ZONGULDAK
Yerin derinliklerinden geldiler, ellerinde
susmak bilmeyen bir yer altı güneşiyle, ne kadar diplere bastırılsa o kadar boğulmak bilmez yankısıyla yüreklerinin. Ağır ağır geldiler, karanlık sarnıçlardan sıza sıza, sağır küplerde birike birike, yararak kaslarının içine yuvarlanmış sızıları ve ciğerlerinde yer etmiş ışıksız lekeleri. Geldiler bir büyük sesin harfleriyle ağızları dopdolu, suskun çamuru küremek için kentin gölgeli sokaklarından, sıyırıp almak için yıllardır gökyüzüne birikmiş pası, ovmak için isli alnını sabahın. Anıt bildiler sıradan ve gösterişsiz bir günü, diyecek sözleri varsa anıt bildiler, akacak bir yatağı varsa ırmaklarının ve atacak köprüleri varsa anıt bildiler, toplandılar o anıtın çevresine. Sonra her gün geldiler, artarak geldiler, kadınları çocukları ve alkışlarıyla, yoğurt mayalar gibi geldiler, pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi, su gibi, ateş gibi. Her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına, yeni yollarla tanıştı ayakları, her gün yeni kabuklar çatladı, yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerini, bir kent oldular sonunda ve adını değiştirdiler ülkenin. |