Bayram
Gelin de bayramı Fatih’te seyredin, zira
Hayale, hatıra sığmaz o herc ü merc-i safa, Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan Tutun da, ta dedemiz demlerinden arta kalan, Asırlar ölçüsü boy boy asali nesle kadar, Büyük küçük bütün efrad-i belde, hepsi de var! Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar, İçinde darbuka, teflerle zilli şakşaklar, Biraz gidin; Kocaman bir çadır... önünde bütün, Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için Nöbetle bekleşiyorlar; acep içinde ne var? "Caponya’dan gelen insan suratlı bir canavar!" Geçin: sırayla çadırlar, önünde her birinin. Diyor: "Kuzum, girecek varsa durmasın girsin." Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir ilan, "Alın gözüm buna derler..." sedası her yandan. Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele: Gelen yapışmada bir, mutlaka o saplı tele, Terazilerden adam eksik olmuyor; birisi İnince binmede artık onun da hemşerisi: "Hak okka çünki bu kantar... Frenk icadı gıram Değil! Diremleri dörtyüz, hesapta şaşmaz adam." "Muhallebim ne de kaymak! "Şifalıdır macun!" "Simit mi istedin ağa!" "Yokmuş onluğun, dursun." O başta: Kuşkunu kopmuş eğerli düldüller Bu başta: Paldimi düşmüş semerli bülbüller Baloncular, hacıyatmazlar, fırıldaklar, Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar; Sağında atlıkarınca, solunda tahtırevan Önünde bir sürü çekçek, tepende çifte kolan Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer... Ferag-ı bal ile birden geviş getirmedeler, Koşan, gezen, oturan, maniler düzüp çağıran. Davullu zurnalı "dans" eyliyen, coşup bağıran, Bu kainat-i sürurun içinde gezdikçe, Çocukların tarafındaydı en çok eğlence, Güzelce süslenerek dest-i naz-ı maderle, Birer çiçek gibi nevvar olan bebeklerle Gelirdi safha-i mevvac-i iyde başka hayat... Bütün sürur u setaretti gördüğüm harekat, Onar parayla biraz sallandırdılar... derken, Dururdu "Yandı!" sadasıyle türküler birden, - Ayol, demin daha yanmıştı a! Herif sen de, - Peki kızım, azıcık fazla sallarım ben de. "Deniz dalgasız olmaz Gönül sevdasız olmaz Yari güzel olanın Başı belasız olmaz! Haydindi mini mini maşallah Kavuşuruz inşallah..." Fakat bu levha-i handana karşı, pek yaşlı, Bir ihtiyar kadının koltuğunda gür kaşlı, Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor. Gelen geçen "Bu niçin ağlıyor?" deyip soruyor. - Yetim ayol... Bana evlat belasıdır bu acı Çocuk değil mi, ’salıncak’ diyor... - Salıncakçı! Kuzum, biraz da bu binsin... Ne var sevabına say... Yetim sevindirenin ömrü çok olur... - Hay hay! Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine Katıldı ağlamıyan kızların setaretine. |