YELLİ KÖYÜ(Temmuz-2010) Timur ile Beyazıt’ın Ankara –mürtet savaşı, Halk korkudan buraya sığınmış, aramış, ekmeği, aşı. Muhtemeldir ki, 1402 tarihinden beri, Olmuş yelli köyü yerleşim yeri. Halen İsviçre köyleri gibi güzel, havadar, Yüksekliği İsviçre köyleri kadar. Her evin, küçük, büyük bir bahçesi var. İlkbaharda,etraf yemyeşil, yazın meyveli ağaçlar!! Öyle bir yer ki, burası, her gün, rüzgar, fırtına, Öyle ki Temmuz, Ağustos, bütün yaz boyu Bir de kaptırmasaydı Yeşil öz’e, toprağından çıkan suyu, Susuzluk çekmezdi, açtırmazdı, muhtelif yerlerde kuyu! . Çocukluğumu yaşadığım köhne köy nerede? Çatıları düzdü. Toprakla kaplıydı damları, Yağmur için yuva taşı, kar için kürek Kadınların ve kızların , çilesine , dayanmazdı yürek. Dere boyu ceviz ağacıyla doluydu, hem de hayrat! Cevizini ye! Sonra gölgesinde uykuya yat. Duydum ki zamanla, olmuş bir felâket, Bir anda yağmur sel olmuş, sürüklenmiş tabiat: Üzüm bağları var yamaçlarda,Güneşe karşı, Ne dükkan var,köy içinde ne de çarşı. Bulguru,tarhanası,hele,hele meşhurdur pekmezi, Tadına doyum olmaz,kirazıiduduikayısısı,bol idi cevizi. . Varsa, tarlan, bağın ve küçük de olsa bir bahçen Çeşitli üzümü, meyvesi, ve de sebzesi, Hele, hele doğal olan üzümü, pekmezi, Her ne kadar dayanılmaz olsa da zahmeti, Bir saatlik mesafe, Ankara- Yelli köyü arası, İsmi gibi, devamlı yelli, rüzgarlı burası. Temmuz-Ekim, gurbetçilerin tam da gelme sırası, Bayramlarla, ölümlerde, esirgenmez, zenginlerin parası. Gurbetçiler yapmış yazlık, modern binalar, Uydu çanakları, güneş panelleri ile süslü çatılar, Ama hâlâ, bağlara ulaşım zahmetli, yaya ve eşekle. Bağ bozumu zahmetli, bir de buna susuzluk ekle. |