Okuduğunuz şiir 24.3.2012 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
kavuşturun beni çocuk küsmelere
inan sayılmıyor maskeler insan bir kere düşünce duvarları yalayan doy aynasında küçük büyük oyunlar
günahı sevabı uyumasın diye okşamaktı kirpiği göz kafesini tuttuğu gibi yatağın taş ucundan çınar elleri ay’ın baş ucuna ağlaya ağlaya dikti
hatırladım saçı portakal kokmuştu o gün yüzünde yıldızdan devşirme çilleri susmuştu tam sevimlik çağında sandığında kuruttu bir tutam riya kendini
kime sığındı arsız rüzgarda oysa ulu değildi dağlar rüyalar kadar şiire satır başı yapardı tatlı dilleri zaman cadde boyu aramaktı iskarpin tozuna belenip giden öyküleri
arınmalı belki çamurdan yunmalı şimdi sökmeli dünyanın ruhsuz kanadını öpmeli maviyi denizin üstünde dönüyor yurduna göç eden uzağı emziren mutlu kadınlar güneşi .
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
kavuşturun beni çocuk küsmelere şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
kavuşturun beni çocuk küsmelere şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Güne yakışan bu güzel eseri ve onun sahibi sevgili ustamı kutluyorum. Keyif aldım, emeğinize yüreğinize sağlık. Sevgi, saygı ve selamlarımla. Hoşça kalın…
Kezban Turan şiir adına çok güzellikler sunuyor biz okurlara ve onu takip edenlere ''Kavuşturun beni çocuk küsmelere.'' ne kadar da masum o çocukluğun berrak denizi ve saflığı. Tebrikler değerli kalem içtenlikle...
Kezban şairin içli, yanık bir sesi var; en cıvıltılı şiirlerinde bile perde arkasında, bir yerlerde, insanın burun direğini sızlatan öyküler hissedilir...Yenikler, yitikler, mağluplar, mahzunlar vardır Nella'nın şiirlerinde.İnce naif bir hüzün işte, kırlangıçların İbrahim'in ateşine su taşıdıkları gibi, Kezban Hanımefendi de dizeleriyle bu katliamlara, bu ateşe dikkat çekiyor.Şair,bunu yaparken de hiçbir zaman sıradanlığa düşmüyor, aksine gün günü olgunlaştırıyor şiirini... Kezban şair zaman zaman sözcüklere ters parendeler attırır Enis Batur gibi; bilinçli yapar bunu, kimi okur bunun klavye hatası olduğunu düşünebilir; ama onu izleyenler için bu, hoş bir gülümsemeyle yankı bulur dudak kıvrımlarında... Şimdi şiirin bütününe bakıldığında:
Henüz başlıkta bir üst dil arayışı hissediliyor:"kavuşturun beni çocuk küsmelere" Aslı, "çocukların küsmeleri" şeklinde bir belirtili ad tamlaması ya da "çocukça küsmeler" şeklinde bir sıfat tamlaması olması gereken sözcük öbeği,şairin dilinde eklerinden arınınca "çocuk küsmeler" biçiminde özgün bir söyleme dönüşüyor.
