.SIRBaşından beri bu şekliyle kurgulanmış bir ayrılık masalının izlerini sürerek geliyordun bana. Yol boyu acıyarak, incinerek, kanayarak… Ne dikenler vardı ne uçurumlar oysa yollarında. Uçurum senin kara gözlerindi. Gözlerinse her zaman aydınlık bakan bir çift süzgün bakıştı ve sen, Her adımınla o uçurumlardan düşüyordun kollarıma. Kollarım kuytu, sıcak bir limandı koruyucu davetkârlığı ile seni saran. Dalıp, kaybolduğun bakışlarımda gördüğün bir çift yaralı kuştan söz ediyordun sıklıkla. Birinin kanadı kırıktı, diğerinin ayağı. Ağır aksak, ne kalan ne göçüp gitmeye dermanı olan bir çift yaralı kuş… Bırakıyordun sonra gözlerimde tüm çaresizlikleri ile o bir çift yaralı kuşu. ‘’Boynum kıldan ince sevgilim senin karşında diyordun’’, avunuyordum. ‘’En onulmaz yaraların, hiç iz bırakmadan kaynaşıp, iyileşeceği bir aşk bizimkisi’’ diye ekliyordun ardından. Biliyordum aslında, sen biz olma hallerimizde hep o hayali sevdayı arıyordun. Beklentin büyüktü, oysa zaman ve gerçeklik o büyüklükteki bir hayal için fazla katıydı. Fark ettiğinde tüm küskünlüğünle, Kollarıma düştüğün o uçurumlara kaçıyordun yeniden örselenmeye. Şiirler yazdırıyordu yaraların. Yaralara kabuk bağlatan dizelerle dönüyordun yeniden, biz olamadığımız yetim sevdamıza, Yeniden kanamak, yeniden kanatmak için. Bu met cezirler, soluksuz durulmalar, Yetersiz koşmalardı sanki seni sen yapan. Hepsini söküp atsam benliğinden, Temizlesem hayatımızdan sen diye bir şey kalmayacaktı elimizde. Eski zamanların sararmış, sepya fotoğrafları gibi duruyordun hayatın içinde silik, belli belirsiz. Yaldızlı ve yepyeni, kendisi ile hiç bağdaşmayan bir resim çerçevesine hapsedilmiş, Eski bir fotoğraf gibiydi hayatın. Varsıllığının tüm imkanlarına rağmen, Beslenememiş duygularınla açıklarını kapamaya çalışıyordun olanca acemiliğinle. Bende farklı değildim senden, Bilemiyordum ne zaman kuytu bir liman olayım Yada hırçın dev dalgalarıyla engin bir deniz. Sallanıp duruyorduk öylesine, Acemice, birlikte, Kendi yalnızlığımıza sürgün, Kaç yıl birden eksildi takvimden, Arpa boyu yolu arşınlayamadan biz, Ucu kırık, birkaç şiir dizesine, Elvedayı sığdırırken, ne zaman, Uçurumları düz yollara çevirdik? Gözlerinde dalgın bakışların yok artık, Düşmelerin yok uçurumlardan kollarıma, Bitmeyen kaçışların yok. İki yaralı kuş resmi buldum gidişinin ardından posta kutumda, yürekleri kanayan Bir çerçevede saklıyorum onları Yaldızları yok çerçevenin simleri dökülsün senin gibi Yalın, duru ve sıradan, sıcak bir çift kol gibi sarıyor yaralarını kuşlarımızın Ve bir cd yerleştiriyorum çalara Sözlerden arınmış bir keman taksiminde Hicazdan buseliğe dönerken müzik Tüm kapılarımı kapıyorum sana O an ete kemiğe bürünüyorsun yeniden, Tüm melankoli hallerin gidiyor üzerinden. Umutlu ama gizinde kara, tekinsiz gölgelerin oynaştığı bakışlarınla bir çift kuzguni siyah göz olup, Beliriyorsun karşımda, kendinden uzak, bana yabancı, Yabanıl bir sesle inkar ediyorsun söylenmiş ayrılık sözcüklerimizin tümünü. Artık bir büyük yanılgı halini de ekliyorsun yıpranmış çerçevene. Gölgesi kendinden büyük cümle yalan gibi ortadasın şimdi. Görkemli ama korunaksız şaton yalnızlığın, Silik, sararmış eski bir fotoğrafı andıran görüntünle, Kırık aynaların yüzeyine vuran dağınık bir yanılsama olmayı seçiyorsun. Bense o kırık aynanın ardındaki sır olmayı seçiyorum, Görüntünü aynada tutabilmek ve yine seni sana gösterebilmek için. Hülya Ilgaz |