gide kala şu ömür kan kardeşi olmuşuz lösemili zamanla dün gibi uyandığımız bugün nekahet dönemi hiçistan’da düşünce suçu yok artık hiçistan’da düşünen kimse yok artık çünkü fraksiyon olarak gelişiyor her sevgi aynı lafları etmekten ağzımız kokuyor şiir açıklamıyor dünyayı ancak gargara yapıyor sarışın mizah dergileri gibi eskiyoruz meğer kavuştukça çoğalan bir ayrılık varmış yalnızlık psikolojikmiş öpülünce geçermiş çocuktunuz şimdikinden ortaya daha duble çocuk yeni bir kıta keşfeden serüvenci hevesiyle o orasını gösteriyordu sense yaralarını o gün bugün bir giz gelişti aranızda 3. şahıs gibi ilk göreni ilk dokunanı oldunuz birbirinizin konuşsanız kan çıkardı kelimelerden sussanız yazık öldüğünü duydunuz ağustostan önceki son hazirandı bir dize geldi düğümlendi boğazınıza: “bıçak saplanmadığı yeri de yaralar” gibi evcilik doktorculuk oynuyordunuz hani ama hep çıplak yatakta bitiyordu oyun sonları ebeveynleriniz mızıkçılık yapıyordu hep cızz oluyordu bir yanınız hep uf o orasını öptürüyordu sense yaralarını yüz çizgileri derin kuru birer ur ark aramıza biz engeliz ten nasıl soluyor zinhar bir tek biz mi fazla kaldık bu aşka ses oktava sığmıyor hakikatle inleyince herkesin açığı var kapanmıyor yaralar tedavi sözlere rağmen kaos hükümdar ölüm doğuruyor istemese de her kadın ve cellat oluyor nihayet istemese de her erkek bu devletin uluslararası bir mutfağı var gene de halkın açlıktan nefesi kokar macar topçu urban’a yeni top mu döktürsek bir yeşilin içinde nasıl sarı ve mavi dursak gözleri yüzlerinde iki hileli zar bir öpüşmede tanrım ne çok insan dudağı var bütün eserleri yaşına geldin mi tam antolojilik oldun mu ara sıra alıntı yapıyorlar mı senden çın çın çınlatıyorlar mı kulaklarını gitsen özlenir misin kalsan bırakırlar mı uzaktan nasıl görünüyorsun acaba karşılığın rengin dengin nedir sahi hayatta aştın mı yoksa tekrar mı ediyorsun kendini uzasan mı artık kıssan mı kessen mi sesini yanlış mı kokluyorsun gülleri annesi babası mı sanıyor herkes seni siyasete mi girsen artık intihar mı etsen diyeceğin her şeyi dedin mi dediğine değdi mi bütün eserleri yaşına geldin mi |