Birinci bentte:
"inan sayılmıyor maskeler insan bir kere düşünce duvarları yalayan doy aynasında küçük büyük oyunlar"
Şair ilk bentte dokuz adet"n",yedi adet "y", altı adet "r" ve beş adet de"l" akıcı ünsüzlerini kullanarak muazzam bir aliterasyon sağlamış. İçerik açısından da çok kapalı değil bent:Hikâyeyi gayet usulüne uygun başlatıyor; şair önce koyu veriyor ilk dizelerde; demek ki düz yazıda kullanılan kimi teknikler, şiirde de pek âlâ kullanılabiliyormuş.Tema "haksızlıklar + alt temalar: "düşenin dostu olmaz" savı, iki yüzlülük ve kumpaslar.Şair ilk bende çeşni katmak için alışıldık söylem olan "boy aynası" söz öbeğini dilin genel kullanımından şair özeline yani "söz"ün sınırları içine çekerek "doy aynası"şekline dönüştürüyor.Birden Sousseure'un dil-söz ayrımı yürürlüğe giriyor: Ne diyordu Fransız dil kuramcısı Sousseure:"Bir söylem ilk söylendiğinde söz'ün kapsama alanındadır, yani özgündür, bakirdir; ne vakit bu metafor, imge, istiare ya da bilimum söz sanatlarına sarınmış bu söylem dile yerleşir, geniş kitlelerce kullanılmaya başlar; o vakit söz bekaretini yitirir, halka mal olur, elbette sözün o ilk söylenildiğindeki gizemi kalmaz...O söylem hangi bağlamda olursa olsun artık dile aittir.Yeni Türk Edebiyatı Hocamız Rahmetli Prof.Dr.Şerif Aktaş Hoca'nın bu konuyla ilgili meşhur örneği de şuydu: "Bizde 'bebek' sözcüğü ilk zamanlar sadece emzikli çocuklar için kullanılan , temel anlamından sıyrılmamış bir sözcük iken, kırklı, ellili yıllarda ülkemizde Amerikan filmlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte bir Anglo-Sakson esprisi olan ve güzel kızlar için laf atma şeklinde tezahür eden "baby"(Beybi: bebek) kelimesi, Cahit Kulebi'nin, biraz da çevirinin ihsan-ı lütfuyla, "Hikâye" adlı şiirinde İngilizcedeki erotik anlamıyla ilk kez kullanılır.Bu sözcük biliniyordu gerçi, ama ilk kez kusursuz,erotik, sağlıklı, dişil,hatta mümkünse sarışın bayanlare etiket anlamında kullanıldı.Dolayısıyla şiir patlar:
Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde Buğday tarlaları yoktu, Dağıt saçlarını bebek Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkıyalar basardı. Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde Kuzey rüzgârları eserdi, Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! Benim doğduğum köyler de güzeldi, Sen de anlat doğduğun yerleri, Anlat biraz!
Cahit KÜLEBİ
Hasılı kelam, malum sözcüğün (Bebek) zaman içinde kullanıla kullanıla ilk günlerdeki büyüsü bozulur; hatta zaman içinde bir bayana bu şeklide hitap etmek,"ayıp ve suç" kabul edilir.
Buralara da nereden geldik? Nella'nın "doy aynası"ndan...Şimdi bu iki terkibi sesli okuyalım: "Boy aynası" Ne geliyor aklımıza; ilk anlamı "uzun bir ayna", soyutlaştıralım ki ancak bu şekilde mecaz elde edebiliriz: "boy aynası" yani insanın kendisini, hayatını, yaptıklarını değerler manzumesi olan mecazi bir boy aynasında görmesi ve yine kendisini değerlendirmesi, aklımıza geliyor.Gerek bağlamda, söz diziminde, yani cümlede kullanıldığı anlamıyla; gerekse müstakil söyleyişlerde "boy aynası"nın ya somut bir varlığa çeki düzen verme nesnesi ya da soyut davranışları zapturapt altına alma ilkeleri diye açıklayabiliriz.Şairin bütün bu çağrışımlardan kaçarak "doy aynası" söylemi ise en azından somut anlamlı değil; direkt olarak bu han-ı yağma faillerinin, ihale şebekelerinin, hırsızın, vurguncunun, bezirgânın yalanı talanı ve vurgununa dehşet bir göndermedir.Başarısından ötürü kutlamak gerekir şairi.
İkinci bentte:
"günahı sevabı uyumasın diye okşamaktı kirpiği göz kafesini tuttuğu gibi yatağın taş ucundan çınar elleri ay’ın baş ucuna ağlaya ağlaya dikti"
Çok güzel dizeler var bu bentte de;"uyumasın diye" kirpiği kim okşar?Elbetteki sevgili... Burada da Melih Cevdet Anday'ın "Bir çift güvercin havalansa..."şiirine göndermeler var.(Çoğu insan mezkur şiiri şairin Denizler için yazdığını düşünür, ama işin doğrusu, şiir Amerika'da Sovyetler lehine ajanlık yaptığı iddiasıyla idam edilen fizikçi çift "Rossenbergler" için yazılmıştır.)O şiirden mülhem gibi geldi giriş, şiiri yazmadan edemeyeceğim:
ANI
Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil bu anılacak şey değil Apansız geliyor aklıma
Nerdeyse gün doğacaktı Herkes gibi kalkacaktınız Belki daha uykunuz da vardı Geceniz geliyor aklıma
Sevdiğim çiçek adları gibi Sevdiğim sokak adları gibi Bütün sevdiklerimin adları gibi Adınız geliyor aklıma
Rahat döşeklerin utanması bundan Öpüşürken o dalgınlık bundan Tel örgünün deliğinde buluşan Parmaklarınız geliyor aklıma
Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil, unutulur şey değil Çaresiz geliyor aklıma
Melih Cevdet Anday
Nefis bir şiir tabi.Eee..Nella şair aşmış, her dizesini açıklamak için bir baba şiire gitmemiz gerekiyor artık.Bendi hatırlayalım yeniden:
"günahı sevabı uyumasın diye okşamaktı kirpiği göz kafesini tuttuğu gibi yatağın taş ucundan çınar elleri ay’ın baş ucuna ağlaya ağlaya dikti"
İlk dizelerde kahramanlar birbirini seven bir çift belli ki, Mupassant tarzı "olay" öykücülüğünde olduğu gibi, serim bitti; yani şair çerçeveyi çizdi, şimdi düğüm başlıyor:Bir olay olmalı, olay kahramanlardan biri öldü; şair bunu o kadar güzel perdeledi ki, kimi şairlerin şiir hakkındaki meşhur :" Şiir, içinde aşk sözcüğü geçmeden aşkı anlatmaktır." klişesinde olduğu gibi Nella şair de adeta içinde ölüm sözcüğü geçmeden "ölüm"ün soğuk nefesini hissetiriyor bize.Elin çınara benzetilmesi divan şiirinde sık kullanılan bir mazmundur (klasik kalıplaşmış benzetme) şair bu güzel istiareyi güncelleştirmiş, gayet başarılı.(Gerçi çınar yaprağı şeyhin eline de benzetilir, "el almak" deyimi için de kullanılır çınar yaprağı.Bakînin meşhur gazelinde:
"Eşcar-ı bağ hırka-ı tecride girdiler Bad-ı hazan çemen el aldı çenardan"
dizelerinde vücut bulur.)
Şair, bu bentte de özgün bir söyleme imza atar ve "yatağın baş ucu" yerine "yatağın taş ucu" söz öbeğini kullanır.(Gerçi buradan da epey bir yol almak mümkün tabi, bunca taş kafa heriflerin her gün bir tazeyi öldürdüğünü düşünürsek, o yatağın baş ucu olsa olsa taş kafalıların ucu olur.)
Üçüncü Bent:
"hatırladım saçı portakal kokmuştu o gün yüzünde yıldızdan devşirme çilleri susmuştu tam sevimlik çağında sandığında kuruttu bir tutam riya kendini"
"Yıldızlardan devşirme çiller"harika bir benzetme. "Çil" yani benek, leke, pırıltı, (çil-ek de bu sözcükten türemiş olmalı.) zaman zaman modaolan, ama çoğu zaman sevilmeyen sevimsiz noktalardır.Ama şair merhum kahramanın yüzündeki lekeleri çilleri o kadar güzel bir benzetmeyle güzelliyor ki, insanın çil olası geliyor:)) Kahramanın en güzel çağında susması elbet ölüme delalet.
Dördüncü bent:
"kime sığındı arsız rüzgarda oysa ulu değildi dağlar rüyalar kadar şiire satır başı yapardı tatlı dilleri zaman cadde boyu aramaktı iskarpin tozuna belenip giden öyküleri"
Burada katliamın gerçekleştiği, büyük ihtimal son günlerde tecavüze uğrayıp öldürülen kızlarımız için yazılmış bir şiir bu, muhtemelen de Özgecan:(( Her neyse, ıskarpin tozuna bulanan hayatlar, malum cebelleşmeleri imliyor olmalı:(( Çok başarılı bu söyleyiş de... Şair satsa şu dizeye bir büyük altın verirdim ben:
"şiire satır başı yapardı tatlı dilleri..."
harika yahu...Ne güzel laf...Afferin Nella kız...
Beşinci ve son bent: Şair olayı toparlayacak şimdi, yani ne yazık ki olay oldu bitti:
"arınmalı belki çamurdan yunmalı şimdi sökmeli dünyanın ruhsuz kanadını öpmeli maviyi denizin üstünde dönüyor yurduna göç eden uzağı emziren mutlu kadınlar güneşi"
Allah korusun kadınlarımızı, kızlarımızı da psikologlar taciz ve tecavüz olaylarından sonra kadınların tek istediğinin "saatlerce yıkanmak" olduğunu söylüyorlar.Şair bu kavramı çok iyi yakalamış, kötü olaydan sonra yıkanıp yunmak isteği var, "dünyanın ruhsuz kanadıyla" erkekler kastedilmiş olabilir. "Maviyi öperek, ki mavi özgürlüğü imler, cennete giden mağdur, masum kadınlardan söz ediyor şair,onlar artık mutludurlar, uzak bir ülkeye, cennete gidişleri resmedilmiş diye düşünüyorum.
Hülasa çok güzel bir şairden, çok güzel bir şiir okuduk; şiire doyduk, içimiz kanadı ama mutluyuz.Çünkü Kezban Turan gibi genç bir şairin kendi şiirini, sanatını nasıl aştığına şahit olduk.Şairi kutluyor şiirinden öpüyorum. helal olsun Nella iyi iş çıkartmışsın, ee... benim de hakkımı yemeyin gari:))
Hoşça kalın ...
Mehmet Binboğa Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Eskişehir
.
Mehmet BİNBOĞA tarafından 6/20/2015 4:43:17 AM zamanında düzenlenmiştir.
duyguların raksı kelimelerin seçkisi ve şiir okunulası güzellikte.. ve dünyanın ruhsuz kanadını sökme istemi.. muhteşemsin yine şairem.. saygı ve evgilerimle her daim..
/kime sığındı arsız rüzgarda oysa ulu değildi dağlar rüyalar kadar şiire satır başı yapardı tatlı dilleri zaman cadde boyu aramaktı iskarpin tozuna belenip giden öyküleri/
gönülden tebriğim ve şiir okuttuğun için teşekkürümle..
arınmalı belki çamurdan yunmalı şimdi sökmeli dünyanın ruhsuz kanadını öpmeli maviyi denizin üstünde dönüyor yurduna göç eden uzağı emziren mutlu kadınlar güneşi
gönül derin duygularda yüzüyor yürek selinde kutlar sevgiler sunarım...
arınmalı belki çamurdan yunmalı şimdi sökmeli dünyanın ruhsuz kanadını öpmeli maviyi denizin üstünde dönüyor yurduna göç eden uzağı emziren mutlu kadınlar güneşi
Nice güzeldi eser kaleminize sağlık kutlarım saygılar sunarım..
Mala mülke olma mağrur Deme var mı ben gibi Bir muhalif rüzgar eser senide savurur harman gibi hayata bakma hayat sade ve sadece kısa metraj film ama neden insanlar yaşıyorlar film kopmayacak gibi
arınmalı belki çamurdan yunmalı şimdi sökmeli dünyanın ruhsuz kanadını öpmeli maviyi denizin üstünde dönüyor yurduna göç eden uzağı emziren mutlu kadınlar güneşi
__________________________Derinden vurdu harika bir eser okudum kutluyorum değerli kalemi yüreğiniz hiç susmasın hep var olun uzağı emziren mutlu kadınlar güneşinin altında ...saygılarımla.